“Baba” diye Bir Şey Yoktur Belki de (1)
Erdoğan Özmen

İnsanın/insanlığın bütün hikayesinin çocuğun hikayesinde çoktan içerilmiş olması ne büyüleyici. Çeşitli biçimlerde tekrar edip duran bütün önemli örüntü, tema ve meselelerin; kayıp, ayrılık, yas, travma, keder, engellenme, yoksunluk, kastrasyon, yolculuk, arzu, özlem, ümit, mücadele, korku, özerklik, özdeşleşme, yenilgi ve zafer, nefret ve sevgi vb.nin en çıplak ve doğrudan halleriyle çocuklukta karşılaşılması ve kat edilmesi, o deneyimlerden mütemadiyen öğrenmemiz, zihinsel kapasitemizin böylece ortaya çıkması ve gelişmesi ne olağanüstü. Aynı çocukluk hikayesini geriye dönük olarak tekrar tekrar yeniden yazmamız… Kendimizi neredeyse yokluktan/hiçlikten yaratmamız… Kendi bedenimizden, bedenin duyumları, gerilimleri, kasılma ve genişlemeleri, oyukları/delikleri, acı ve hazlarından hareketle ve ötekilerle tam bir birlik ve işbirliği içinde  evrensel simgesel süreçler ve ruhsal temsiller alanına sıçrayışımız, önümüzde sonsuz bir anlam alanının açılışı… Çünkü “ego, herşeyden önce bedenin yüzeyidir” ve ruhsal içerikleri ona sonradan eklenir. Buradaki benzersiz doğaçlama yeteneği ve yaratıcı kapasite…   Psikanaliz, bunu fark ettiği, bu yaratıcı içgörüye yaslandığı için önemlidir. Bu süreci, buradaki içerikleri ve dinamikleri temel konusu/nesnesi olarak gördüğü, bu alana tam bir sadakatle bağlı kaldığı için…    

Freud’un meşhur vakalarından birisidir “Küçük Hans” vakası. “Beş Yaşındaki Bir Çocukta Fobinin Analizi” (1909) başlığıyla yayınlanan vakada, bir at tarafından ısırılacağı ya da ezileceğini korkusuyla evden dışarı çıkmayı reddeden bir çocuğun analizidir bu. Freud bu fobik semptomun bir uzlaşmanın sonucu olarak ortaya çıktığını düşünür: Kısaca söyleyecek olursak; Hans’ın bir at tarafından ısırılacağından korkması, babası tarafından hadım edileceğine dair bilinçdışı anksiyetesini (castration anxiety) bir hayvana transfer etmesinin/yer değiştirmesinin sonucudur.

Freud’un Oidipus karmaşasına ilişkin teorisinin klinik görünümlerini ele aldığı, ödipal yorumlarını/içgörülerini klinik pratikte sergilendiği/sahnelendiği haliyle ortaya koyduğu metinlerdir vaka analizleri: “Küçük Hans” “Dora” ve “Kurt Adam”. Özellikle “Küçük Hans” ve “Kurt Adam” (1918) vaka analizleri, bastırılmış ödipal duygu ve arzular bağlamında ortaya çıkan ve gelişen nevrozlar (histeri ve/ya fobi) için, yazıldığı zamandan günümüze temel metinler ve referanslar olarak var olagelmişlerdir. “Küçük Hans” vakası, beş yaşındaki bir çocuğun ödipal karmaşa ve krizinin çeşitli boyutlarıyla analiz edilmesidir. Bu aynı zamanda bir çocuğun psikanalitik tedavisini ve ilgili süreci anlatan ilk metin, ilk anlatıdır: Zihni cinselliğin işaretleri, biçimleri ve muammaları ile yoğun biçimde meşgul olan, annesine yönelik sevgi/aşk duyguları besleyen ve ona bütünüyle -belli bir anlamda cinsel olarak da- sahip olmak isteyen Hans, tam da bu yüzden babasına yani rakibine karşı ise ölüm istekleri taşıyordur. Söz konusu ölümcül istekler, daha sonraki bir zamanda ve baba karşısındaki (güç eşitsizliği ve korku nedeniyle) bir geri çekilme eşliğinde daha mümkün, somut, anlaşılır ve ama aynı zamanda paralize edici bir korkuya dönüştürülür. Şöyle düşünmemiz bekleniyordur: Söz konusu fobik korkunun ortaya çıkışı hadım edilme kaygısı/ ensestiyöz arzunun bastırılması ile eşzamanlıdır, birliktedir. Çünkü babanın yasağı erkek çocuğun bir şeye erişimini engeller, bir erkek olman ve bir erkek olarak dünyaya yerleşmen/katılman/girmen için bir şeyden vazgeçmen gerekir diyen bir uyarı/tehdittir bu.

Fiilen Hans’ın babası tarafından gözlemlenen, izlenen, yürütülen ve notları tutulan ve Freud’un babayı denetleyip yönlendirdiği (süpervize ettiği) bir tedavi sürecidir bu. Baba Max Graf, Freud’un çarşamba akşamı toplantılarına katılan bir arkadaşıdır:

“Tam anlamıyla söylenecek olursa, vaka öyküsü kendi gözlemlerimden elde edilmiş değildir. Tedavinin genel hatlarını saptadığım ve yalnızca bir kez çocukla bir konuşma yapmak suretiyle tedaviye doğrudan katıldığım doğru; ancak tedavi bizzat çocuğun babası tarafından yürütüldü ve vaka hakkındaki notlarını yayımlamama izin verdiği için ona en içten teşekkürlerimi borçluyum.”[1]

Tedavi sürecinde “Küçük Hans”, annesini arzuladığı için babasından korkması gerektiğini, ama diğer yandan söz konusu korkusunun yersiz ve gereksiz olduğunu, çünkü babasının da onu sevdiğini öğrenecektir. Demek tedavi, Hans için bir tür öğrenme/aydınlanma sürecidir de. Şu uzun pasaj bana göre psikanaliz tarihindeki en önemli pasajlardan birisidir:

 “O öğleden sonra baba ve oğul beni danışma saatlerimde ziyaret ettiler. Komik küçük delikanlıyı önceden tanıyordum ve tüm kendini beğenmişliğine karşın yine de öyle sevimliydi ki  onu görmekten daima hoşnut olmuştum. Beni anımsayıp anımsamadığını bilmiyorum ama kusursuz biçimde ve insan toplumunun mükemmelen mantıklı/makul bir üyesi gibi davrandı. Danışma kısa sürdü. Babası Hans’a vermiş olduğumuz tüm bilgilere karşın at korkusunun henüz azalmamış olduğunu ifade ederek açtı görüşmeyi. Korktuğu atlar ile annesine yönelik sevgi dolu duyguları arasında ortaya çıkarılmış bağlantıların hiçbir biçimde verimli olmadıklarını itiraf etmek zorunda kalmıştık. Şimdi öğrendiğim -özellikle atların gözlerinin önüne takılan şeylerden ve ağızlarının etrafındaki siyah şeyden rahatsız olduğu şeklindeki- bazı ayrıntılar bildiğimiz şeylerle kesinlikle açıklanamazdı. Ama ikisini önümde otururken görünce aynı zamanda Hans’ın anksiyete-atlarını betimleyişini işitince, çözümün bir parçası daha zihnimde çaktı ve bu, babanın dikkatinden kaçabilmiş olmasını iyi anlayabileceğim bir parçaydı. Hans’a şakacı bir biçimde atlarının gözlük takıp takmadıklarını sordum, tüm kanıtlara karşın bir kez daha hayır dedi. Sonunda “ağzın etrafındaki siyah şey” ile bıyığı mı kast ettiğini sordum ve ardından ona aslında babasından korktuğunu açıkladım/ifşa ettim (disclose). Özellikle annesine düşkün olması nedeniyle babadan korkuyordu. Babasının kendisine bu nedenle kızgın olduğunu düşünmüş olmalıydı, ama durum böyle değildi: Babası buna karşın ona çok düşkündü ve her şeyi ona korkmaksızın aktarabilirdi. Sözlerimi sürdürdüm, o dünyaya gelmeden çok önce annesine çok düşkün olacak ve bu nedenle babasından korkmak zorunda kalacak olan bir küçük Hans’ın geleceğini bilmekteydim ve babasına bunu anlatmıştım. (abç)”[2]

Freud’a göre Oidipus teorisinin tam bir doğrulanması ve/ya sahnelenmesini, edimselleşmesi vardır burada. Vaka öyküsünün gösterdiği başka bir şeydir ama: Hans’a yönelen kastrasyon tehdidi aslında babadan değil anneden geliyordur.  


[1] Freud, SE X, s. 5 (Türkçe çeviri: Olgu Öyküleri I, Doç Dr. Ayhan Eğrilmez, Payel, 1998).

[2] Age, s. 41-42.