İspiyoncular, Muhbirler, Köstebekler, Bir de Derinlerden İfşa Edenler
Evren Balta

Rutin siyasetin katliamlar, cinayetler, davalar, darbeler ile sürekli kesintiye uğradığı bir ülke burası, bu yüzden ülkemizin siyasi hafızası hatırlamamız gereken günlerle dolu. Hatırlamamız gereken günler konusunda kafa karıştırmak niyetiyle olsa gerek 17 Aralık 2013’ün yıldönümü gelmeden bizim ülkeye 14 Aralık 2014 operasyonu geldi. Ama Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan bellidir misali, 14 Aralık’ın gelmesine hiçbirimiz bir nebze olsun şaşırmadık. Üstelik şaşırmıyor olmamız artık olağan hale gelen bu operasyonlara alıştığımız için değildi. Bu “çok gizli” operasyonun neredeyse her aşaması hakkında önceden bilgi sahibi edilmiş olmamızdandı. Hatta operasyon açığa çıktığı için operasyonun ertelendiğini, alınacak kişi listesinin daraltıldığını bile öğrendik. Operasyonu planlayan isimleri, yürüten amirleri liste liste okuduk. Bütün bunların hepsini biliyorduk çünkü bir bilim kurgu filmi karakterine dönüşen Fuat Avni “ülkesinin güzel insanlarına” haber vermişti.

Kimliği ve kaynağı belli olmayan bu haberlerin son bir yıl içinde inandırıcılığı o kadar arttı ki, kaynağı belli olmayan bilgileri haber yapma konusunda çekince gösterebilecek uluslararası saygın gazeteler bile Fuat Avni’nin tweetlerini ciddiye almaya başladılar. Örneğin  Independent gazetesi operasyonu haber veren Fuat Avni’nin söylediklerini operasyon olmadan önce haber yapıyordu (Twitter kullanıcısı 400 kişi tutuklanacak diyor: link). Operasyondan sonra ise Foreign Policy Türkçe hesabında 670 bin, bağlantılı İngilizce hesabında 23 bin takipçisinin olduğunu söylediği ve Erdoğan hükümetinin içinden etkili bir kişi olduğuna inanılan  gizemli twitter kullanıcısının operasyonu tahmin ettiğini çok tıklanan sayfalarına taşıyacaktı (link)

Kim bu Fuat Avni? Herkes gibi ben de bilmiyorum. Herkes gibi ben de merak ediyorum. Herkes gibi ben de bir gün  kimliğinin açığa çıkıp çıkmayacağı konusunda akıl yürütüyorum. Fuat Avni’nin kim olduğunu bilmiyoruz ama söylediklerini ve söylediklerini hangi yollarla söylemeyi tercih ettiğini biliyoruz. Söyledikleri ve söyleme şekli pekçoklarının onun bir “ifşacı” (whistleblower) olduğunu iddia etmesine yol açıyor. İfşacılar kimliklerini gizleyerek ya da açık ederek içinde bulundukları örgütlerin (şirketlerden devlete kadar) kamusal hayatı olumsuz etkileyen yasadışı/ etik dışı davranışlarını açığa çıkaran kişiler (bkz: link ). ABD’li aktivist (ve sonradan ABD’nin meşhur 2000 yılı seçimlerinde Bush’a karşı Yeşil Parti’nin başkan adayı olacak) Ralph Nader bir vatandaşlık görevi olarak gördüğü bu tavrı “ispiyonculuk” “muhbirlik” ya da “köstebeklik” gibi olumsuz anlamlar içeren durumlardan ayırmak için ilk kez 1974 yılında kullanmış (kitap burada: link).  

O günden bu yana ifşacılığın hangi durumlarda meşru olduğu, hangi araçlar ve kurumlar üzerinden yapılacağı önemli bir siyasi etik tartışması. Suç olanı ifşa edenin suçlanmaması için kimi ülkeler koruyucu yasalar çıkarmış haldeler (örneğin bu tarz bir yasa 9 Mayıs 2014’te Hindistan’da kabul edildi “Whistleblowers Protection Act”). Yolsuzluk, çevre kirliliği ve insan hakları ihlalleri konusunda devletlerin işledikleri suçları açığa çıkaranların haklarını savunmak için küresel/ulusal pek çok sivil toplum örgütü kurulmuş durumda (örneğin ABD’de National Whistleblowers Center/link, İngiltere’de Whistleblowers UK/link, Avusturalya’da Whistleblowers Australia/link). Üstelik ifşacılık giderek daha fazla oranda dijital insan hakları kavramı ile yan yana anılıyor. Hermes Center for Transparency and Digital Human Rights dijital ifade özgürlüğünün gelişimine katkıda bulunmak için ifşacıların kimliklerinin anonim kalmasını sağlayacak ücretsiz yazılım geliştirme hedefini taşıyan bir merkez.  Dünyanın pek çok ülkesinde ifşacıların kullandığı GlobalLeaks yazılımı merkezin bir projesi (link).

Zizek geçen yıl politik baskıları, devlet suçlarını ve sırlarını bize bütün çıplaklığıyla bildiren Julian Assange, Chelsea Manning, Edward Snowden gibi kişilerin dijital kontrol çağının yeni ahlak kurallarının örnek kahramanları olduğunu yazmıştı (yazı burada link). Assange, Manning, Snowden devlet sırlarını ifşa ettikleri için hayatlarını hapiste ya da sürgünde geçirmeyi göze aldılar. Onlarda insana güven veren bir şey vardı. İfşa ettikleri bilgilerin kendilerine hiçbir şey kazandırmayacağını, tam tersine çok şey kaybettirdiğini biliyor olmamızdan doğan bir güvendi bu.

Fuat Avni karakterinde ise ters giden birşeyler var. Ona dönüp “yeni ahlak kurallarının örnek kahramanı” diyemiyorsunuz. Anonim kaldığı için, kimliğini ifşa etmemeyi seçtiği için değil. Dijital kontrol çağımızın anonim kalmayı tercih eden/edebilecek olan kimi adsız kahramanları da var. Hatta ifşacıların kimliğinin gizli kalabilecek olması, bu gizliliği sağlayacak mekanizmaların kurulması son derece önemli. Mesele Fuat Avni’nin gerçekte kim olduğunu bilmiyor olmamız değil. Mesele hangi bilgiyi neden ve hangi amaçla verdiğini bilmiyor olmamız. Bize söylenenlerin ve söylenmeyenlerin bir iktidar kavgasının bir parçası olduğunu düşünmemiz. Fuat Avni’nin söylediklerini paylaşabilmem için onun bana anlattıklarını kamu çıkarı gözeterek yaptığına ikna olmam şart. İkna değilim.

Bir siyasal aktivizm türü olarak ifşacılık Türkiye gündemine maalesef en çok Fuat Avni ile birlikte  girdi. Bu talihsiz durumdan kurtulabilmek için, ifşa siyasetini Fuat Avni ile anılmaktan kurtarmamız gerekiyor. Her durumda bilgiye erişme ve yayın hakkını yasaklayan, neyin devlet sırrı olduğunun bile devlet sırrı olduğu, devlet gizliğinin istisna değil norm olduğu ülkemizde “dijital çağın yeni ahlak kurallarını” konuşmaya, bu ahlak kurallarının taşıyıcılarını koruyacak mekanizmalar inşa etmeye ihtiyacımız var.