"Hoş Geldin Bebek Yaşama Sırası Sende..."
Kıvanç Koçak

Jacque Emery-Tekani adını duyduğunuzu sanmıyorum: Paeroa-Yeni Zelanda’dan Jack McLaren ve Nikita Metekingi Tekani’nin kızları. Çiftin üçüncü çocuğu olarak doğdu.

Aaron’u da duymamışsınızdır: Bijay ve Nanuka Shahi çiftinin oğlu, Avustralya’nın Yeni Güney Galler eyaletinin başkenti Sydney’de bir hastanede doğdu.

Peki, Zeljko ve Giani Jokic çiftinin ilk çocukları Maya'yı? Söyleyeyim, pek tatlı bir kız; Manchester'daki bir hastanede açtı gözlerini dünyaya. Tüp bebek yöntemiyle dünyaya gelmiş olması bir şey değiştirir mi?

Bebek Ogechukwu, 2.5 kilo ağırlığında, Nijerya-Lagos’ta doğdu. Bu aralar herkes doğumun nasıl olduğunu merak ediyor ya, not düşelim, sezaryenle değil normal doğumla geldi dünyaya! Hong Konglu Amie ve Ka-ho Chan çifti, güzel kızlarının doğmasını 12 gün sonra bekliyorlardı; erken geldi. Annesi, “Doğum tarihini kendisi seçti” diyor. Dalal Saleem-Jassim Mohammed çiftinin oğulları Bahreynli...  

***

Bu, isimli, henüz isimsiz çocukları daha tanımıyoruz ve fakat onlar da dünyayı tanımıyorlar. Çünkü hepsi yeni doğdular! Hepsi “2015’in ilk bebeği” haberlerine konu oldular, ki aslında onlar sadece kayıtlara geçenler; çoğunlukla hastanelerin reklamlarını yapmak/yaptırmak için haber olmuş bebekler. (Nitekim ABD’nin birçok yerinde hasta mahremiyeti, güvenlik gereği hastanelerin “ilk bebek”le ilgili kayıtları yayınlaması, haber yaptırması yasaklanmış).

Fakat bu yeni doğan bebeklerin hiçbirinin yanında söz konusu ülkelerin sağlık bakanı bitiverip, “Oh, oh pek güzel. Annelik kariyeriniz hayırlı olsun. Aman, bir başka kariyeri merkeze almayın. Ama normal doğumu merkeze alın. Baba, sana da aferin koçum, üçüncü çocuğu yapmışsın, demek ki söz dinliyorsun” demedi. Bunların dendiği ülke tabii ki, şanlı Türkiyemiz; “sözde” yeni yılda İstanbul’da doğan ilk bebek Meryem Azra’yı ziyaret eden bakan aynen bunları söyledi.

***

Devletlerin, hükümetlerin insanların yatak odalarına müdahale eden tavrı sadece Türkiye’ye özgü değil, bunu biliyoruz. Yeni bir şey de değil aslında. Zira Türkiye’de Cumhuriyet’in ilk yıllarında nüfus artışını teşvik için yapılmış yasal düzenlemeler var (Misal 1965’te kaldırılıncaya kadar Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda “Bu kanunun neşrinden sonra berhayat çocuğu altı veya altıdan fazlaya baliğ olan kadınlara Devletçe mükafatı nakdiye verilmesi için her sene Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekaleti bütçesinde bir faslı mahsus açılır. Arzu edenlere nakdi mükafat yerine ihdas edilecek bir madalya verilir…” maddesi yer alıyordu, halk arasında Yol Vergisi olarak bilinen 1525 sayılı Şose ve Köprüler Kanunu’nun 9. maddesi beşten fazla çocuğu olanları vergiden muaf tutmuştu ya da "Bekârlık Vergisi" için yapılan uzun tartışmalar epey uzun zaman gündemde kalmıştı).

Her dönemi kendi içinde değerlendirmek gerek şüphesiz. Ne var ki, memleketimizde bir zamandır doğru tartışma zeminlerini kolaylıkla kaybediyoruz sanki. Bugün yaşananları "Cumhuriyet’in ilk yıllarında da böyleydi" diyerek ele almak nasıl mümkün değilse salt muhafazakârlık, İslâmcılık eksenine oturtarak tartışmak da aslında kolaycılığa kaçmak. Zira bunlarda haklılık payı olabilir olmasına ama olan bitenin bir yandan da neoliberal politikalarla çok yakından alakası var. Bir tür "gözetim-denetim toplumu"nun tekrar tekrar üretilmesine vesile olması da cabası. Nitekim Seda Saluk, yaptığı görüşmelerle geliştirdiği "Üreme Politikaları Üzerine Bazı Notlar: Sağlıkta Dönüşüm Programı Aile Hekimliği ve GEBLİZ Sistemi" başlıklı yazısında bunlardan etraflıca söz ederek şöyle diyor: 

Doğurganlığı ve çocuk sayısını artırmayı hedefleyen politikaların kanımca muhafazakârlık tartışmalarına hapsedilmemesi gerekiyor. Bu politikalar, hem devletin ve hükümetin çekirdek aileyi merkezine alan nüfus politikalarıyla hem de emeğimizi ve bedenlerimizi yeniden düzenlemeyi hedefleyen neoliberal politikalarla yakından ilişkili. Pronatalizmin [kabaca, "doğum yanlısı" – K.K.] sağlık hizmetlerindeki izdüşümlerinin de sağlık sisteminin içinden geçtiği neoliberal reform süreçlerinden ayrı okunamayacağını düşünüyorum.

Sağlık Bakanı’nın, adını koyalım, saçmalamasını, tabii ki dert etmek gerekiyor. Tabii ki kendisi bir zihniyetin temsilcisi. Tabii ki o zihniyet kendi içinde çok problemli, kadını adeta salt bir "kuluçka makinesi" olarak, bir araç olarak görüyor. Ve fakat buna dair iki çift laf ederken, cinsel sağlık ve özgürlük mücadelesini bir bütün olarak neoliberal projeler ve dönüşümden; kadın emeğine dair tartışmalardan; devletin sözünü dinleyen, "makbul vatandaş" olarak görülen erkeklerden; kadınların kendi bedenleri üzerindeki haklarından, sağlıklarından; kadına yönelik şiddetin varlığından; genel olarak sağlık politikaları bağlamından koparmak pek de artı yazmıyor. Tam tersine birilerinin istediği gündemi, kutuplaşmayı konuşmaktan öteye gidemiyor mevzu. Biraz da bu yüzden değil mi mesela, Urfa’da doğan "yılın ilk bebeği" Suriye asıllı İbrahim Halil Salih’in, babası Muhammet’i Suriye’deki savaşta kaybettiği için, babasız doğduğunu neredeyse hiç konuşmayışımız?... 

***

yenidoganlar

Yeni yılda doğmuş ilk bebek kim tam olarak bilmek asla mümkün değil. Jacque Emery-Tekani, Aaron, Maya, bebek Ogechukwu, Bahreynli, Hong Konglu, İbrahim Halil Salih, Meryem Azra... Anasına babasına, milliyetine, dinine bakmadan bunlardan hangilerinin insanlık tarihinde, dünyada bir iz bırakacağını, hatta belki de dünyayı değiştireceğini de! Bu bebeklerin, büyüdükçe, dünyayı tanıdıkça onu daha iyi bir yer haline getirmek için mücadele etmelerini temenni edebiliriz ama. En iyisi -onlara daha iyi bir dünya bırakabilmek için mücadele etmeyi de unutmadan tabii-, her yeni doğan için her anne-babanın istediğini, "sağlıklı ve mutlu bir hayat"ı dilemek onlara. "Hoş geldin bebek, yaşama sırası sende" demek... 

"hoş geldin bebek

yaşama sırası sende

senin yolunu gözlüyor kuşpalazı boğmaca kara çiçek sıtma

            ince hastalık yürek enfarktı kanser filan

işsizlik açlık filan

tiren kazası otobüs kazası uçak kazası iş kazası yer depremi sel baskını

            kuraklık falan

karasevda ayyaşlık filan

polis copu hapisane kapısı falan

senin yolunu gözlüyor atom bombası falan

hoş geldin bebek

yaşama sırası sende

senin yolunu gözlüyor sosyalizm komünizm filan.

(10 Eylül 1961, Laypzig)"

                                                                       Nâzım Hikmet

------------------------------------------------------

- Kıymetli Aksu Bora, bir müneccim gibi, annelik ideolojisi, kariyer, zamanın ruhu üzerine 15-20 gün önce yazmıştı "İçimde Kim Vardır, Bir Bilebilsem" başlıklı yazısında.

- Meraklısı Birleşmiş Milletler’in 2013 dünya üreme/doğurganlık raporunu görmek için şuraya bakabilir: http://www.un.org/en/development/desa/population/publications/pdf/fertility/world-fertility-patterns-2013.pdf  (Hemen arayacaklar için kestirme söyleyeyim, Türkiye, soldaki tabloda alttan 13. sırada yer alıyor.)