Kınama Etiği
Tanıl Bora

Bir hükümet-devlet-parti sözcüsü veya sosyal medya gerecinin başındaki bir vatandaş, her gün, kaç kınama ödeviyle karşı karşıya kalıyor. Gündelik politik ve kamusal hayatın akışında, asabımızın ritminde, kınama mücadelelerinin ciddi bir payı var: Kim neyi, hangi şiddetle kınadı, kim neyi kınamadan geçiştirdi?

Şaşılacak (ve kınanacak) bir şey değil bu. Şu dünyada lânetlik vukuatın bolluğuna bakarsanız… Öfkelendiren öyle vahim şeyler oluyor ki, alıştığımız, katlandığımız öyle feci “normallikler” var ki. Özgecan Aslan cinayeti, sıradanlaşmış, normalleşmiş bir taciz sisteminin infilakı değil mi?

Bu vasatta, her bir vaka, her bir insan başka türlü dokunabilir. Her bir insan, başka bir vakadan daha fazla etkilenebilir ve bütün kınama enerjisini o vakaya sarf edebilir. Yahut gayet basit, başka vahim vakalardan değil de sadece o bir vakadan haberdar olabilir insan. Tabii, “herkes”, yani iktidar, güçlü medya, kanaat önderleri, o vakaya yoğunlaştığı için de böyle olur bu.

Kınamayı hak eden cinayetler, zulümler, rezillikler arasında ağırlık farkları vardır elbette.  Sözgelimi insanların Kürtçe konuştu veya türkü istedi diye bilfiil linç edilmesiyle, sosyal medyada hakkında kem sözler edilerek sembolik lince uğratılması arasında bir öncelik gözetmemiz gerekir. Her insan adalet tartısında bu öncelikleri gözetir, her insanın bir vicdan rejimi vardır.

İlle nicel bir tartı ölçüsü müdür bu, bir hiyerarşi midir? Her bir acı, başka bir yere dokunabilir, her ateş başka bir yeri yakar, her zulüm başka bir hassasiyeti rencide eder. Charlie Hebdo katliamında, gaddarlık ve akıl-fikir-hayal karşısındaki tahammülsüzlük insanı dehşete düşürebilir; ABD’de üç genç Müslümanın katledilmesinde, Müslüman imgesi karşısındaki ‘beyaz’ nefret ve velev ki park yeri münakaşası olmuş olsun, silaha sarılıp öldürüverme kolaylığı. İkisine bir arada bakıp, kınama mücadelesine de yansıyan nefret kamplaşmasından irkilebilirsiniz. (Ümit Kıvanç’ın irkildiği gibi: link).

“Batı insanı”nın bir atasözü var: Övmenin dili tektir, kınamanınki bin. Şu dünyadaki kınanacak vukuatı yarıştırmadan tartışmak, vicdanımıza lâzımdır. Burada üzülünecek olan ne, burada insanlığın vicdanına dokunan ne, buradaki zillet ne? Burada infiale kapılmamıza yol açan kötülük ne? Bunu düşünmek, tartışmak, herkesi sadece veya esasen kendini özdeşleştirdiği mağdurun mağduriyetini, onun uğradığı zulmü kınama, ötekileri ‘saymama’ zaafından uzaklaştırabilir. Değersiz kılınmış hayatların, kıyılabilir görülmüş canların, kınamaya değer görülmemiş zulümlerin hakkını böyle teslim edebiliriz. Kınama mücadelelerindeki kamusal tartışma, tekrarlayayım, mazlumları yarıştırmaya, acıları bir sıralamaya sokmaya değil, oradaki kaybın, oradaki kötülüğün anlamını idrak etmeye, onun hesabını vermeye yarıyorsa, ne âlâ.

Yerleşik kınama deontolojisi ise bir yarış, bir riya sanatıdır. Gizli, -bazen zor gizlenen-, bir sevinç de gösteriyor kendini orada. Bu intikamcı sevinç, kınamanın bir ceza ve şiddet ikamesi olmasıyla da alakalı. Kınama, kıyn kelimesinden geliyor; ceza ve dikkat, eziyet etmek demek (kıy: kesmek ve eziyet etmenin kökü). Kınamanın dilinin övmenin dilinden daha bereketli olduğunu, Halil Ersoylu’nun hazırladığı Türkçede dua ve beddualar sözlüğünde de (Ötüken Neşriyat, 2012) görüyoruz bu arada: dualar 110, beddualar 225 sayfa! Özgecan Aslan cinayetinin ardından, bazılarının bunu cezalandırma fantezilerini dillendirmeye fırsat bilmesi irkiltici değil mi? Bir bakan çekip silahını vuracak, bir eski bakan hadım ettirecek, birçokları idam geri gelsin istiyor. Tam da yeni korkunç güvenlik paketinin gündemde olduğu günlerde…

Evet, kınanacak fecaati vicdanımızın tartısında tartarız. Sıraya sokmak için değil, -en azından sadece onun için değil-, ders çıkarmak, kendimizi sorgulamak, uyanıklığımızı artırmak, bir şey yapmak için. Şu ortalıkta, terazilerini cazgır pazarcılar gibi savurup duranların kantarı bunu tartmaz. Onlar hasımlarına “neyi kınadın, neyi kınamadın” GBT’si çıkartmakla meşguller. Bir cinayeti, bir zulmü, hasmının kınama sabıkasına işleyeyim diye ganimet bilenler, hemencecik jeostratejik hesaplara, “algı yönetimi” tahlillerine girişenler, dualar-beddualar sözlüğünün zaten şişkin olan beddua sayfalarını daha da şişirirler sadece.

Kınama mücadelelerinde çok defa eksiğini çektiğimiz, sahici teessürdür. Kaybımızı idrak etmek için, yalın ve salih üzüntü. Başa çıkmak, aşmak üzere, yas. Neremizden yaralandık, farkına varmak için, düşünmek. Bir şeyi değiştirmek için, öfke.