Koalisyon seçenekleri ve Kürt meselesinin değişen jeopolitiği
Cuma Çiçek

Türkiye’nin Kürt meselesini anlamaya çalışırken kanaatimce ilk bakmamız gereken dinamik, meselenin jeopolitik denklemi. Zira Kürtler dört devletin siyasi egemenliği altında yaşıyorlar ve her bir devletteki nüfus ve coğrafyaları, sosyo-politik ve sosyo-kültürel mobilizasyonları hem Kürtler arası ilişkilerde hem de devletler arası ilişkilerde sınırları çoktan geçirgenleştirmiş durumda.

Kürt meselesinin yeni jeopolitik denklemi

2003 yılında Irak Kürdistan Bölgesinin ve Irak Kürdistan Bölgesel Hükümetinin kuruluşundan bu yana Türkiye’nin Kürt meselesinin parametreleri büyük oranda değişti. Zira Türkiye devleti Kürtçe anadilde eğitimi siyasi pazarlık konusu yaparken, Kürtler sınırın öte yakasında federe bir devlet kurdular. Dilsel-kültürel, ekonomik, idari, siyasi ve askeri açıdan geliştirdiği modelle, Irak Kürdistan Bölgesi  Türkiye Kürtleri için çoktan bir referans noktası olmuş durumda. Türkiye ise son on yıldır seçmeli ders, belediyelerin yetkilerinin genişletilmesi, yeni GAP eylem planı gibi politika ve araçlarla kendi Kürt meselesini hala idare etmeye çalışıyor.

Türkiye Kürt meselesini idare etmeye çalışırken, 2012 yılında ikinci büyük jeopolitik dalgayla karşı karşıya kaldı: Rojava, Türkçesiyle batı, nerenin batısı, Kürdistan’ın, yani Batı Kürdistan. Kobanê, Cizîr ve Efrîn’de üç kantonun kurulmasını “de facto oluşumlara izin vermeyeceğiz” diye karşılayan AK Parti hükümeti, onca çabasına rağmen Kürtlerin mesafe almasının önüne geçemiyor. Grê Spî’nin (Tel Abyad) alınmasıyla birlikte, Kobanê ve Cizîr kantonlarının coğrafik olarak birleşmesinden sonra şimdi Efrîn’in bu iki kantonla birleşip birleşmeyeceği tartışılıyor.

HDP’nin 12 ilde %55 ve üstü oy aldığı, 14 ilde birinci parti olduğu, politik Kürt bölgesinden 59, batı metropollerinden 21 milletvekili kazandığı 7 Haziran seçimlerinde elde ettiği başarıyı bu bölgesel denklem içinde okuduğumuzda, Türkiye’nin bu güne kadar süre gelen idare siyasetinin geleceğinin olmadığı açık. Türkiye meseleyi çözmekten kaçtıkça ve zaman kazanmaya çalıştıkça her geçen yıl daha büyük meydan okumalarla karşı karşıya kalıyor.

AK Parti’nin Tercihi: MHP mi, CHP mi?

7 Haziran’dan bu yana süre gelen koalisyon tartışmalara bakılırsa AK Partisiz bir hükümet seçeneğinin olmadığı görülüyor. MHP’nin HDP’ye ilişkin dışlayıcı tavrı zaten düşük bir olasılık olan CHP-MHP-HDP seçeneğini ortadan kaldırdı. Bu durumda AK Parti ya CHP ya da MHP ile koalisyon kuracak gibi görünüyor. Kürt meselesinin yeni jeopolitik denklemi dikkate alındığında bu iki seçenek Türkiye’ye ne sunuyor? Çözüm süreci bitti mi?

MHP’nin geleneksel ideolojik ve politik söylemi,  koalisyon şartları dikkate alındığında AK Parti – MHP koalisyonunun mevcut jeopolitik denklem içerisinde Kürt meselesini idare etme kapasitesi sınırlı olacaktır. Bu seçenek büyük bir ihtimal çözüm sürecinin sonunu getirecek, Kürt meselesi Suriye’de olduğu gibi Türkiye’de de çatışmalı bir mecraya kayacaktır.

Bunun karşısında AK Parti-CHP koalisyonu çözüm süreci için daha iyi bir senaryo sunduğu söylenebilir. Toplamda %65’lik oy desteğine sahip bir hükümetin Kürt meselesinin çözümü konusunda daha inisiyatifli olacağı öngörülebilir. Çözüm sürecine karşı çıkan kesimlerin ikna edilmesinde ve kaynakların mobilizasyonunda bu temsil gücü önemli bir kaynak işlevi görecektir. Ayrıca, CHP’nin son yıllarda seçim barajı, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, faili meçhul cinayetlerin araştırılması gibi Kürt meselesinin çözümü konusunda aldığı göreli olumlu pozisyon hatırlandığında, bu koalisyonun sorunun çözümüne katkı sağlayacağı beklenebilir. Son olarak, CHP’nin Suriye politikası konusunda AK Partiye getirdiği eleştiriler ve YPG-PYD konusunda aldığı göreli ılımlı tavır, Kürt meselesinin çözümü konusunda partiyi daha makul bir aktör haline getiriyor.

Tüm bunlara rağmen, anadilde eğitim gibi kolektif kültürel haklar, idari ve siyasi yerelleşme ya da öz-yönetim, yerel kaynakların yerel aktörlerce yönetilmesine olanak tanıyacak yerel/bölgesel mali özerklik, silahsızlanma gibi Kürt meselesinin kritik başlıklarında CHP’nin radikal çözümler sunmadığı ve geleneksel devlet reflekslerini büyük oranda gösterdiğini hatırlamak gerekir. Bu anlamda AK Parti - CHP koalisyonu büyük olasılıkla meselenin çözümünden ziyade, idare siyasetine devam anlamına geleceğini not etmek gerekir.

AK Parti'nin ikilemi

Bu noktada, en güçlü aktör olan AK Partinin ikileminin altını çizmek gerekir. Bir yandan çözüm sürecini olmazsa olmazları arasında sayan AK Parti, öte yandan özellikle Rojava konusunda çözüm süreciyle uyuşmayan politikalarında devam ediyor. Zira, Kobanê düştü düşecek siyaseti, Grê Spînin YPG’nin kontrölüne geçmesiyle birlikte Batı destekli “etnik temizlik”, “YPG DAİŞ’ten (İŞİD’ten) daha tehlikeli” gibi söylemlerle sürüyor.

Hatırlatmakta yarar var. Öcalan’ın 2013 Newroz’unda yaptığı çağrı Kürt meselesini sadece Türkiye sınırları içinde çözmeyi öngörmüyordu. Bundan öteye bölgesel ölçekte Türkiye ile Kürtlerin ilişkisini yeniden kurmayı öneriyordu. Bu anlamda, çözüm süreci değişen jeopolitik denkleme Türklerle Kürtler arasındaki ilişkiyi bölgesel ölçekte yeniden kurmaya olanak tanıyordu.

Mevcut koalisyon seçenekleri böylesi bir ilişki kurabilir mi? AK Parti-MHP seçeneğinin kuramayacağı açık. Diğer seçenek en azından kapıları açık tutabilir.