Kültürel Kürtlük, Politik Kürtlük
Cuma Çiçek

Diyarbakır’da yaşayan bir Kürt ile Mahabad, Kobanî ya da Süleymaniye’de yaşayan bir Kürdü birbirine bağlayan bağlar nelerdir? Dil midir bu bağ? Ortak kültür mü? Ortak tarih mi?,

Süleymaniye’ye gitmiş, İran Kürdistan bölgesinden farklı Kürtlerle zaman geçirmiş, diyalog kurmuş biri olarak bu bağın dil olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Zira, Diyarbakırlı bir Kürd'ün Süleymaniyeli bir Kürt ile anlaşması Soranî lehçesi ile Kurmancî lehçesinin tüm yakınlıklarına rağmen çok zor.

Süleymaniyeli bir Kürd'ü bir tarafa bırakalım. Diyarbakır’ın Çermik ilçesinde yaşayan Zazaca konuşan bir Kürt ile Lice ilçesinde yaşayan Kurmancî konuşan bir Kürdün de anlaşması çok zor. Zira Diyarbakır’daki Zazaca lehçesi, Süleymaniye’deki Soranî lehçesine göre Türkiye’deki Kürtlerin çoğunluğunun konuştuğu Kurmancî lehçesine göre çok daha uzak.

Ortak kültür müdür peki bu bağı sağlayan? Aslına bakarsanız Diyarbakır’lı bir Kürd'ün, hemşehrisi bir Ermeniyle paylaştığı kültürel değerler, Hewlêrlî bir Kürd kardeşine göre çok daha fazladır. Ya da Mardin’de yaşayan bir Kürd'ün Arap ya da Süryani hemşehrisiyle paylaştıkları kültürel değerler, Mahabad’ta yaşayan Kürt'le paylaştığından daha mı azdır?

İster politik, ister kültürel olsun, kimlikler tarihsel ve sosyo-politik inşalardır. Ve tam da bundan dolayı hem kültürel kimlikler hem de politik kimlikler sanıldığının aksine homojen değil, heterojendir, tekil değil çoğuldur. Üstelik bu çoğul/heterojen kimlikler zaman içerisinde mekana bağlı olarak da farklılaşırlar. Yani zamansal ve mekansaldırlar. Farklı kültürel formlara sahip Kürtlük biçimleri dilsel, dinsel, sınıfsal gibi farklı dinamiklerle çeşitlenirler. Bu anlamda, kültürel Kürtlük dediğimiz şey aslında zaman ve mekanda göre farklılaşmış kültürel Kürtlüklerdir.

Kültürel kimlikten politik kimliğe geçiş nasıl gerçekleşir? Ya da kültürel Kürtlükler nasıl politik Kürtlüğe ya Kürtlüklere dönüşür. Türklük, Araplık, Farslık gibi Kürtlüğe eşdeğer kategorilerin toplumsal hareketler, dini cemaatler, siyasi gruplar ya da devlet gibi sosyo-politik girişimciler tarafından siyasi ve idari sistemin ve bunların ürettiği bilgi ve hakikat rejimlerinin temeli olmasıyla.

Türkiye, İran, Irak, Suriye’de Türk, Arap, Fars kültürel kimliklerin idari-siyasi sistem ile bilgi ve hakikat rejimlerinin temeli haline gelerek politik kimliklere dönüşüm süreciyle Kürt kültürel kimliklerinin politik bir kimliğe dönüşüm süreci arasında doğrudan bir bağ var. 

Aynı sosyo-politik sistem içinde birlikte yaşayan bu gruplar arasında sosyal içerme ve dışlama süreçleri sonucunda oluşan ve sürekli değişen sınırlar kültürel kimliklerin politik kimliklere dönüşümünü sağlar. Grup içi kültürel değerler çoğu zaman hızla değişse de, bu gruplar sınırın iki tarafında kalan farkılaşmış özneler olarak varlıklarını sürdürürler.

Türkiye’de Kürt meselesi etrafında olan bitenleri kültürel kimliklerden politik kimliklere dönüşüm süreci olarak okuyabiliriz. Başka bir ifadeyle Kürtlüğü bir kültürel kimlik olarak gören/algıyan kitlelerin zaman içerisinde sosyo-politik aktörlerle içine girdikleri etkileşim sonucu Kürtlüğü bir politik kimlik olarak görme/algılama süreci olarak görebiliriz.

Benzer bir okumayı mekan/coğrafya eksenli de yapabiliriz. Kürt coğrafyasının böylesi bir okuması bizi “Kültürel Kürt Coğrafyasıyla”, “Politik Kürt Coğrafyası” arasında bir ayrım yapmaya götürür. Politik Kürt Coğrafyasını Kürt meselesi eksenli dikkate değer bir sosyo-politik mobilizyonun olduğu alanlarlar olarak tarif ettiğimizde, örneğin Elazığ, Malatya, Gaziantep gibi şehirler Kürt kültürel coğrafyasının parçasını oluştururlar, ancak politik coğrafyanın parçasını oluşturmazlar.

Kültürel coğrafya göreceli olarak daha statik iken, politik haritanın daha aktif ve değişken olduğunu söyleyebiliriz. Kültürel Kürt Coğrafyası 22-25 arası ili kapsarken, politik Kürt Coğrafyası 15-20 arası ili kapsar. Örneğin 2011 seçimlerine kadar politik bölge 15 il ile sınırlıyken, 2015 seçimlerinde 20 ile genişlemiştir.

Kobanî, Girê Sipî (Tel Abyad), Rojava, barış/çözüm süreci, yeniden başlayan çatışmalar, Cizre, Nusaybin, Silvan, Sur, süreklileşen ve “normalleşmeye başlayan” sokağa çıkma yasakları, askeri ablukalar, AK Partinin Kürt bölgesinde erimesi, Diyarbakır, Suruç ve son olarak Ankara katliamı derken Kürt meselesi etrafında olan bitenler şunu gösteriyor: Politik Kürtlüğün alanı genişliyor ve ideolojik, siyasi, dilsel, dinsel, sınıfsal çeşitliliğiyle sakinleri artıyor. Hükümetten, muhalefetten, ana-akım Kürt Hareketi gibi aktörlerden, mevcut strateji ve taktiklerden, seçimlerden öteye, toplumsal yapının alt katmanlarında meydana gelen bu dönüşüm Türkiye’nin ve Kürtlerin geleceğinin şekillenmesinde çok daha belirleyici oluyor, olacak.