Yaşam Hakkını Savunmak
Evren Balta

Suriye savaşı, sınır savaşı, hendek savaşı, iktidar savaşı, teröre karşı savaş ne derseniz, nasıl tanımlarsanız tanımlayın, iktidar kavgasının sivillerin hayatı üzerinden yürütüldüğü bir dönemdeyiz. Sivil ölümlerin siyasete yön verdiği bir dönem bu. Eli silah tutan bütün aktörlerin kendi pozisyonlarını sıradan insanların yaşam hakkını ihlal ederek tahkim etmeye çalıştığı bir dönem. Kimliklerin sınırlarının siyasetle değil, kanla çizildiği bir dönem. 

Olan, eli silah tutmayanlara oldu. Eline hayatı boyunca silah almamış, ne yapıyorsa herkesin gözü önünde yapmış olanlar terörist oldu. Şiddete son diyenler şiddet kışkırtıcısı ilan edildi. Ağzını açan ağzını açtığı için; açmayan sessiz kaldığı için suçlandı.

Savaş, belirli bir coğrafyada normal hayatın insanlar için sona ermesi anlamına gelmez çoğu zaman. Bir savaş coğrafyasında onlarca yıl yaşayanlar silahların, bombaların gölgesinde normal hayatın devam ettiğini söyleyeceklerdir size. Her şeye rağmen her sabah evinizden çıkar, işinize gidersiniz. Belki işe gittiğiniz yolu değiştirir ya da taşınırsınız. Hayatta kalmak için uyum sağlarsınız, ama bir bombanın, bir kurşunun hedefi olup da ölmediğiniz sürece yaşamınız (ürkütücü koşullar altında da olsa) devam eder.

Savaşlarda hayat devam eder ama söz biter. Çünkü savaşın kilit mekanizması “ya bizdensin ya onlardan”dır. Bu buyruğun telaffuz edilmediği bir tek savaş bulamazsınız. Savaş, taraf seçmektir. Ve sözün ancak bir taraf seçerek kurulabilmesidir. Sadece kapınıza gelen polis ve sizi yargılayan hâkim değil eli silah tutan genç de size önce “tarafın ne” diye sorar. Tarafını söyle ki hükmümü ona göre vereyim. Tarafını söyle ki yaşama hakkının olup olmadığına karar vereyim.

Savaşan taraflar dünyayı siyah ve beyaz olarak görür. Gri alanı yoktur savaşların. Ancak o gri alanda nefes alabilenler, nefessiz kalır. Kimseye yaranamazlar. Bir taraf için düşman, öbür taraf için hain olurlar. Bir taraf için güvenilmez, öbür taraf için terörist olurlar. Göz açıp kapayıncaya kadar yersiz yurtsuz kalırlar.

Savaşa direnmek o tarafsız alanı korumaktır her şeyden önce. Savaşa direnmek savaşın dahi kuralları olması gerektiğinde ısrar etmektir. Savaşa direnmek eli silah tutanların karşısında (o kim olursa olsun) sivillerin hakkını amasız, fakatsız savunabilmektir. Savaşa direnmek savaşmak istemeyenlerin, dünyayı siyah ve beyaz olarak görmeyenlerin yaşam hakkını koruyabilmektir.

Savaşa direnmek Diyarbakır Sur'da, çocuklarıyla birlikte kahvaltı ederken evine isabet eden roket nedeniyle çocuklarının gözlerinin önünde hayatını kaybeden Melek Alpaydın ile Güvenpark’ta otobüs beklerken ölen ODTÜ öğrencisi Ozancan Akkuş’un kaderlerinin aynı şiddet sarmalının içinde çizildiğini söyleyebilmektir.

Savaşa direnmek Şırnak’ta evine isabet eden mühimmatla öldürülen ve sokağa çıkma yasağı yüzünden günlerce cenazesinin buzdolabında bekletildiği 13 yaşındaki Cemile Çağırga ile Ankara’da otobüsün içinde hayatını kaybeden genci yaşlısı onlarca insanın kaderinin ortak olduğunu anlayabilmek ve anlatabilmektir.

Savaşa direnmek senin sivilin ölebilir, ama benimkine zarar gelmesin demenin ne kadar imkânsız olduğunu haykırabilmektir.

Savaşa direnmek haklı ve haksız ölüm ayrımı yapmamaktır. Ne kadar azınlıkta kalırsan kal yaşam hakkından yana olmaktır. Yaşam hakkının ihlal edilmesini, ihlal eden kim olursa olsun kanıksamamak, haklı çıkarmamak ve anlamamaktır.

Türkiye bugün Batı’sından Doğu’suna birlikte ölüyor. Birlikte sessiz, nefessiz ve sözsüz kalıyor.

Birlikte hissetmediğimizi söyleyen herkese inat, yaşam hakkını birlikte savunmanın zamanı şimdi. Aklını, fikrini ve hakikat duygusunu kaybetmemiş herkesle birlikte.

Bir tarafın kâbusu, öbür tarafın düşü olmayacak. Bu kâbus hepimizin.