Çöken Siyaset Alanını Yeniden Kurmak
Cuma Çiçek

Çözüm sürecinin kitlelere duyurulduğu 2013 Newroz’u üzerinden üç yıl geçmek üzere. Kürt meselesinin siyasi çözümünün tünelin ucunda göründüğü 2013 Newroz’u büyük bir umudu temsil ediyordu. 2016 Newroz’u ise büyük bir belirsizliği, kaygıyı ve umutsuzluğu barındırıyor.

Diyarbakır Sur’da üç aydan sonra bitti derken, Sur’un hemen yanı başında Bağlar’da, çatışmalar ve sokağa çıkma yasakları başladı. Şırnak Cizre’den sonra ise Şırnak merkez, Hakkari Yüksekova ve Mardin Nusaybin’de başladı. Üzerinden daha bir ay bile geçmeden Ankara’nın göbeğinde yapılan ikinci bombalı saldırı, İstanbul’da benzini bittiği için köprüde bırakılan aracın yarattığı endişe ve panik, kaygı ve umutsuzluğun tüm ülkeye yayılma işaretlerini veriyor.

Bir yandan Cemil Bayık, Erdoğan’ı ve AK Parti’yi devirmeyi hedeflediklerini açıklıyor. Öte yandan, Cumhurbaşkanı zaten yeterince daralan siyaset alanını daha da daraltacak yeni bir terör ve terörist tanımı yapma ve bunu Ceza Kanunu’na alma gerekliliğinden bahsediyor. Bu açıklama üzerinden daha 24 saat geçmeden Barış İçin Akademisyenler’den üçü terör örgütü propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklanıyor, soruşturma gerekçesi bile belirtilmeden avukatların evleri basılıyor.

Bu olan bitenler, diyalog, müzakere, demokratik yol ve usullerle uzlaşı arayışı, karşılıklı ve çoklu denge ve denetleme anlamında siyaset alanının her geçen gün çöktüğünü gösteriyor. Önünü alamazsak, zaten büyük bir daralma yaşayan siyaset alanı bir bütün olarak çökecek.

İçine düştüğümüz, düşürüldüğümüz kâbustan uyanmamız temelde siyaset alanını yeniden kurmamıza bağlı.

Mevcut şiddet dalgasını durdurmadıkça siyaset alanının genişletebilmemiz çok zor. Zira şiddet ve yukarıda özetlediğim anlamda siyaset sıfır toplamlı bir denklem. Bugün Diyarbakır’dan Cizre’ye siyasi partilerin, sivil toplum örgütlerinin, kanaat önderlerinin söz söyleme, gündelik hayatı yönlendirme kapasitesinin neredeyse sıfıra vurması bu denklemi doğrulayan en önemli gösterge.

AK Parti içerisinde siyaset alanının yeniden inşasına dönük bir sesin çıkma potansiyeli oldukça düşük görünüyor. En azından son sekiz ayda yaşadıklarımız bu konuda pek umut vermiyor. Bununla beraber, dışarıdan yüksek bir ses çıkması durumunda, AK Parti içinden de mevcut gidişattan rahatsız olanların seslerini yükseltmesi beklenebilir.

Bu noktada temel soru şu: HDP ve CHP siyaset alanına sahip çıkıp bu alanı yeniden kurabilir mi?

Legal Kürt Siyasetini Merkeze Taşımak

Anaakım Kürt siyaseti içerisindeki güç/iktidar ilişkilerini merkez/yarı-çevre/çevre ilişkisi bağlamında ele aldığımızda, Türkiye ölçeğinde HDP’nin temsil ettiği legal Kürt siyaseti çevrede/çeperde bulunuyor. Siyaset alanının yeniden inşası ve Kürt meselesinin siyasal demokratik yollarla çözümü son kertede çevredeki/çeperdeki legal Kürt siyasetinin merkeze taşınmasına bağlı. 1999 yılından bu yana kentleşme, legalleşme ve kurumsallaşma olarak formüle edebileceğimiz üç dinamik üzerinden büyük bir dönüşüm yaşasa da, anaakım Kürt hareketi içerisinde legal siyaset merkeze yerleşemedi.

Yerel yönetimlerdeki iktidar deneyimi, Kürt medyasında dikkate değer kurumsallaşma, en son 7 Haziran seçimleri bu konuda büyük bir umut yaratsa da sonrasında yaşananlar ve bugün devam eden çatışma süreci, son 16-17 yılda alınan mesafeyi de büyük oranda darbeledi.

Bu noktada, HDP ve DBP başta olmak üzere, legal Kürt siyaseti yaşanan çatışmaları durduracak bir pozisyon alarak siyaset alanının yeniden inşasında tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıya. 1990’lı yıllarda kırsalda yoğunlaşan çatışmalar karşısında çeperde kısmi de olsa bir alan bularak gelişen legal Kürt siyaseti, kentlere yayılan yeni çatışmalarla birlikte tüm alanını bir bütün olarak kaybetmekle karşı karşıya. Kuşkusuz bu kayıp tek başına onların kaybı olmayacak. Sur’da, Cizre’de, Silopi’de görüldüğü üzere sorumlu oldukları sokağın, halkın kaybı demek. Sur’un, Cizre’nin, Silopi’nin kaybının Fırat’ın batısının kazancı olmadığı ise Kürt meselesinin en az yüz yıllık tarihinin gösterdiği üzere çok açık.

Özetle, Kürt meselesini siyasi demokratik-barışçıl yöntemlerle çözmek istiyorsak, legal Kürt siyasetinin merkeze taşınmasına katkı sunmak zorundayız. Burada kuşkusuz en büyük sorumluluk HDP/HDK ve DBP/DTK’ye, Kürt sivil toplum camiasına, sokağa yani kamuya düşüyor. Bununla beraber, AK Parti hükümeti başta olmak üzere, CHP, parlamento dışı demokratik muhalefet, demokratik kitle örgütleri, anaakım medya, üniversiteler gibi aktörler de bu konuda büyük bir sorumluluk sahibi. Dokunulmazlık tartışmaları başta olmak üzere tüm olan bitenleri bu çerçevede yeniden değerlendirmekte fayda var.

CHP ve Kürt Meselesinin Siyasi Çözümüne Sahip Çıkmak

HDP kadar CHP de büyük bir tarihsel sorumlulukla karşı karşıya. Kürt meselesinde eşiklerin bir bir aşıldığı, kentlerin yerle bir olduğu, şiddet dalgasının tüm ülkeyi sarstığı bir ortamda CHP’nin Kürt meselesinin siyasi çözümüne sahip çıkması tek başına tarihsel bir sorunun çözümünün yolunu açmayacaktır. Bundan da öteye ülke ölçeğinde çökme riskiyle karşı karşıya kalan siyaset alanının yeniden inşasına büyük bir katkı sağlayacaktır.

CHP böylesi bir siyasete yönelebilir mi? Bu konuda Kürt meselesinin siyasi çözümüne dair yeni bir süreç mimarisi ve çözüm çerçevesi sunma kapasitesi önem kazanıyor. Olası bir çözüm sürecinin mimarisi konusunda CHP’nin meclisi adres gösterdiğini ve yakın zamanda meşru seçilmiş aktörleri muhatap alacağını açıkladığını biliyoruz. Bu hususlar önemli olmakla birlikte, süreç mimarisi konusunda CHP bugüne kadar bütüncül ve detaylı bir öneri sunabilmiş değil.

Çözüm çerçevesine gelince, CHP Kürt meselesinde aciliyet arz eden beş temel meseleye derinlikli ve net cevaplar üretmek zorunda: Kültürel/dilsel çoğulculuk ve anadilde eğitim, yerel/bölgesel idari/siyasi adem-i merkezileşme, siyaset alanının genişlemesi, PKK’nin silahsızlandırılması ve sınırötesi (Suriye ve Irak’taki) Kürtlerle ilişkiler.

2013-2015 çözüm süreci çöktü. Çözüm sürecinin taraflarının tutumuna bakılırsa yeni bir çözüm süreci uzak görünüyor. Bununla beraber HDP ve CHP’nin siyasi çözüme dair yol haritaları oluşturmaları, süreç mimarisi ve çerçevesine dair net pozisyon alan aktörler olarak ortaya çıkmaları kısa vadede çatışmaları durdurabilir, orta vadede ise yeni bir çözüm için güçlü bir zemin yaratabilir.