Sadakat
Tanıl Bora

Ahmet Davutoğlu nasıl arz etti şecaatini: “Başarılarımızın arkasında ahde vefa ve söze sadakat var.” Dostu düşmanı, herkesin kendisine haber verebileceği gibi, orada aranan sadece söze değil lidere sadakattir. “Davaya” sadakat, “Reis”e sadakatle sınanır. Mehmet Metiner’in arz ettiği gibi: “Bizde lidere sadakat esastır. Lidere sadakat, ideallerimize sadakattir. Onun için, ‘Biatsa biat, itaatsa itaat. Ölümüne arkandayız!’ dedik”… Daha 2007’de, Recep Tayyip Erdoğan başbakanken, AKP Meclis Grubu adına yapılan arzda demişlerdi ki: “354 vekil arkadaşımızla birlikte doğum günü hediyemiz, sonuna kadar size sadakattir”. 

***

Sadakatle sınanmanın, sadakatle övünmenin, sadakatle şereflenmenin bando mızıkası, 28 Şubat sürecinde icat edilen “Orduya sadakat şerefimizdir” sloganıyla çalınmıştı. Sonra, Saadet Partililer bunu devralıp, biraz da AKP’ye hınçla, “Hocaya (Erbakan) sadakat şerefimizdir”e uyarladılar. Bir zamandır, şerefi Erdoğan’a sadakatle tartanların sedası yükseliyor; sosyal medyada da o şekil sloganlar gırla gidiyor. Ülkücü töresinde de “lider-teşkilat-doktrin” düsturu epeydir “Lidere sadakat şerefimizdir”e uyarlanmış durumda – zaten esası baştan beri o idi. Sadakat kefesindeki ağırlıklar değişse de, millî şeref terazisi hep bir baş arıyor.

***

Bu sloganın ilham kaynağı, nasyonal sosyalist seçkin ‘güvenlik’ birimi, aynı zamanda yüksek ırkın en seçkin kanını temsil etmekle mükellef SS’lerdir (Schutzstaffel – Muhafız Bölüğü). 1932’den itibaren “Meine Ehre heißt Treue,” diyerek yemin ediyorlardı: Şerefimin adı, sadakattir; sadakat şerefimdir. Adolf Hitler’e ve “onun tayin ettiği amirlere” ölümüne sadakat andı veriyorlardı.

Amerikan deniz piyadelerinin sloganı “Semper fidelis”tir; “ebediyete kadar sadakatle”. “Anavatan” hesabına, militarist ve işgalci-yayılmacı bir misyona sadakat… Keza emperyal yayılmaya hizmet eden Fransız Yabancı Lejyonu’nun sloganı “Honneur et Fidélité”dir, şeref ve sadakat. Yabancı Lejyonu, Fransız olmayan gönüllülere de açık; kan fedası karşılığında vatandaşlık bile verebiliyorlar. Demek, Yabancı için “Şeref ve Sadakat”in, ona ölümüne bir sadakat mükellefiyeti yükleyerek ve bunu törenle haykırtarak ‘içeriye’ kabul eden bir hükmü var burada...

Sadakatle yükümlendiren, sadakatle şereflendiren söylemler, epey bir zamandır, hep tekinsizdir.

***

Marx 1844 Elyazmaları’nda paranın iktidarının her değeri aksine döndürdüğünü söylerken, ilkin “sadakati sadakatsizliğe çevirir” diye başlar saymaya: “aşkı nefrete, nefreti aşka, erdemi fenalığa, fenalığı erdeme…” diye devam eder. Ama ilk andığı, sadakat… Sadakatten çok bahsedildiğinde, belli ki sadakatsizlik kol geziyordur. ‘Sahih’ bir sadakatten bahsediyorum.

***

‘Sahih’ sadakatin izini sürelim… Sadakat kelimesinin Arapçada bereketli bir kökü var. İlk anlamı, bugünkü yerleşik kullanımına yakın: Dostluk (refiklik!), vefalılık, içten bağlılık. Ahde vefa, söze sadakat. Biraz daha derine inersek: Davranışla söz ve itikadın uyumu. Daha da derine gidersek: Doğruluk, yürek doğruluğu. Kelimenin özsuyunu veren sıdk, erdemli, doğru ve adil olmayı ifade ediyor. Sıddık, “tasdik eden (Allah’ı ve hakikati) ve doğru olan,” demek. Şehitlikle tartılan bir mertebe. Sadk, “her şeyde mükemmel olan,” anlamına geliyor. Bağlılıktan evvel, bağlılığa da anlamını ve dayanağını veren başka bir ahlâk var yani sadakatte.   

Sadaka da aynı kökten geliyor. Yüzeyde, fakire yardım; derinde, “mecburi olmayan, Allah rızası için yapılan bağış”. Aynı zamanda “sıdk-u kemal” mertebesi bu, doğrulukta olgunlaşma. Kimi fıkıh yorumlarında “Kulluktaki sadakat, sadakayla ortaya çıkar,” deniyor [1]. 

İslâmî düşünüş içinde sadakatin ‘sahih’ referansı, ‘doğru’, hak ve erdemli olmadır.

***

Batı dillerinde sadakatle denkleşen iki kelimeden loyal, eski Fransızca legal’den türüyor, dümdüz “yasal” demek; sadakati yasaya bağlılıkla eşliyor. Sadakati karşılayan diğer kelime, fidelity, fidelité, Latince fidelis’ten geliyor. Burada da sadakatin ilk-yüzey anlamı tekrarlanıyor: emin kişi olmak, güvenilirlik, sadakat, doğruluk. 18. yüzyılda, en azından Almanca konuşulan öğrenci muhitinde fidelis’in “neşeli, sevinçli”ye doğru bir anlam kayması geçirmiş olması ilginç.

***

Belki de o kadar ilginç değil... Spinozacı çağdaş felsefeci André Comte-Sponville, Büyük Erdemler Risalesi’nde [2]  “aşkın aşkı” der sadakat için; “gerçekleşmiş olan şeyin süren aşkı”... Sevdiğine, aşkına sadakatin sahih anlamı budur. Arkadaşa, refike sadakati de katabilirsiniz yanına – dikkat: eşitler arasında, dahası biraz da o eşitliğe duyulan sadakattir bu (Bundan büyük sevinç olur mu!). 

Comte-Sponville, sadakatin erdemini, insanı insan yapan belleğe duyulan bağlılıkta köklendiriyor. Hatta bellek erdemi veya “erdem olarak belleğin ta kendisi,” diyor sadakat için. Hakikate sadakatin anlamını burada buluruz. Yaşanmışın, tecrübenin bilgisine, altını çizelim, eleştirel bilgisine bağlılık.

“Bildiğin her yerden derinde/ Bulunduğum her seçimde/ Hayalin hâlâ benimle”. Kutlu Özmakinacı’nın sözleri, aşkın aşkıyla bellek erdemini harmanlıyor sanki. Yüksek Sadakat’in şarkısı...

***

Sadakatin “erdem olarak bellek” anlamını, düz anlamına da teyelleyebiliriz isterseniz. Özellikle de yoldaşlık hukukuna dayanan eşitlikçi telakkisiyle… Ibn Haldun’un tarihsel-toplumsal döngüsünde, asabiyeyi yani dayanışma içinde birlik ruhunu yitirmek, belleği yitirmekle eşanlamlıdır [3]. Dayanışmadan ve toplumsal tabandan kopmak, hafızadan kopmaya koşut gider.

***
André Comte-Sponville, sözün özünü gayet yalın söylemiş: “Kötülüğe sadakat, kötü sadakattir.”

[1] Meraklısı için link

[2] Meraklısı için link

[3] Meraklısı için link