Gollum ve İtirafçılar
Kerem Ünüvar

Malum bohça açıldı, şimdi herkes ayrıldığı örgütün gerçek yüzünü ifşa ettiğini söyleyerek kanal kanal geziyor; “en yakınındaydım,” diyen de var, “bana karton bardakla çay verdiler, soğudum,” diyen de... İş kozmik ablalar meselesine gelince insan bu Hürriyetgil gazeteciliğe malzeme olmaya hevesli haber kaynakları konusunda düşünmeden edemiyor. Tabii düşününce büyük ilham kaynağımız Yüzüklerin Efendisi’nden kareler, kahramanlar takılıveriyor aklımıza (niyeyse filmi çevirip çevirip seyretmemize sebep bir ruh halindeyiz sanki...)

Efendim, filmimizdeki en çekici karakterlerden biri –Frodo gıcığına (link) nazire yapar gibi– Gollum’dur, Simeagol olarak da bilirsiniz siz onu. Yüzüğü bulup kafayı çıtlamış, yüzüğe sahip olmak için kuzenini öldürmüş, yüzüğü taşımak için sürgüne gönderilmeye, izbelerde, artıklarla beslenerek yaşamaya mahkûm olmuştur; kandırılmamış, kanmıştır. Bütün bunlar başına gelir ama yüzükten yüz çevirmez, aksine tutkusu çoğalır, yüzüğün meftunu olur. Bir gün yüzüğü düşürür, Frodo’nun amcası Bilbo yüzüğü bulur, bir süre sonra da yüzük Frodo’ya kalır. Gollum’u yakalayan Sauron’un adamları ona işkence eder, yüzüğün yerini söyletirler: Yüzük, Baggins’lerde yani Frodogil’dedir. Gollum maceranın ilerleyen bir safhasında yüzüğe yakın olmak için Frodo şapşiğine yanlanır; bir punduna getirip yüzüğü yeniden ele geçirebilir miyim derdindedir. Ama üç aşağı beş yukarı karakteri belli olduğu için şaşırtmaz kimseyi... Kıymetlissssi’nin peşindedir. 

Malum itirafçılık kurumu memleketimizin yabancısı olmadığı bir müessese. İtirafçı, bir zamanlar en mahrem saydıklarını en fazla bağırarak pazara döken, yeni banisinin gözüne en fazla girme arzusunda olandır! 

Kendi payını seyrelterek anlatan, yediği herzeleri usulünce gizleyen, istediğini ancak paşa gönlünce açık eden, kalanını cümleleri yuvarlayıp ezerek geçiştiren bir bünyedir itirafçılık; kendi ontolojisi gereğince öyle olmalıdır: Artık eski bağlılığıyla ilişkisi kalmamış, itirafçının o zamanı lanetlenmiştir. Şimdiye, şimdiki zamana bağlanabilmesi, güce yeniden yakın durabilmesi için ortaya dökebildiğini dökmeli, saçmalı, boca etmelidir. Kendini saklayıp geçmişi ne kadar ayrıntılı tarif ederse, geçmişte bağlı olduklarının ne kadar sefil ve zelil olduğunu ne derece renkli sunabilirse diğer itirafçılara göre daha makbul sayılacağı zehabına kapılmıştır. Buna ‘Gollum, Hüküm Dağı’nın arka kapısını gösterir’ denir Orta Dünya’da... 

Yeni baninin istedikleri bellidir; şimdi rakibinin/muarızının günahlarını itiraf eden bu itirafçılara bir süre ihtiyacı vardır; itirafçının hizmetleri karşısında bir ödül bile sunması gerekmiyordur; saygı duymuyor, ona biçtiği rolü oynamasını seyrediyordur. İtirafçının bir hükmü, bir geleceği yoktur. Asla ve zinhar yeniden ikbali bulamayacaktır. Yeni bani, bir yandan iğrenerek bir yandan –belki- acıyarak bakar itirafçısına. Ne güveni vardır ona ne de iyiliğe yaklaşacak bir duygusu. Sarih bir aşağılama hissettiğini sakınmadan gösterecektir. Bugün bir evvelki baninin ipliğini pazara çıkaran yarın yeni baninin sepetini dökecektir orta yere... Belki de kendi içinden çıkacak itirafçıların dehşetiyle iğrenmektedir itirafçıya bakan yeni bani. Buna da ‘Gollum Hüküm Dağı ateşinde erir’ denir aynı coğrafyada...

Lafı toparlayalım: Gollum işkence altında itirafta bulunmuştur, zor söz konusudur; bizim dünyamızdaki itirafçılar gibi gönüllü olmamıştır. Gollum’unki yüzüğe kapılmaktır, yüzük aşkıdır. Belki de bugünün itirafçılarıyla benzeştiği tek nokta da budur; onların da yüzük aşkı sınırsız, yüzüğün imkânlarına kapılıp gitmeleri bundandır... Seyredenlerin yüzündeki ifade bu nedenle ister istemez bir küçümseme, bir aşağılama içerir, bir soruya gömülür: Ne yüzükmüş arkadaş?