Çocuk Düşmanlığı
Sema Aslan

Çocukları yaşamlarından bezdirebilmek, çok zor bir iş olmalı. Oysa intihar eden, intihara teşebbüs eden çocuklar var. Bir çocuk teşebbüsü olarak intihar bizi irkiltir ama kim bilir, o çocuklar nelerle irkilmiş, neler birikip onların içinde göl olmuş? 'Teşebbüs', bu nedenle mi 'intihar'dan daha vahim bir kelime gibi tınlıyor bilmiyorum ama ölümü düşünmüş olmak, ölümü denemeyi aklından geçirmek, ölümü istemek, bir çocuk teşebbüsü, herhalde değildir. 

İnsan Hakları Derneği’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi 2015 Çocuk Hakları İhlalleri Raporu (link), çocukların yaşam hakkına, özgürlük ve güvenliği ile eğitim hakkına yönelik ihlalleri içeriyor. Çocukların sözü edilen bu haklarının hangi nedenlerle ihlal edildiği bilgisinin karşısında ölü ve yaralı sınıfından rakamlar yer alıyor. “Çocuk intiharları” başlığında ise 2015 yılı için verilen bilgi şöyle:   

İntihar: 19
Teşebbüs: 2 

Belki aynı irkilmeden sebep, Göç ve İnsani Yardım Vakfı'nın 2015 raporunun (link) çocuk intiharları bölümünde, her biri ünlem işaretiyle mimlenmiş biçimde "intihar ettiği iddia edildi!", "intihara kalkıştığı iddia edildi!" ifadeleri tercih edilmiş. Teşebbüsler bir rapor düzeninde alt alta sıralandığında böylesi bir nida koparmayı gerekli kılmış olmalı. 

Yine İHD'nin raporunda, ihlallerin alt alta sıralandığı sayfalarda şu bilgiler var:

06 Ocak 2015 tarihinde Şırnak'ın Cizre ilçesinde, İdil Caddesi üzerinde gerçekleşen protesto gösterisine polis tarafından müdahalede bulunuldu. Müdahale sırasında zırhlı polis araçlarından açılan ateş sonucu, Ümit Kurt (14) isimli çocuk, kalbine isabet eden kurşunla yaşamını yitirdi.

14 Ocak 2015 tarihinde Şırnak'ın Cizre ilçesinde, boş arazide oyun oynayan çocuklara polis tarafından ateş açıldı. Hedef gözetilerek açılan ateş sonucu Nihat Kazanhan (12) isimli çocuk, başına isabet eden mermi ile ağır yaralandı. Cizre Devlet Hastanesi'ne götürülen Kazanhan, kurtarılamayarak yaşamını yitirdi.

25 Şubat 2015 tarihinde Şırnak'ın Cizre ilçesinde, Silopi'ye doğru giden askeri araçtan hiçbir olay olmamasına rağmen çevreye rastgele atılan gaz bombası fişeğinin, Selman Akbay (11) isimli çocuğun göğsüne isabet etmesi sonucu ağır yaralandı.

Sıralamanın devamı için İHD'nin raporuna bakılabilir. Ancak bu kadar kısa bir zaman aralığında aynı ilçenin çocukları peş peşe ölmüş, ölümüne yaralanmış iken çocuk intiharları ile "stres ve bölge şartları" arasında doğrudan bir bağlantı olup olmadığı, galiba makul bir soru gibi durur. 

Bu çocuklardan Nihat Kazanhan'ın davasında mahkeme, kararını verdi. Nihat'ı vuran özel harekât polisine "haksız tahrik" indirimi uygulandı ve sanık Mehmet Nurbaki Göçmez, "stres ve bölge şartları" gerekçe gösterilerek on üç yıl dört ay hapis cezası aldı. Olay günü bölgede "stres yoğunluğu yüksek" gösterilerin olduğu bilgisi de (link) gerekçede yer alıyor. Bölgede bulunan özel harekât polisi ve jandarmanın, güvenlik güçlerinin stres altında olması konuşulurken, bölge çocuklarının yaşadığı stres nerede kalıyor?   

Bir başka konu detayı da sanık polisin Nihat Kazanhan’ı kasten öldürmediği beyanında gizli: O masum bir çocuktu. Bir yıl önce yayımlanan haberde (link), Nihat’ı öldüren polisin savunmasından alıntı yer alıyor. Polis, Nihat’ın masumiyetinden söz etmiş ve onun ölümüne kasıt gözetmeden neden olduğunu söylemiş. Bu, muhtemelen biraz teknik bir dil. Çünkü, aslında neyin söylenmekte olduğunu anlamak, mesela benim gibi bir okur için çok kolay olmadı. “O masumdu” ve “kasıt gözetmeden öldürdüm”, birbirinin peşi sıra gelebilecek cümleler değil. Yani, rastgele ateş ettim, mi diyor? Şeytan doldurdu, mu diyor? Başkasını öldürecektim, ıskaladım, mı diyor? Belki de bütünüyle başka bir şey söylüyordur. Bölge şartları ve stresle gerekçelendirilebilecek ceza indirimini sağlayan herhangi bir şey. 

Sevinç Altan* ile "Bölge" sergisi vesilesiyle 2012'de Amargi Feminist Dergi için yaptığımız söyleşide, bölge çocuklarının yaşadığı stresi ve bölge koşullarını da konuşmuştuk. Sevinç Altan, 'bölge'yi kendine dert ettiği sanatsal işlerin yanı sıra, bir de Türkiye genelindeki çocuk ölümlerini raporlaştırma amacıyla yürütülen bir inisiyatifin içinde bulunuyordu. Söyleşide şöyle demiş Altan:

 “1989-2012 tarihleri arasında medyada popülerleştirilerek yer alan Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol gibi öldürülmüş 520 çocuk var. (….) Çok kaba hatlarıyla bir harita çıkardık; ölümlerin yoğunlaştığı yerlere noktalar koyarak. Bölge kıpkırmızı oldu. (…) Sadece bu fotoğrafa bakarak da savaşın tarihini okuyabilirsiniz. (…) Askeri alanlarla yaşam alanlarının bir aradalığı en çok ‘bölge’de söz konusu. Her yer askeri bölge sanki."

Kuşkusuz konu, ‘bölge’yle de sınırlı değil. Bir internet taraması sonucunda çocuk tecavüzünü, çocuk işçiliğini, çocuk cezaevlerini, çocuk açlık grevlerini, çocuk protestolarını, çocuk yoksunluğunu, önlenebilir çocuk ölümlerini, çocuk mutsuzluğunu, hem de sayfa sayfa görebiliyorsunuz. Üstelik her seferinde daha sert bir gündemle.   

Düşünün, 2016 yılında, Türkiye’de, Türkiye’nin herhangi bir yerinde çocuksunuz. Büyük stres. Sizi, düşman ilan etmişler.