Kurunun Yanında Yaş
Tanıl Bora

Gezi protestoları sırasında Başbakan (Recep Tayyip Erdoğan), barışçıl protestoculara uygulanan orantısız şiddeti kurunun yanında yaşın da yanacağını söyleyerek haklılaştırmıştı: “İllegal örgütlerle aranıza perde çekmek zorundasınız. Siz diyorsunuz ki ‘Bizim onlarla bir ilişkimiz yok’. Siz bunu ne kadar söylerseniz söyleyin, aynı yerdesiniz. Dolayısıyla benim polisimi eleştiremezsiniz. Kurunun yanında yaş da böyle yanar.”

***

Son aylarda, olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleriyle gerçekleşen kitlesel ihraçlar ve ‘kolay’ tutuklamaların ölçüsünden rahatsız olanlar, “kurunun yanında yaş da yanmasın” tarizine başvuruyorlar. İktidarın memnuniyetsiz-kaygılı çeperlerinde, şu günlerin en popüler atasözü sayılabilir bu. Başbakan (Binali Yıldırım) bile, kurunun yanında yaşın yandığını ikrar ediyor da, oranı fazla değil diye teselli veriyor.

***

10 Ekim 2015 Ankara Garı katliamından sonra TRT televizyonunun sabah haberlerinde “Kurunun yanında yaş da yanmasın” temennisinin telaffuz edildiği hatırlardadır. “Oradan geçen masum insanlar da vardı belki” TRT’ciye bakılırsa; mitinge gidenlere diyecek bir şey yoktu yani, onlar “kuru” dallardı. 

***

“Kurunun yanında yaş da yanar”ın en serinkanlı izahını, tabii ki Ömer Asım Aksoy’un Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü’nde buluruz: “Beğenilmeyen tutumlarından dolayı cezalandırılan kişiler içinde suçsuzlar da suçlular gibi hırpalanırlar”.

Milli Eğitim’in e-okul sitesindeki uzunca izahata bakalım: “İnsanlar toplum içerisinde zaman zaman hatalar yapabilir, kötü sonuçlarla karşılaşabilir. Ancak bir toplulukta yaşanan olumsuzluklarda bazen gerçek suçluların yanında suçu olmayan kişiler de cezalandırılmaktadır. Bir hata bir topluma mal edildiyse bu topluluğun içerisinde hiç suçu olmayanlar da bazen hatalı kabul edilebilmekte, cezalandırılabilmektedir. Bu aslında çok hoş bir durum olmasa da bu durumda gerçek suçlular ile suçsuzlar kesin olarak ayırt edilememektedir. Belki de haksız yere cezalandırılan bu insanların tek suçu, yapılan hatayı gördükleri halde sessiz kalmak, ya da çaresiz olmaktır. Yapılan işte hatalı olanları hatasızlardan ayırt etmek için çok dikkatli olmakta fayda vardır. Aksi halde masum insanlar cezalandırılacak, bu da o insanların yok yere acı çekmelerine sebep olacaktır.” Hatalıları hatasızlardan ayırt etme temennisi vardır burada, fakat “hata bir topluma mal edildiyse”, bunun “suçun şahsiliği” falan dinlemeden herkesi kasıp kavurmasını da adeta bir doğal âfet gibi olağan saymamız beklenir.

Deyim/atasözü izahatı veren muhtelif internet sitelerinde yer alan, kimisi ders kitaplarından tornistan edilmiş yorumlar, daha açık sözlü, daha katıdır.

Tutkuyla yazılmış bir örnek: 

“Sosyal bir çalkantı ya da toplumsal bir olay meydana gelince, durumu tekrar eski haline getirmek için suçlular ve sorumlular aranır. Böyle durumlarda suçsuzlarda suçlular gibi hırpalanır, zarar görürler. Bir toplumdaki bazı beyinsizlerin ve kötülerin sebep olduğu bir musibetten iyiler de nasibini alırlar.” 

Daha ‘anlayışlı’ bir başka örnek: 

“Bir düzeni kurmak, huzuru sağlamak için girişilen bir eylem sırasında suç işlemiş kötülerin yanı sıra, suçsuzların da cezalandırıldığı ve zarara uğratıldığı görülür. Toplulukları ilgilendiren hususlarda çoğunluğa uygulanan işlem, azınlığı da aynı derecede etkiler. Sözge¬limi kötü kişilerin işlediği suçlar yüzünden, suçsuzların da ceza gördüğü veya zarara uğradıkları olur. Başkalarına ait hatalar yüzünden zarar gören kişilerin durumunu açıklamak üzere teselli mahiyetinde söylenir.”

Bir de, doğal âfet algısını güçlendiren bir örnek aktarayım: 

“1- Yanlış bir davranıştan dolayı cezalandırılan, suçlu kişilerin yanında bulunan suçsuzlar da suçlular gibi cezalandırılır ve zarar görür. 2- Üzücü bir toplumsal olayda hiç suçu olmadığı halde masum insanlar da zarar görür.” Bunun müphemlik derecesinde ‘genel’ bir versiyonu da var: “Toplumdaki kimi uygulamalardan hak edenlerin yanısıra hak etmeyenler de olumsuz yönde etkilenir.”

***

“Suçlunun” (silgiyi çalanı, tahtaya laf yazanı) kendi ortaya çıkmaması halinde sınıf mevcudunu toptan cezalandırma tehdidini savuran öğretmen kovuşturmalarından itibaren belletiliyor zaten… Otoritenin teferruata, incesine ve gözyaşına bakmayan gadrini, bir tabii âfet gibi resmeder bu atasözü. “Sıradan insana” dönük bir ikazdır; -ille muhaliflerle demeyelim-, yukarıdakilere “ters” görünebilecek olanla her türlü teması kesmeyi, masumiyet karinesine falan da güvenmemeyi ihtar eder. Aşağıdakilerin, yönetilenlerin indinde, bir sakınma tembihidir. “Kurunun yanında yaş da yanmasın” ise, bu tembihe refakat eden, pek takatsiz, naif bir şerh…

“Kurunun yanında yaş da yanar”… Yukarıdakilerin, muktedirlerin, devletlûların ve onlara tapanların indinde, bir gazap hazzı da var bu kâzip hikmette. Gücün, iktidarın ezelî ve sebepsiz meşruiyetinin bir tasvibi var. Piromanik bir iktidar ve tahakküm şehvetinin izi var.

Hektarlarca “yaş” yakmanın önünü açan bir hikmet-i kâzip.

***

Mecazı düze indirelim mi?

Ormancılık Kanunu’nun 14. Maddesi'ne göre: “Yetişmiş veya yetiştirilmiş fidanları kesmek, sökmek, ekim sahalarını bozmak, yaş ağaçları boğmak, yaralamak, tepelerini veya dallarını kesmek veya koparmak veya ağaçlardan yalamuk, pedavra hartama [1] çıkarmak” yasaktır. Orman cezalarında, dikili ağaçlara zarar verilmesi halinde, ağaçların yaş ve kuru olmaları arasında ceza ve tazminat yönünden bir fark gözetilmiyor.

Hem bilir miydiniz; ormancılık araştırmaları, ormanın temizlenmesi için kesilmesi veya denetim altında yakılması gerekli görülen kurumuş, “ölü, çürük” ağaçların, aslında ormanın sağlığı için faydalı olduğunu ortaya koyuyor. [2] Bu araştırmalar, kuru-ölü-çürük ağaç gövdelerinde-dallarında yaşayan zararlı böceklerin ihmal edilebilecek kadar az olduğunu ortaya koymuş. Ayrıca orman ekosisteminin kendini yeniden üretmesi için, bu kuru-ölü- çürük ağaçların hayatî bir önem taşıdığı saptanıyor. Hatta biyolojik çeşitliliğe katkılarından ötürü “biyotop ağacı” olarak tanımlanıyormuş bu kuru-çürük ağaçlar. 

Ha, bir de ağaç kurutanlar vardır, çürüsün de keseyim, yakayım diye, baltayla kabuğunu kesip çıkaranlar; sahih tabiriyle “ağacı boğanlar”. Onları, ağaç boğanları, ağaç boğmanın zilletini, geçen sene dünkü gün kaybettiğimiz Yaşar Kemal’den okuyun, [3] ruhu şad olsun.


[1] Ahşap çatı kaplaması.

[2] link. Bu yazı, kendi politik bağlamı ve çıkarımıyla da hoştur.

[3] Bu Diyar Baştanbaşa dizisinde “Yanan Ormanlarda Elli Gün” röportajı (Yapı Kredi Yayınları).