Popülist Önder
Murat Belge

Bir zamanlar, “patavatsızlık” dediğimiz bir şey vardı. Bu kavram üstüne birkaç şey söylemek gerekince Sevan Nişanyan’ın Sözlerin Soyağacı adını verdiği etimolojik sözlüğüne baktım. Şununla karşılaştım: “patavat[sız–?” Yani Sevan da çözememiş, kelimenin nereden geldiğini. Nereden geldiğini bilmiyoruz ama ne demek olduğunu biliyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı’nın dört ciltlik sözlüğünde (orada da etimoloji notu yok) “Sözlerini saygısızca, düşüncesizce söyleyen, davranışlarına dikkat etmeyen” denmiş. Dil Kurumu da aynı şeyi söylüyor: “Sözlerinin nereye varacağını düşünmeden saygısızca konuşan, davranışlarına dikkat etmeyen” cümlesini okuyoruz. Sözlüklerde “patavat”ın ne olduğu açıklanmıyor, “patavatlı” diye bir kelime de yok. “Ahmet patavatsızdır, ama yeğeni Mehmet çok patavatlıdır” diye bir cümleyle karşılaşmıyoruz. Demek ki “patavat” yokluğuyla kendini belli eden bir şey!

Evet, bir zamanlar “patavatsızlık” dediğimiz bir şey vardı. Söze böyle başlamıştım. Yani, şimdi yok mu? Bir yerlerde hâlâ vardır, sanırım. Ama günümüzde, yani “popülist önderler” çağında, şu eskiden “patavatsız” diye niteleyeceğimiz sözler şimdi bir siyasî önderin içi dışı bir konuşması haline geldi. Dolayısıyla, bir “kusur” olmaktan çıktı, bir “erdem” olarak algılanır oldu.

“Popülist Önderler Çağı” diyorum: yani, bunlardan çok var çevrede. Biri susarken öbürü ağzını açıyor; böylece, geçmişte “patavatsızlık” diyeceğimiz laflardan bol bol nasibimizi almadığımız bir gün geçmiyor.

“Çok” var da, şampiyonluk herhalde Trump’ın tekelinde. Onun kendi “büyüklüğü” mü, yoksa başında bulunduğu ülkenin bu dünyada tuttuğu yerin önemi mi, karar vermesi kolay değil, ama bir lafı Trump’ın söylemesi başka oluyor.

Trump’ın çevresinde bile birtakım şeylere aklı eren kimseler bulunduğunu tahmin edebiliriz. Bunlar arasında bazı “danışmanlar”ın ve bunun yanısıra Pentagon türü bazı kurum yöneticilerinin ona “Sayın Başkan, şu ‘tweet’ işini abartmasanız ve her aklınıza esen şeyi yazmasanız... Sonra telafi etmesi zor oluyor,” dediklerini de tahmin edebiliriz. Ama, hayır, Trump’ı durdurmak mümkün değil. Bakın Londra’daki son (muhtemelen) IŞİD eyleminden sonra gene bir dizi “tweet” yazarak düşüncelerini belirtmiş. Nedir düşünceleri? Örneğin, teröre karşı “akıllı” olmak adına, “seyahat özgürlüğü”ne kısıtlamalar getirmek! Yani, mahkemenin bozduğu “dahiyane tedbir”ini savunuyor; filan ülkelerden Amerika’ya gelinmesi yasaklanınca Amerika’ya teröristler saldıramayacak. Bu “dahiyane” tedbirlerle kendilerini koruması için milyonlarca ABD seçmeni oyunu Trump’a verdi. Şimdi mahkeme “insan hakkı” falan gibi saçma sapan gerekçelerle onun bu son derece etkili olması mukadder tedbirlerini yasaklıyor.

Terörist kamyonla saldırmışlar; demek ki Amerikalılar’ın her türlü ateşli silâhla silâhlanmaları sorun değil. Trump’ın akıl yürütmesinin ve bu aklı yurttaşlarına dağıtmasının düzeyi de bu.

Ve hemen Londra Belediye Başkanı’na şarlamaktan kendini alamıyor. Çünkü o adamın rengi bozuk, dini arızalı, fikirleri de sakıncalı – Trump standartlarına göre.

Susturmak mümkün değil, çünkü Trump aklından geçen şeyleri çok beğeniyor. Beğenmesinin başlıca nedeni de bunların kendi aklından geçmesi olabilir. Trump da, bu “popülist önderler”in birçoğu gibi, bazı olağanüstü, belki “tanrı vergisi” üstünlüklere sahip olduğuna inanıyordur, sanırım.

Bu insanların ağzından çıkan sözlerin büyük kısmının bizim alışık olduğumuz koşullarda “patavatsızlık” diyeceğimiz türden olmasının önemli bir nedeni, bunların her türlü “political correctness” ölçüsünü yerle bir etmesi. Kenan Evren’in “asmayalım da besleyelim mi?” lafını düşünün.

“Political correctness”le herhangi bir sorunun çözüleceği kanısında değilim ama onu büsbütün rafa kaldırarak konuşmakla varılacak bir yer olmadığı da besbelli.

“Nezaket” belirli ölçüde yapaydır. Çünkü bu dünyada olan her şey nezaketin gerektirdiği kurallara uymaz. Ama nezaket olanları değil, “olması iyi olanı” işaret ettiği için önemli ve aynı zamanda olumludur. Çağlar içinde nezaket, sözün gelişi, “burnunu kaşımak kibar bir jest değildir” diye bir kural çıkarmış olabilir. Şimdi bu kural, insanın burnunun kaşınmasını önlemez. Onun için yapay ve aynı zamanda yetersizdir. Ama bunun çaresi de hart hart kaşınmak olmamalı. Böyle kuralları biraz zorla belleyen ve pek de benimseyemeyen kesimler öyle hart hart kaşınan adamı görünce, “Aman ne harbi adam!” diye bağırlarına basıyorlar. “İşte, bizden biri!” de diyebiliyorlar. “Popülist önder” dediğimiz kişi de böyle bir ilişki temeli üstünden zuhur ediyor zaten.

Ama aradan zaman geçince, bu tür bir “harbi”liğin de çözüm olmadığı görülüyor. “Ulan” demekle, “be” demekle sorunlar çözülmüyor.