Kaos
Tanıl Bora

İstanbul seçiminin tekrar edileceği kararı üzerine MHP adına yapılan açıklamada, bu karara saygı duyulması şöyle ihtar ediliyordu: “Bu karar karşında, hiç kimsenin Türkiye’yi kaosa, kargaşaya, krize sürüklemeye kalkmaması, bu yöndeki girişimlerin güvenlik güçlerince engellenmesi gerekmektedir.” O kararın, ‘argümantasyonundaki’ kaotikliği bir kenara bırakalım, kaotik etkiler yaratması ihtimalini ikrar eden bir açıklama. Sebep-sonuç silsilesini ters çevirerek… Her halükârda, “kaos”un hiç akıldan çıkmadığını gösteriyor.

***

Brexit haberleri, Batı medyasında hep “kaos” adlandırmasıyla anılıyor. “Trump’ın kaos politikası,” ciddi yorumlarda zikredilen bir terimdir. Velhâsıl, beynelmilel bir kullanışlılığı var. Fakat kaos lâfına “bizde” fazladan el atıldığı kesin. İstikrardan dem vurulduğunda, itaat talep edildiğinde, asayiş sopası sallandığında, “kaos” lâfı da orada yerini alıyor.


Recep Tayyip Erdoğan, 2010 Anayasa referandumu öncesinde gerilimi tırmandıran CHP ve MHP’ye çatarken, “bazı fitne odakları bazı ilçelerimizde kaos planlarını uygulamaya koydular,” demiş. 2012 Şubat’ında “Hiç kimse kriz duasına çıkmasın. Kimse kaos çatışma hayalleri kurmasın,” demiş. 2017 yılbaşındaki Ortaköy saldırısı üzerine: “Kaos oluşturmaya çalışıyorlar.” 1 Ekim 2018’de, 2007’den beri geçen on yılı kastederek, “bu kritik dönemde ülkemizi raydan çıkartmak, kaosa sürüklemek… isteyenlere fırsat vermedik,” diyor. Aralık 2018’de Fransa’daki sarı yelekliler eylemleri hakkında, güvenlik güçlerinin uyguladığı “orantısız şiddete” karşı çıkarken, “göstericilerin yol açtığı kaos görüntülerine” de karşı olduklarını beyan etmiş. (Kaos görüntüsü sözünün altını çizelim, iktidarlar nazarında “kaos görüntüsü” bizzat kaostur.) 30 Mart 2019’da, “Türkiye’yi yeniden, bizden önceki istikrarsızlık, kaos, yoksulluk, yolsuzluk, yokluk, çöp, çukur, çamur dönemine geri götürecekler” ikazında bulunuyor. (Düzenin evveli kaos – bu kadim imgeye de döneceğiz.)

Ahmet Davutoğlu’nun bir ay önce partisine hitaben yayımladığı manifestoda da, “sağlam bir adalet felsefesine dayanmayan hukuk yapısına” dayanmayan bir düzenin karşılaşacağı tehditleri “iç ve dış her türlü müdahaleye, saldırıya ve kaosa açık hale gelmek” diye tanımladığını not edelim.

***


Devlet Bahçeli’nin dilinde “kaos,” iyice hararetlidir. Onun bu sözü lügatine alması daha eskiye dayanıyor. 15 Haziran 2004’te “Tarihî Görev Çağrısı”nda, AKP iktidarına karşı “aynı kader gemisinin yolcuları olarak Türkiye’mizin bir kaos ortamına sürüklenmesini hep birlikte önleme” davetinde bulunmuştu. 2014 Haziranında, yine iktidara muhalif olarak, Cumhurbaşkanlığı seçiminin her zaman olduğu gibi “kaos ve buhranın yaşandığı” bir süreç olmasından yakınıyordu. Kasım 2015 seçimi öncesi bir demecinde şöyle bir kader sapağı tarif etmişti: “Gelecek ya kaos olacak, ya da millî ve milliyetçi bir kararla ülkenin önü ve bahtı açılacak.” 16 Nisan 2017 referandumu sonucuna “tahammülsüzlük” gösterenleri, “kaos lobisi” diye tanımladı. 2018 Nisan’ında CHP’nin İYİ Parti’nin seçime girmesini temin eden milletvekili transfer hamlesini, “kaosa oynamak” diye hülasa etti. Mayıs 2018’de af talebini “FETÖ ve PKK hapisteki kader mahkumları üzerinden kaos planlıyor” gerekçesiyle temellendirdi. 31 Mart yerel seçimleri öncesinde, 2019’un daha Ocak’ında, “sinsi sinsi kaos hazırlığı yapan siyasi maskaralardan sorulacak hesabımız vardır” diyordu. Hemen seçim arifesinde bir demecinde, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulanmasında zorluklar çıkarma, Cumhurbaşkanı'nı çalışamaz hale getirme, bir kaos ve kriz yaratarak tekrar eski sisteme dönme gayretleri içerisinde olanlar”a karşı uyardı. 12 Mart’ta başka bir konuşmada “kaoz ve kriz sevdalıları”ndan söz etti. O ayın sonunda şöyle bir kadro saydı: “Kriz sever CHP, kaos meraklısı İP (İYİ Parti kastediliyor), terör yedeği HDP…” Yerel seçimin ertesi sabahı yorumunda “Türk milleti kriz siyasetine geçit vermemiştir. Türk milleti kaos diline müsaade etmemiştir” şükründe bulundu. 4 Nisan’da, “Türkiye’den bir Venezuela çıkarma… sokaklardan medet ummama” ihtarını, “kimse kaos şakşakçılığına soyunmasın”la bağladı. 2018 Aralık’ında da “sarı yelekliler terörüne” karşı ihtarda bulunurken “Türk milletini kaosa bulama teşebbüsleri”nden bahsetmişti.

***


Klişe düşkünü spor medyasında da seviyorlar kaos lâfını. Sözü uzatmadan, sadece bir örnek. 12 Ekim 2010’de Türkiye gazetesi, Galatasaray kulübündeki teknik direktör tayini sorununa “Kaosa yelken” başlığını atmış. Yaklaşık on yıl sonra, 24 Mart 2019’da Galatasaray kulüp yönetiminin kongrede idarî yönden ibra edilmemesi üzerine Sabah’ın başlığı: “Aslan kaosa yelken açtı”. (Bazen insan teşbihi reel’e irca etmekten geri duramıyor. Kaosa, herhalde fırtına borayla resmedilecektir, yelken açmış bir aslan, nasıl bir ‘şey’ olmalı? Belki, Galatasaray yelken şubesinin amblemi olarak tasarlanabilir.)

***


Malûm, ‘evrensel’ devlet aklı, kargaşayı, düzensizliği, ezcümle kaos imgesini, hikmet-i hükümetin nihaî meşruiyet gerekçesi olarak resmeder. Türk-İslâm siyaset felsefesinde de böyledir: Devletsizliğin sebebiyet vereceği nifak, fesat, bir kaos imgesidir. “Kaos”la korkutmak, bir devlet refleksi, devletin rutin varlık sebebi beyanıdır.

Alman milliyetçiliğiyle ilgili çalışmalarda, korkunç kıyıcı Otuz Yıl Savaşları’ın Alman halkı için bir Urtrauma, yani ilksel, kadim kök-travma oluşturduğunu düşünenler vardır. Bu travmanın beslediği korkunun, Alman milliyetçiliğinin temel gıdası olduğunu söylerler. Türk-İslâm millî tarih anlatısında, Selçuklu öncesi ve “fetret devri” gibi dönemlerle ilgili devletsizlik ve onun yol açtığı kaos motifinin, kadim bir korku kaynağı olarak işlendiğini söyleyebiliriz. “Türk”ün devletsiz varolamayacağı, kendisini ancak devletli olarak kendi-olabileceği düsturunu, Türk Tarih Tezi de sıkılar. Velhâsıl, milliyetçi ‘derinlikler psikolojisinin’ fısıltısı, ‘Türk’ün Leviathan’ı korkunç olur,’ diyordur…

***

Batı medyasında, şöyle böyle bir yirmi yıldır, radikal ve “şiddete yatkın” sol ve anarşist küçük gruplar, “kaotlar/kaotikler” diye tanımlanıyor. “Bizde,” kaos lâfının öznesi daha muğlak ve sarî, ‘yayılmacı’. “Kaos tellâlları,” “kaos tacirleri”, “kaos lobisi”, gibi tabirler kol geziyor. 2014 Ocak’ında Tarım Bakanı Eker, “kaos lobisi yanlış haberlerle mutfağa dadandı” demiş mesela. Haziran 2018 seçimleri öncesi bir havuz gazetesi manşeti: “Kaos lobisi pusuya yattı”. Yine çok sevilen “kaostan beslenme” lâfı var. (Bunu bir ‘yaşam rehberi’ sitesinde şöyle tiye almışlar: “Kaostan besleniyorum ne yapmalıyım?” kızlarsoruyor.com).

Günümüzde, bilhassa şu son birkaç yılda, “terör” gibi, “kaos,” bir öcü kelime olarak iş görüyor. Çocuksu abartılarla, süslene püslene çoğaltılarak…

Böyle masalsı bir dehşet imgesine dönüştükçe, bu kadar çoğaltınca, sürçmeler de kaçınılmaz tabii… Bahçeli’nin 8 Mayıs 2015’te “Kargaşaya kaosa bizimle yürü Türkiye” deyivermesi gibi (youtube)... İçişleri Bakanının Silvan’da AKP ilçe başkanı tarafından ‘yanlışlıkla’ “Kargaşanın, kaosun, terörün mimarı Sayın Bakanımız…” diye anons edilmesi gibi.[1]  

***

Türk Dil Kurumu Sözlüğü, kaos kelimesine iki karşılık veriyor: 1. Evrenin düzene girmeden önceki biçimden yoksun, uyumsuz ve karışık durumu. 2. (mecazî) Kargaşa. Ki carî olan da o mecazîsidir. Eski Yunanca kökü itibarıyla “aralık kalma, esneme”den geliyor kaos; düz anlamıyla esnemeyle açılan ağız boşluğu, oradan hareketle “boşluk, boş alan”.

Bütün yaradılış mitolojilerinde, kaos-kozmos karşıtlığı ve gerilimi baş köşede oturur. Türk mitolojisinde de, kutsal Oğuz mekânının kutsallığını ihlâl ederek kaotik bir yere çeviren kaos gücü Tepegöz’ün Basat tarafından tepelenmesiyle kozmos ihya edilir. Böylece “kaosun fonksiyonu tamamlanmış olur.”[2] Yani bir “fonksiyonu” vardır kaosun; Tepegöz’ü alt eden de, kaos kökenli bir kahramandır. Kaosun mitolojik fonksiyonu, yenilenme ve enerji kaynağı olmasıdır – kimileyin, devamlılık arz eden bir kaynak. Eski Mısır kozmogonisinde mesela, varlığın ilksel yatağı şeklinde tahayyül edilen okyanusun ezel-ebed bir yenilenme kaynağı olduğuna inanılırmış. (Şu “kaosa yelken açma” imgesi geliyor yine hatıra. Yoksa spor medyasının zihin sarnıcında böyle kozmogoniler mi varmış?)

Demek, kaosun bir başlangıç kavramı olma haysiyeti de var. Bir şekillenme imkânı. Şekillenmenin temelini oluşturan şekilsizlik. Henüz-olmayan (ama teşekkül etmekte olan, mayalanan) olarak kaos…[3]  

Albert Einstein, ünlü vecizelerinden birinde “aptallar düzene ihtiyaç duyar, deha kaosa hükmeder” derken, evrenin düzeninin kaosla, kaos-düzen diyalektiğiyle kaim olduğunu hatırlatıyordu. Öcü edebiyatında çok kullanılan “kaos çıkarma” lâfı, ‘bilimsel açıdan’ manasız kaos, “çıkan, çıkartılan” bir şey değil– basbayağı ‘fıtrî’ bir şey… Kaos-kozmos karşıtlığını, olup bitmiş değil de sürekli bir oluş olarak düşünürsek ancak, anlayabiliriz âlemi. Tabii kaosa düzen kazandırma deyince de akıllar devlete, kanuna-nizama sıkışmazsa…

Modern iş idaresinde, “kaosu idare etme kabiliyetini” geliştirmeye dönük kurslar var. “Dijital kaos”tan çokça söz ediliyor; dijital dünya da, kaosa nizam verme becerisi gerektiren ‘doğal’ bir kaos ortamıdır.

Mümtaz Soysal, açılış derslerinde muzip bir tebessümle, “önce kafalarınız biraz karışacak; kafalarınız karışsın ki, toparlanabilsin,” derdi.

Yine spor sayfalarına da bakalım… Birçok yeni kuşak yenilikçi teknik direktörün akıl aldığı, filozof-antrenör denen Helmut Groß futbolda “kontrollü kaosu” sevdiğinden söz ediyor. Tipik ve başarılı örneği: Jürgen Klopp’un takımları…

***

Siyasî aktüaliteye dönelim. Osman Kavala’ya ‘yazılan’ Gezi iddianamesindeki suç isnadı, “yurt genelinde kaos ve kargaşa ortamı meydana getirilmesi”dir. Altıncı yıldönümüne geldiğimiz Gezi, iktidar mahfillerinde “kaos”un ete kemiğe bürünmesi olarak görüldü. Öncelikle, o bahsettiğimiz “kaos görüntüsü” nedeniyle…

Gezi, o görüntünün berisinde, gerçekten karmaşık bir toplumsal olaydı. Birçok saikleri olan, birçok hoşnutsuzluk ve talebin aktığı, birçok farklı bileşeni olan, karmaşık bir toplumsal olay. Aslında, bütün toplumsal olayların olduğu gibi karmaşık – bu, çokça karmaşık. Gezi’ye yapıldığı gibi, karmaşık olanı “kaos” diye kodlamak, onu kriminalize etmeye ve basit bir açıklama kalıbına, bir komplo teoremine tıkıştırıvermeye yarıyor.

Elbette kaos, karışık-karmaşık’la aynı şey değil, izaha hacet yok; fakat her kımıltıda, hizadan çıkan her şeyde kaos alâmeti görmek, otokratik bir zihinsel kitlenme alâmeti. Elbette “kaos olsun” istenmez, izaha hacet yok; ama her kıpırtıyı kaos alâmeti saymak, bunu fırsat bilerek alarm çalmak, ezelî bir istibdat yöntemi.

Gözleri iri iri açılmış kaos lâfı, hiç susmayan “kaos” alarmı, insanın, toplumun, dünyanın, hayatın karmaşıklığını anlamaya, onun hakkını vermeye karşı dikilmiş bir bariyer işlevi görüyor. Kaos dediği, hayat aslında. İniş çıkışlarıyla, beklenmezleriyle, muammalarıyla, müphemlikleriyle, krizleriyle, ikilemleriyle, kaplara sığmamasıyla, sahiden çok yönlü ve pek karışık olan, hayat. Bu, bir hayat korkusu. Bu nobran dildeki “kaos” lâfı, “karışıklık” sayılan her şeyi bertaraf etme veya bağlama, örtme-kapatma niyetine bir muska...



[1] “Hamaset” başlıklı yazıda aktarmıştım: Birikim Haftalık-Hamaset

[2] Fuzuli Bayat: Dede Korkut Oğuznameleri. Ötüken Neşriyat, İstanbul 2018, s. 151-152.

[3] Emil Angehrn: Die Überwindung des Chaos. Suhrkamp, Frankfurt a. M., 1996, s. 116 vd.