İsraf
Tanıl Bora

Geçen hafta, zaten asla bir kent meydanına değil de dev otoparka benzeyen Yenikapı meydanında, AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediye yönetiminin biriktirdiği “ihtiyaç fazlası kiralık araçlar” dizilmeye başladı. Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bu manzarayı “israf sergisi” diye duyurdu. Gerçekten, israfı görselleştiren bir manzara.

CHP’li belediyeler, iktidar belediyelerinin müsrifliğini teşhir etmeyi ve engellemeyi, -en azından şu aşamada- yerel yönetim programlarının neredeyse birinci maddesi yapmış görünüyorlar. Maşallah, malzeme bulmakta da hiç sıkıntı çekmiyorlar. İstanbul’da İmamoğlu’nun yanı sıra Ankara’da Mansur Yavaş, aralıklarla israf örneklerini belgeliyor. Adana’da Zeydan Karalar, toplu bir “israf faturası” açıkladı.[1]   

Muharrem İnce’nin 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasında da, “israf ekonomisini terk etme” vaadi, iktisadî krizle baş etmenin neredeyse temel aracı olarak konu edilmişti.

***

İsraf, ‘başımızdaki’ iktidara yönelik muhalefetin, tepkinin en yaygın konularından biri. ‘Halk arasında’ da kuvvetli bir karşılığı var. Tabii öyle olacak. İsraf, kaynakları kötüye kullanmak demek. Yolsuzluk demek, kayırmacılık demek. Hesap vermezlik demek. İstibdadın şevket ve haşmet suretine bürünmesi demek; yani müstekbirin yüzsüzlüğü demek.

***

‘Millî’ tarih anlatılarında da israf, geleneksel yozlaşma fesadının gözde bir başlığıdır. İslâm’ın israfı yasakladığı hep söylenip durulur. Her nevi cari Osmanlı tarihi metninde, gerileme dönemi bahislerinde somurtulurken, muhakkak “israf” bahsi geçer. İbn Halduncu tarih döngüsünde, devlet erkânının israfa alışması, halkı da alıştırması, çöküşün belli başlı alâmetlerindendir. 

Milliyetçi-muhafazakâr ideoloji, israfı kapitalizmin kontrol edilmesi gereken belli başlı mahsurları arasında görür. Milliyetçi Cephe’nin MHP’li ticaret bakanı Agâh Oktay Güner 1975’te İsraf Ekonomisi (Damla Yayınları) kitabını yazmıştı – diğer kitabına adını veren Verim Ekonomisi’nin mefhum-u muhalifi idi bu. Millî Görüş’ün Adil Düzen procesinin taşıyıcı sütunlarından biri “israfı kaldırmak” idi.

***

İktisadiyatı ahlâkla tartmış, kapitalizmi esasen ahlâkî bir problem olarak düşünmüş, israfı bu ahlâk buhranının en aşikâr nişanesi saymış olanların, şimdi israf şampiyonluğunun madalyalarıyla teşhir ediliyor olmaları, muhafazakârlığın neoliberalizmle eşleşmesinin ‘cilvesidir’.

***

İsrafın anlamıyla ilgili, Ötüken Osmanlı Türkçesi Sözlüğü bize sürpriz bir şey söylemiyor: Bir şeyi boşa tüketme, savurganlık; amaç dışı harcama; heba etme. Kelimenin Arapça etimolojisi, srf kökünden, “göz ardı etme, ihmal etme” anlamındaki “saraf” kelimesinin mastarı olan israfın ayıbını vurguluyor: azıtma, taşırma, haddini aşma, boşa harcama…

***

Bir Türkiye İsrafı Önleme Vakfı var. 2003’te AKP Diyarbakır milletvekili işadamı Aziz Akgül’ün başkanlığında kurulmuş, mikrokredi işinde ihtisaslaşmış görünüyor. 31 Ekim, 1924’ten beri Dünya Tasarruf Günü’dür. 2 Mayıs, 2016’dan beri Dünya Gıda İsrafı ile Mücadele Günü. 29 Kasım, “Tüketmeme Günü” veya “Hiçbir şey satın almama günü”. 1962’de bir reklamcı başlatmış (kendine ihanetin hayırlısı!), 2010’larda yaygınlaştı. 

Bu tür duyarlılık artırma ‘amaçlı’ teşebbüslerin ve muayyen günlerin, iyi ihtimalle pansuman etkisi yapabilen naif işler olmasına alışığız. Dahası, kimi zaman bunların tanıtım faaliyetlerine yapılan masraf, iç burkucu bir israf kalemidir.

***

Eli yükseltelim. Yenikapı’daki “israf sergisine” bakarken, o araçlar, hiçbir ‘cürümleri’ olmasaydı bile, feci bir israf manzarası olarak görünmüyor mu? “Sevimsiz otomobil yığını” (GazeteDuvar). Otomobil fabrikalarında üretimden yeni çıkmış ‘sıfır’ araba konvoyları da bana öyle görünür. Onca metal ve plastik sarfiyatını, hele onca gaz salınımını düşününce… Epeydir bütün ‘mallar’ gibi kullan-at modeline göre, birkaç yılda bir yenilenmek üzere imal edildiklerini düşününce…

Ekolojik bakımdan, israf, her nevi sinik görececiliği bir yana bırakabileceğimiz bir endişe konusu, zira kaynaklar sonlu. Karaları suları gökleri çoktandır hor kullandığımız, gezegeni israf ettiğimiz açık.

İşte bunun için, Yenikapı’daki teşhir sahnesi, sadece o otomobiller yolsuzluk ve saltanat alâmetleri oldukları için değil, otomobil oldukları için de israf sergisidir. Kamu kaynaklarıyla otomobil tahsisinde israftan kaçınmaktan öte, azgınca fosil yakıt tüketen ve dünyayı hurdayla dolduran bu ‘araçların,’ hiç değilse onların ‘fazlasının’, muazzam bir israf kaynağı olduğunu bilmeli. Hepimiz Ömer Madra’nın yayalarıyız!

***

George Bataille, Marcel Mauss’tan mülhem armağan araştırmasının ön hazırlığı olarak, “israfın teorisi”ni geliştirmişti.[2] Filozof, kapitalizm-öncesi veya iktisadiyat-dışı israf cezbesini, potlaç denen şöleni, bir armağan ilişkisi olarak görür. İsraf kelimesinin Arapça kökündeki azıtmaya benzer bir haldir bu. Varlığı olan, elindeki avucundakini saçıp savurur. Üretilmiş olanı beraberce ‘yemenin’ zevki vardır burada – zaten biraz da o şölen anını felekten çalmak üzere çalışılıp üretilmiştir. “Ağalık vermekle olur” tatmini vardır – o durumda, anlık da olsa servet-güç eşitsizliğini düzleyen bir jest işlevi görür. Gönüllü bir feda vardır; biriktirilmişi topluluğa vererek feda eden, zımnen topluluktan alacaklı hale gelir, toplulukla bir karşılıklı feda, karşılıklı borçlanma döngüsünün, armağan döngüsünün tekerini çevirir. Biriktirip saklamak yerine vermek, savurmak, bağ kurucu, toplumsallaştırıcı bir işlev görür. Bu, arındırıcı, paylaşmacı, (isterseniz, “infak edici” deyin), özgürleştirici bir israftır.

***

Bataille, kapitalizmde ise israf diye bir şey olamayacağını söyler. Her şeyin meta olduğu yerde, israf diye bir mefhum olmaz ona göre. Çünkü servet, onu israf etmekle alınacak tatmin üzere değil, bizzat kendisi uğruna biriktiriliyordur. Oysa beri yandan, kapitalizmde “büyüme” ve “bolluk” denen şey, tarihte görülmemiş bir israf aygıtıdır aslında; milyonlar aç açıkta iken, zilyon atık üretiyordur. 

***

Üstelik, bizi esir etmiş, -o dünya israfla mücadele falan günlerinde de-, dışına çıkamayacağınız bir israftır bu. Bataille’dan naklettiğim kapitalizm-öncesi veya iktisadiyat-dışı israf şöleni, topluluğu birbirine borçlandırıyordu. Kapitalizmdeyse israf, söylemesi ayıp değil, finans-kapitale borçlandırır. Arapça israf’ın kökündeki haddini aşma anlamını hatırlayalım; kredi kartı, haddini aşmak anlamında bir daimî israftır. Olmayanı harcar, israfa kamçılanırsınız. Tüketim ve finans odaklı ‘yeni’ kapitalizmin, tasarrufu değil borçlanmayı teşvik eden işleyişi ve ‘ahlâkıyla’ israfı arşa vurdurmasının sembolü, borcunu her ay düzenli kapatan müşteriye icabında yeni kredi kartı vermeyebilmesi olmalı![3] 

Zamane kapitalizmi, sahiden bir israf ekonomisidir. Neoliberal söylem, sosyal harcamalarda israfa dair dehşetengiz rivayetler üretirken, onun güdümündeki ekonomi, kamunun ve yeryüzünün kaynaklarının gitgide genişleyen özel tüketim alanlarında çarçur ediyor. Metalaşmanın her alanı sömürgeleştirmesi, mal üretimini ve atığı çoğaltıyor. Eşyaların ömrü kısalıyor, üç beş yılda bir yenilenmeye ayarlanıyor. “Kullan-at”, eşyayla ilişkiden öte, insan ilişkilerine hâkim olan bir zihniyet kipi haline geliyor.[4]  Reklamları ve Eva Illouz’un duygusal mal (emodity)[5] dediği şeyi de unutmayalım: duygusal yaşantı izlenimi ve imgesi pazarlaması, yeni kapitalizmin aslî önemde bir branşıdır. Burada da bir duygulanımsal emek israfı yok mu: duygusal ihtiyaçlara ikame malları ‘yaratarak’ hem para harcamaya iten, hem ‘sahici’ duygusal enerjiyi ziyan eden bir israf…

Neticede, kapitalizm bizzat israf, bizzat ziyanlıktır.

İktidarın ve belediyelerinin israf ekonomisini teşhir etmekten sistematik, yapısal israfı teşhire geçmek, elbette zor, büyük bir adım. Yine de aklımızdan çıkmasın. Alakasız değiller.



[1] II. Kayyım darbesine uğrayan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'nin seçilmiş başkanı Selçuk Mızraklı’nın, I. Kayyım yönetimi döneminin “israf ve şatafatlarını halka tek tek gösterme” çabasını da unutmayalım.


[2] Georges Bataille: Der Bergriff der Verausgabung. Roger & Bernhard, Münih, 1975.

[3] Zygmunt Bauman (Citlali Rovirosa-Madrazo ile söyleşi): Borçlu Zamanlarda Yaşamak. Çev. Akın Emre Pilgir. Ayrıntı, İstanbul 2019, s. 35.

[4] Yine Zygmunt Bauman’a müracaat edelim: Iskarta Hayatlar. Çev. Osman Yener. Can Yayınları, İstanbul 2018, “Atık kültürü” bölümü, s. 112-155.

[5] Eva Illouz: Aşk Neden Acıtır. Çev. Özge Çağlar Aksoy. Jaguar Kitap, İstanbul 2013.