ABD Sosyalist Bir Başkan İhtimaline Hiç Olmadığı Kadar Yakın
Kenan Erçel


ABD kitlesel desteğe sahip bir sosyalist başkan adayını en son 20. yüzyıl başında görmüştü. Gerçi girdiği beş başkanlık seçiminde Eugene V. Debs’in aldığı en yüksek oy oranı %6 idi ama efsanevi azmi nesiller boyunca ABD soluna ilham kaynağı oldu. Tarihin bir kafiyesi olarak Debs’in son kez hapishaneden katıldığı 1920 seçimlerinden tam yüz yıl sonra kendisinden ilham almış olan bir başka sosyalist, Bernie Sanders başkanlığa talip. Ve Debs’den farklı olarak Sanders’ın Beyaz Saray’a yerleşmesi gayet imkân dahilinde.

Ve fakat Sanders’ın öncelikle kendi partisini ikna etmesi gerekiyor. Malum, 2016 yılında denediğinde Hilary Clinton engeline takılmıştı. Şimdiyse karşısında iki dönem Obama’nın başkan yardımcılığını yapmış Joe Biden, Massachusetts eyaleti senatörü Elizabeth Warren, Minnesota eyaleti senatörü Amy Klobuchar ve South Bend belediye başkanı Pete Buttigieg[1] var. (Kendi servetleriyle kampanya yürüten iki milyarder, Tom Steyer ve Michael Bloomberg, ile henüz havlu atmamış diğer birkaç adayın pek bir şansı yok gibi görünüyor.[2]) Anketlere bakılırsa bunların arasında Sanders’a en ciddi iki rakip Biden ve Warren.

Obama markasının tanınırlığını ve merkez Demokratlar’ın desteğini arkasına almış olan Biden yarışı başından beri önde götürse de Sanders farkı hızla kapatmakta. Hatta 16 Ocak 2020 tarihli bir ankete[3] bakılırsa Sanders Biden’ı yakalamış durumda. Biden’ın kampanya performansından çok gönülsüz, zoraki bir aday olduğu ve Demokrat Parti’nin kurmayları tarafından güçbela sahaya sürüldüğü belli. Biden’ın siyasi kariyeri boyunca sosyal güvenlik yardımlarını budama, iflas kriterlerini borçlular aleyhine düzenleme, hapishaneleri yoksullarla doldurmaktan başka işe yaramayan “uyuşturucuya karşı savaş”a destek verme gibi icraatları da kendisi için önemli birer dezavantaj –en azından parti içi yarış bakımından. İlaveten Trump’ın azline sebep gösterilen Ukrayna hadisesine Biden’ın oğlu Hunter Biden’ın da bulaşmış olmasının –her ne kadar ailevi ilişkilerin Joe Biden’ın devlet işlerine etkisi olduğuna dair bir kanıt yoksa da– Trump’ın eline büyük bir koz verdiği aşikâr. Biden’ın zafiyetleri öyle bir raddeye ulaştı ki Obama-Clinton çizgisindeki New York Times gazetesinin yayın kurulu bile onun yerine Warren ve Klobuchar’ı desteklediğini beyan etti.[4]

Sanders’ın diğer güçlü rakibi Elizabeth Warren Demokratlar’ın sol kanadından. Servet vergisi, eğitim borcu affı, sendikal hakların korunması gibi temel hususlarda aynı ya da benzer duruşa sahip oldukları için Sanders ve Warren kampanyaları uzun süre dostane bir ilişki yürütmeye özen gösterdiler. Ve fakat Ocak ortasında, Warren ve Sanders’ın 2018’de baş başa yaptıkları bir toplantıda Sanders’ın “bir kadın, başkan olamaz” dediği iddiası gündeme düşünce kılıçlar çekildi. Sanders kampanyasının seçmenlere Warren’ı kötülemesine mukabelen medyaya servis edildiği rivayet edilen bu iddia geri tepmişe benziyor. Zira, her şey bir kenara, Sanders’ın 2016 seçimleri öncesinde Warren’ın aday olması halinde kendisinin geri çekilmeye hazır olduğu bizzat Warren tarafından da teslim ediliyor. Yeri gelmişken Sanders kampanyasında çalışanların %71’inin kadın olduğunu da not düşelim.[5]

Her ne kadar Sanders, Warren ile kavgadan mümkün mertebe kaçınsa da Berniecilerin bir kısmının Warren’dan başından beri hazzetmedikleri de bir gerçek. Bu alerjinin; Warren’ın 1991-1996 yılları arasında Cumhuriyetçi Parti üyesi olması, 2016’da parti içi adaylık yarışında Sanders yerine Clinton’ı desteklemesi, kendisini “iliklerine kadar kapitalist” olarak tarif etmesi gibi muhtelif sebepleri var. 2020 kampanyası sürecinde Warren’ın herkese parasız sağlık hizmeti (Medicare for All) hedefinden çark etmeye başlaması bu güvensizliği iyice perçinledi. Ama Sanders destekçileri arasındaki Warren karşıtı hissiyatın daha temel bir nedeni Warren ve diğer Demokrat adayların sonradan sahiplendikleri –ya da sahiplenir gibi göründükleri– kimi “radikal” önerilerin Sanders tarafından kırk küsur yıldır sebatla savunulageliyor olması. O yüzden Sanderistaların tutumu “aslı varken kopyasını niye alalım?” şeklinde özetlenebilir.

Peki, Bernie sosyalist mi? Kendisine sorarsanız, öyle. Ve ABD gibi, bırakın sosyalistliği, solcu sıfatının bile muteber olmadığı bir ülkede hiçbir siyasetçi prim yapmak için sosyalistim diye ortada dolaşmaz. Kuşkusuz sosyalistlik öznel bir aidiyet tercihine indirgenemez ama ABD ve Sanders özelinde meselenin bu boyutu azımsanamaz. Sanders uzun yıllar alay edilme, ciddiye alınmama pahasına bu kimliği gururla taşıdı. (Tarihin sonunun ilan edildiği, Sovyet Blok’unun çöküşünü takip eden yıllarda ABD’nin Temsilciler Meclisi’nde bir “sosyalist” olduğunuzu düşünün.) En nihayet 2008’de ekonomik krizin patlak vermesiyle birlikte kapitalizmden hepten umudu kesmeye başlayan, özellikle genç nüfus –İngiltere’de Jeremy Corbyn’de olduğu gibi– Sanders’ın şahsında kendine ilkeli, tutarlı bir lider buldu. Diğer bir deyişle, Sanders sabitti, neoliberalizmin tahribatının iyice ağırlaşmasıyla birlikte toplum onun çizgisine gelmeye başladı.

Sanders’ın asıl derdinin kapitalizmi alaşağı etmek değil, onu dizginlemek, Franklin D. Roosevelt misali kapitalizmi kapitalistlerden kurtarmak olduğu iddia edilebilir. Öte yandan sağlık hizmetlerinin kamulaştırılması, 1,6 trilyon (evet, trilyon!) dolara ulaşmış eğitim borcunun silinmesi, iklim değişikliği ve gelir dağılımı adaletsizliğiyle mücadele için tasarlanmış Yeşil Yeni Mutabakat[6] gibi hedeflerin kapitalizmin sınırlarını epeyi zorlayan –demokratik sosyalist diyebileceğimiz– bir vizyondan beslendiklerini söylemek yanlış olmaz. Tabii ki iş Sanders’ın başkan seçilmesiyle bitmiyor; zira seçilse bile karşısında muhtemelen Cumhuriyetçiler’in çoğunlukta olduğu bir senato ve kurulu düzeni sürdürmek isteyen güç odaklarını bulacak. Ve Davos’taki Dünya Forum’undan aktarılanlara bakılırsa Sanders’ın (ya da Warren’ın) seçilme ihtimali bile şimdiden muktedirleri teyakkuza geçirmiş durumda.[7] Mesela, ABD’nin en büyük bankası JP Morgan’ın CEO’su Davos’ta verdiği bir söyleşide sosyalizmin hayata geçirildiği her yerde toplumsal erozyona yol açtığını ve “millennial”ların bu gerçekten bihaber olduğunu söyleme ihtiyacı hissetti.[8]     

Parti içi adaylık yarışına geri dönersek Sanders’ı çetin bir mücadele bekliyor. Ekim ayında kalp ameliyatı geçirmesine rağmen seçim kampanyasına tam gaz devam eden Sanders’ın en büyük avantajlarından biri topladığı bağışlar. 2019 senesi boyunca rekor düzeyde, 96 milyon dolar bağış toplayan Sanders Demokrat rakipleri arasında açık ara önde. Bu başarının daha da çarpıcı boyutu söz konusu devasa miktara ortalama 18 dolarlık yaklaşık 5 milyon adet bağışla ulaşılmış olması.[9] Az veren candan, çok veren maldan misali toplumun orta gelirli ve yoksul kesimlerinden muazzam bir destek demek bu.

Ve fakat Hillary Clinton gibi, Sanders’dansa dört sene daha Trump başkanlığını yeğleyecek Demokratlar da yok değil. 21 Ocak’ta yapılan bir söyleşide Sanders için “Kimse onu sevmiyor, kimse onunla çalışmak istemiyor, hiçbir şey yapmış değil,” diye yakınan Clinton, “Sanders Demokrat Parti’nin başkan adayı seçilirse kendisine desteğinizi açıklar mısınız?” sorusunu yanıtsız bırakmıştı.[10] Halbuki Sanders 2016’da yarışı kaybettiğinde Clinton için ülke çapında düzinelerce miting düzenlemişti. Clinton’ın bu kadir kıymet bilmezliği şunu gösteriyor ki Cumhuriyetçi liderler partinin birliği adına Trump gibi bir şahsiyet arkasında hizaya girebilmişken Demokrat liderler aynısını Sanders ayarında biri için yapmaya razı değil; üstelik Sanders anketlere göre Trump karşısındaki en avantajlı Demokrat aday iken.

Aslında haklılar; zira Sanders onların Demokrat Partisi için Trump’dan daha tehlikeli.



[1] Buttigieg fenomeni üzerine yine bu köşede yazılmış bir yazı için bkz.

[2] Anketlerde çok geriden gelen Tulsi Gabbard ve Andrew Yang kuvvetle muhtemelen Şubat ayında yarışı bırakacak.

[3] https://www.reuters.com/article/us-usa-election-democrats-poll/sanders-climbs-now-tied-with-biden-among-registered-voters-reuters-poll-idUSKBN1ZG00D

[6] Yeşil Yeni Mutabakat (Green New Deal) üzerine yine bu köşede yayımlanmış iki yazı için bkz. ve bkz.