“Hukuk ve Adalet Partisi artık daha güçlü bir demokratik yetkiye sahip”: Ernst Hillebrand ile Polony

Polonya’da milletvekili seçimlerini yine sağ-milliyetçi Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) kazandı. Kazanmakla da kalmadı, Meclis’teki sandalye sayısını artırdı. Nasıl oldu bu?

Bu seçimlerin tartışmasız kazananı, %44 civarı oy oranı ile PiS oldu. Oylarını geçen seçimdekine göre %6 artırdılar ve 460 sandalyeli Meclis’te (Sejm) hâlâ mutlak bir çoğunlukları var. Polonyalı seçmenler 13 Ekim Pazar günü iktisadi ve sosyo-politik anlamda iyi sicilinden dolayı PiS’i ödüllendirdi –ciddi oranda iktisadi büyüme, işsizlik rakamlarının düşük olması, maaşların hızla artması, daha yüksek emekli maaşları, çocuk yardımlarının uygulanmaya başlaması ve gelir eşitsizliğinde makasın daralması. Bu arka plan karşısında, diğer meseleler önemsizleşti. Araştırmalardan biliyoruz; seçmenin PiS’e oy verme motivasyonu genellikle bu partiye oy vermenin kendi yaşam şartlarında bir iyileşmeyi garantileyeceğine dair beklentiden besleniyordu.

Seçim kampanyasında PiS merkezde duran seçmene oynadı ve muhalefetin şehirlerdeki hâkimiyetini kırmak istedi –neredeyse bütün büyük şehirler hâlâ liberal belediye başkanlarının elinde. PiS başarılı oldu mu?

Kısmen oldu şüphesiz ancak bunu konuşmak için daha kesin seçim analizlerini beklemek gerekir. Şu anda öyle görünüyor ki PiS, 500.000’den fazla kişinin ikamet ettiği şehirlerde ikinci sırada. Aslında parti, seçim kampanyası boyunca, çok sert bir retorikten kaçınmaya çalıştı ve sosyo-politik meseleleri ön plana alarak etkili bir koruyucu kollayıcı parti görüntüsü vermeye özen gösterdi. Sıradan vatandaşın, sessiz çoğunluğun, ortalama Polonyalının esenliğini ve mutluluğunu dert eden bir parti… Gelgelelim bu ortalama Polonyalı, ideolojik mücadelelere çok da yüz vermez, daha ziyade politikaların elle tutulur iktisadi ve toplumsal sonuçlarıyla alakadardır.

Avrupa Parlamentosu Seçimleri’ndeki kötü tecrübelerden sonra, Sivil Platform (Platforma Obywatelska - PO) da Kulturkampf’tan kaçındı bu kez. İşte bu nedenle her iki taraf için de (sosyoekonomik alandan ziyade sosyo-kültürel alana yayılan) duyguları harekete geçirme potansiyeli olan hassas mevzular arka planda kaldı.

PiS son zamanlarda kendini ılımlı bir güç olarak sundu. Süratle hukukun üstünlüğü ilkesini kısıtladığı ve buna karşılık Avrupa Birliği’nin ihlal prosedürü başlatma kararıyla yüz yüze kaldığı hesaba katıldığında bu tercih, PiS’in Meclis’teki ilk zamanlarına göre büyük bir tezat oluşturuyor. Bu başarılarından sonra PiS ılımlı bir rota izlemeyi sürdürecek mi?

Oyların hemen hemen üçte birini alarak sürpriz bir biçimde Meclis’te mutlak çoğunluk elde ettiği geçen seçimden daha güçlü bir demokratik yetkisi var artık PiS’in. Partideki siyasetçilerin bunu programlarını uygulamaya koymak için seçmenden alınmış bir onay ve yetki olarak görmemesi sürpriz olur. Bu bakımdan yargı sistemindeki reformlarına devam edeceklerini varsayabiliriz. Ancak şimdi bunu Avrupa Birliği hukukunun dışına çıkmadan yapacaklarını söylüyorlar. Partinin, artık basitçe söyleyecek olursak, terfiler ve temyizlerde kullanmak amacıyla kendi kadrosunu oluşturmak için daha fazla zamanı var. Son dört yılda kullandıkları gibi orantısız güç kullanmalarına gerek yok artık. Yüksek Mahkeme’deki on bir yargıç önümüzdeki dört sene içerisinde emeklilik yaşını doldurmuş olacak. Buna Mahkeme Başkanı Malgorzata Gersdorf dahil.

Gelgelelim bu PiS’in yargıdakilere yaklaşımının yumuşayacağı anlamına gelmiyor. Jaroslaw Kaczyński hâlâ devlet içindeki ve devlete yakın kesimlerdeki seçkinleri değiştirmenin peşinde. Ama toplamda PiS’in geçen aylarda belirlediği siyasi çizgiye -yani vatansever, Katolik bir kültür ve kimlik politikası nezaretinde toplumsal meselelere ve iktisadi kalkınmaya odaklanma- sadık kalacağını tahmin ediyorum.

Ilımlı görüntü parti açısından neden bu kadar önemli?

Jaroslaw Kaczyński, PiS’i, Katolik Polonya’nın asli hükümet partisi olarak kabul ettirmek istiyor. Bunun için de partisinin sağ popülist çizgiden kaçınması şart. Büyük ihtimalle de bunu başarır. PiS şu an ülkedeki en iyi örgütlenmiş parti. Kamuoyunu dikkatle izliyor. Takip ettiğim kadarıyla toplumu iyi okuyor, dersine iyi çalışıyor.

Partinin içinde veya çevresinde elbette ideolojiye sıkı sıkıya bağlı, tutucu Katolik gruplar var. Kimin üstün geleceğini zaman gösterecek. Son sözü söyleyen Kaczyński olduğu sürece şu anki pragmatik tutum devam edecek gibi görünüyor. Polonya toplumu Avrupa Birliği’ne karşı oldukça iyimser ve gündelik yaşamda, iyi bir iktisadi kalkınmanın hızlandırdığı liberalleşme ve sekülerleşme sürecinin tam göbeğinde. Çoğunluğu elde etme peşinde olan partilerin toplumdaki bu değişimi doğru okuyabilmesi gerekiyor. Aksi takdirde başarıya ulaşmaları muhtemel değil.

Seçimlerden hemen önce Demokratik Sol İttifak (SLD), İlkbahar (Wiosna) ve Birlikte (Razem) partilerinin oluşturduğu Sol İttifak’ın (Lewica) geleceği açısından seçim sonuçları ne anlama geliyor?

Lewica %13 gibi fena olmayan bir oy oranına ulaştı, bilhassa da sol cenahın yaz başındaki vaziyeti göz önünde bulundurulursa: Meclis’te temsil edilmiyor, üç partiye bölünmüş, hepsini toplasan %5 oyları ya var ya yoktu.[1] Haliyle bir nebze de olsa iyi bir şey yaptılar, yani birleştiler. Sonradan işler yolunda gitti ve ittifak görece çok sayıda meseleyi barındıran, dengeli ve akıllıca tasarlanmış ortaklaşa bir programa dayalı seçim kampanyası yürüttü. Çevre meselelerinde Lewica neredeyse rakipsizdi. Bir sol hareketin bugün Polonya’da etkili bir seçim kampanyası yürütmesinin çok zor olduğunu gözden kaçırmamalıyız. Solun geleneksel mıntıkası, yani toplumsal alan ve bölüşüm alanı büyük oranda PiS’in kontrolünde.

Lewica’nın Meclis’te şu an kırk dokuz milletvekili bulunuyor. Bu vekiller üç farklı örgütsel kültürden, kuşaktan ve ideolojik pozisyondan geliyor. Buna bir de karşılıklı olarak birbirlerinden hoşlanmama gibi bir geleneği ekleyin. Uzun vadede istikrarlı bir siyasi parti veya hareket ortaya çıkarmak için haliyle politik zekâya ve inceliğe ihtiyaç var. Fakat öte yandan, liberal Sivil Platform’un krizi, modernleşen bir toplumda, sola muhtelif meselelerde topa girmesi için alan açıyor: sağlık sistemindeki sorunlar, şehirlerde yüksek düzeyde hava kirliliği, PiS’in politik olarak her şeye kadir olduğu iddiası, devletin laik karakteri meselesi, anayasayı savunmak, Polonya’nın Avrupa’daki rolü… Saymakla bitmez. Bu bakımdan ihtiyatlı da olsa iyimser olabiliriz. Şu âna kadar Lewica formülü şaşırtıcı bir biçimde işe yaradı.

Genç seçmenlerin desteklediği Konfederasyon (Konfederacja) yaklaşık %7’lik oy oranıyla ilk kez Meclis’e girmeyi başardı. Nasıl örgütlendiler ve politik güç dengesine etkileri nasıl olabilir sizce?

Konfederasyon sağcı milliyetçi, tutucu Katolik ve aşırı liberal politikacılardan oluşan bir yapı. Neye/kime karşı? Toplumun modernleşmesine karşı, Avrupa Birliği’ne karşı, Almanya’ya karşı. Buna bir de, eski Yahudi mülklerinin Yahudi Soykırımı’nda öldürülenlerin yakınlarına iadesi ile ilgili çözülmemiş meselelerle ilişkili bariz bir antisemitist tonu ekleyin. Şaşırtıcıdır, bu oluşuma bilhassa genç seçmenler rağbet ediyor: İlk kez oy kullananlar arasında üçüncü sıradalar – tuhaf bir muhalefet partisi olduğundan olsa gerek.

Orta vadede, Konfederasyon’un Meclis’teki varlığı büyük ihtimalle PiS’e yarayacak: Psikolojik bir bakış açısından, aşırı sağcı radikal bir grubun Meclis’teki varlığı PiS’in otomatikman merkezde durduğu algısına yol açar. Macaristan’da aşırı sağcı Jobbik’in (Daha İyi Bir Macaristan Hareketi) Macar Yurttaş Birliği (Fidesz) ve Viktor Orbán’ın imajına zarar vermek şöyle dursun,  onlara dair algıyı nasıl iyileştirdiğini aklınıza getirin. Bu da PiS’e karşı Meclis’teki bütün muhalefet partilerinin bir araya gelmesini tamamen imkânsızlaştıran bir şey.


[1] Polonya’da seçim barajı %5. Oraya gönderme yapıyor –ç.n.

Çeviren: Aybars Yanık

Söyleşinin orijinali International Politics & Society’de yayımlanmıştır.