Feminist Odalar (VIII): Osmanlı’da İlk Kadın Dergisi, Şükûfezâr (I)

Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, imtiyaz sahibi ve tüm yazarları kadın olan, ilk kadın dergisi olarak bilinen, eski harfli Türkçe dergi Şükûfezâr’ı (1886) çevrimiçi ortama aktararak erişime açtı. Kimi kaynaklarda 1884 olarak yer alsa da bilinen ilk sayısı 1886’da yayımlanan dergi toplamda beş sayı çıktı. Okuyucu mektuplarına önemli ölçüde yer verilen Şükûfezâr’ın yazar kadrosu gibi mektupları yazanların da dönemin öğretmen okulu olan Darü’l-Muallimat’tan mezun oldukları biliniyor.[1]

Türkiye’de feminist edebiyat eleştirisi açısından önemli bir araştırma ve arkeolojik çalışma yapılıyor. Özellikle Osmanlı Dönemi kadın yazarların kolektif ve bireysel üretimlerine odaklanan bu çalışmalar, aynı zamanda yeni bir tarihsel/edebî ve kuramsal düzeyde okumaya da ışık tutuyorlar.

Son yıllarda yayımlanan kitaplardan ikisini örneklersek; Ayşe Utku Günaydın’ın Kadınlık Daima Bir Muamma: Osmanlı Kadın Yazarların Romanlarında Modernleşme (2017) ve Senem Timuroğlu’nun Kanatlanmış Kadınlar: Osmanlı ve Avrupalı Kadın Yazarların Yolculuğu (2020) gibi kitaplarla; Fatma Aliye başta olmak üzere, Zafer Hanım, Selma Rıza (Feraceli), Emine Semiye, Fatma Fahrünnisa, Güzide Sabri gibi pek çok kadın yazarın metinleri incelendi, günümüz Türkçesine uyarlandı ve tartışmaya açıldı. Halide Edip Adıvar’dan -müfredatta verili ilk kadın yazar olarak yaygın okutulması ve bilinmesine vurgu yaparak- daha erken tarihte yazan bu kadınların metinleri feminist edebiyat eleştirisinin, toplumsal cinsiyet çalışmalarının ve edebiyat tarihimizin çalışma nesneleri haline geldiler.

Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’nın erişime açtığı Şükûfezâr adlı dergi, bu çalışmalar açısından daha faklı bir anlam ifade ediyor. Kadının eviyle ve eğitim düzeyiyle tanımlanması bu farklılığın en belirgin niteliklerini oluşturuyor.

Derginin erişime açıldığını öğrenince, Ayçe Feride Yılmaz’ın çevirisi ve desteğiyle bir çalışma yapmaya karar verdik. Birkaç yazıyı da bu çerçevede planladık. Bu yazı aracılığıyla, kadınların üretimine ve feminist edebiyat eleştirisine katkıları için Ayçe Feride Yılmaz’a teşekkür etme fırsatı da buluyorum.

***

Derginin künyesine şunlar yazılmıştır:

Şükûfezâr

On beş günde bir neşrolunur.

Maârif nezâret-i celilesinin ruhsatıyla tab olunmuştur.

Sahibe-i imtiyaz: Ârife

İstanbul, 1303: Matbaa-i (A. Tuzluyan) İdare-i şirketi-i mürretibiye- Bab-ı Ali caddesinde numero 34.

Bir nüshası 50 parayadır. Abone yoktur. Merkez-i tevzii  Bab-ı Ali caddesinde Ohannes Efendinin 38 numerolu Vatan kitaphanesidir. Mecmuaya ait umur için kitaphane-i mezkura müracaat olunur.[2]

Derginin muhafazakâr ve dinî yaklaşımının yanında, bizim ağırlıkla incelediğimiz ilk sayısında, Arife imzasıyla yazılmış bir Mukaddime (Önsöz) bulunuyor.

Biz ki saçı uzun aklı kısa diye erkeklerin hande-i istihzasına (alaycı gülüşüne) hedef olmuş bir taifeyiz. Bunun aksini ispat etmeye çalışacağız. Erkekliği kadınlığa kadınlığı erkekliğe tercih etmeyerek şâhrâh-ı say ve amelde mümkün olduğu kadar pây-endâz-ı sebât olacağız (gayret ve çalışma yolunda mümkün olduğu kadar sebatla adım atacağız). Yazacağımız şeye haklı haksız itiraz vârid olacakmış. Fakat bizim vazifemizde bile olmayacaktır. Haklı olan itirazı risalemizde ma‘ü’l-memnuniye derc edeceğimizden (memnuniyetle ekleyeceğimizden) şayan-ı tahsin görülüyor (beğenmeye değer görülür). Fakat haksız vuku bulacak itiraza elimizden geldiği kadar mukabele etmek daire-i hürriyetimiz dâhilindedir. Hiç esef etmeyiz.[3]

Alıntıladığımız bu pasaj dergiye dair net bir ilkenin açıklaması ve amaçlanmış bir durum olarak diğer sayılarda karşımıza çıkmaz. Ancak, derginin yayımlandığı tarihi ve konjonktürü düşünerek, yalnızca kadınların yazdığı ve kadınlara mahsus basılan bu dergi, kadınların var oluş mücadelesi, yazma deneyimi açısından son derece önemlidir. Örneğin Fatma Aliye’nin de yazarı olduğu Hanımlara Mahsus Gazete’de tefrika edilen ve daha sonra kitaplaşan Levâyih-i Hayat (Hayattan Sahneler, 1899/1900) bir mektup romandır. Şükûfezâr dergisinin kadınlardan gelen mektupları yayımlaması, Fatma Aliye ve dönemin kadın yazarları açısından, otobiyografik nitelikler içeren bu türün -mektup roman- yeşermesi ve yaşaması için bir itici güç olarak da görülebilir. Yalnızca kadın yazarların değil, başka pek çok kadının kendini, hayatını yazarak ifade edebilmesi, kamusal alanda kendine ait bir “Oda” edinmesi anlamı da taşımaktadır.

Edebiyat Geleneğinde Mektuplaşma: “Kadın Yazar ve Kadın Okur” Temsillerinin Oluşumu

Mektuplaşmanın edebiyattaki yolculuğu daha çok yazarlar nezdinde öne çıkarılmıştır. Okur mektupları yayımlayan dergiler, mecmualar popüler kültürün de içine alındığı bir yayıncılık anlayışını gerekli kılmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısında Batı edebiyatının, özellikle de Fransız edebiyatının etkisiyle yazarların, şairlerin mektuplaşmaları, kadınların Osmanlı döneminde bu türe sahip çıkışı ve Şükûfezâr dergisinin eğitim alan genç kadınların mektuplarına yer vermesi, kadın okur ve yazar kategorilerinin kuruluşuna da hizmet eder.

Kadınların kendini ifşa ettiği, yazılmış ama yayımlanmamış mektuplar ve genellikle bunlara eşlik eden günlükler yayımlanmaya başladığında, kadın okurları, özellikle yazmak konusunda harekete geçiren ve motive eden bir yan taşır. Şükûfezâr dergisinin bu işlevi, günümüzden bakıldığında önemli bir başlangıç olabilir. Kadınların dergideki yazılarıyla ilk var oluşlarının önemli örneklerinden birini, belki de tıpkı arkeolojik tarihleme yöntemindeki gibi feminist edebiyat eleştirisinde işaretliyoruzdur.

Şükûfezâr dergisinin yayın hayatına başlamasından neredeyse otuz yıl sonra, Nigâr Hanım’ın ve dönemin pek çok kadın yazarında gördüğümüz, edebiyat dünyasında oturmuş bir tür olarak mektup roman kabul görmüş, üzerine eleştiri yazıları yazılabilmiştir.

Nigâr Hanım, içeriği bakımından diğer örneklerden farklı olan Safahat-ı Kalb‟de (1898/1899) platonik bir aşk yaşayan Armand‟nın iç dünyasını anlatır. Eserde mektuplar iç monologların yerini alır ve kahramanın duygularını yansıtan yüzeysel psikolojik çözümlemelerdir. 19 mektuptan oluşan eserde yabancı isimler taşıyan kahramanlar eserin çeviri olabileceği ya da yazarın çevirici kimliği arkasına gizlendiği izlenimini uyandırır. “Hanımlara Mahsus Gazete”de tefrika edilirken önceleri “Fransızcadan” ibaresiyle yayınlanması daha sonra bu ibarenin kaldırılmış olması bu kanaati güçlendirmektedir. Eser Fuad Köprülü‟nün değerlendirmesine göre bir roman olmaktan çok aşk mektuplarının derlemesidir. Ancak mektupların zaman ve mekân bakımından birbirlerine bağlı olmaları, eserin kurgusu zayıf da olsa, bir roman olarak kabul edilmesine neden olur. Nigâr Hanım‟ın bu romanında Rousseau’nun dünya edebiyatının klasikleşmiş mektup-romanları arasında yer alan Julie veya Nouvelle Heloise adlı eserinin tesiri hissedilir.

Şükûfezâr bir edebiyat dergisi olmamasına rağmen, dergide mektuplar, gazeller ve şiirler de yayımlanır. Sahibi kadındır, yazar kadrosu da tamamen kadınlardan oluşturulmuştur.[4] Feminist kurgu ve düşünüş biçimi yayın politikasında baskın bir eğilim değildir. Aksine dinî ve muhafazakâr motiflere sahiptir.

Şükûfezâr’da Batı’dan nüfuz etmiş ideolojik feminist söylemin aksine daha özgün, dini ya da muhafazakâr denilebilecek bir söylem bulunmaktadır. Yazarlarının belli bir eğitim almış olması ve eğitimli kadınlara yönelik olarak hazırlanması derginin konu seçiminde de kendini göstermektedir. Dergi; şiir, gazel ve nesir olarak yayınlanan oldukça ağdalı ve ağır bir üsluptaki edebi yazılardan, kadınların bilinçlendirilmesine yönelik olarak hazırlanmış oldukça sade ve anlaşılır bir üsluptaki fıkhî ve ilmi meselelerdeki makalelere kadar oldukça geniş bir konu yelpazesine sahiptir. Arife Hanım da Mukaddime’de “Risalemiz siyasiyattan başka her şeyden bahsedebilecektir” demiştir. Bununla birlikte beş sayı üzerinden dergiye belirli bir gündem belirlemek oldukça zordur. Şükûfezâr’ın toplam 80 sayfa olan beş sayısında şiirler, okuyucuların tebrikleri ve onlara verilen arz-ı şükran cevapları önemli bir yer tutmaktadır. Dolayısıyla belli bir argüman içeren nitelikli makalelerin sayısı oldukça azdır.[5]

Şükûfezar dergisinin beş sayısının da kapağında bulunan Şair Vasfi’ye ait şiirle, kadınlara şöyle seslenilir: “… okuyucusuna edebin gönül ehli tarafından bin bir çeşit çiçeğin rengârenk açtığı bahar mevsimine tercih edildiğini, çünkü edep çiçeklerinin kokusunun solmayacağını ifade ederek yayınına başlar.”[6]

Ey talebe-i safâ-yı  mana

İm‘an ile bak Şükûfezâra

Ezhâr-ı edeb  şemimi bitmez

Tercih eder ehl-i dil bahâra 

Şeyh Vasfi

(Ey gerçek mananın talebesi

Çiçek bahçesine [Şükûfezâra] dikkat ile bak

Edeb çiçeklerinin kokusu solmaz

Gönül ehli, edebi bahara tercih eder)

Şükûfezâr dergisinin yayımlandığı dönemi göz önünde bulundurarak, kadınların erkeklerle bir tartışmaya girmeksizin, kendi üretimlerini diğer kadınlara ulaştırmayı planladıkları, okuma ve yazma eylemini kadınlara ait bir faaliyet olarak tasarladıklarını söyleyebiliriz.

Dinî geleneğin ve muhafazakârlığın “Ev”e bakışında evin kutsallığı, hicap ve edebin nüvesi olarak görülmesi gibi özelliklere eklemlenen, Müslüman kadınların okuma, yazma ve aydınlanma çalışmalarının bir ürünüdür Şükûfezâr dergisi. Bu bağlamda çalışılması gereken bir kaynak olarak geç bir tarihte elimize geçmiş olsa da, derginin tüm sayıları üzerine bir inceleme/yorumlama yapmaya karar verdiğimiz için, önümüzdeki yazıda dergide yayımlanan gazel, şiir ve mektup türleri üzerine odaklanacağız.


[1] https://www.kulturservisi.com/p/ilk-kadin-dergisi-sukufezar-cevrimici-erisime-acildi/?fbclid=IwAR0rdIEXKSWkA4dbKNsYKkhkbdOiTSplrMtPOGHQBVx2xCox8S40EAWojKk

[2] Şükûfezâr: Kadınlar Tarafından Kadınlar İçin İlk Süreli Yayın, Sayı 1, s. 2.

[3] Şükûfezâr: Kadınlar Tarafından Kadınlar İçin İlk Süreli Yayın, Sayı 1, s. 3.

[4] Arife Hanım ve çıkarmış olduğu dergi üzerinden üstü kapalı olarak da olsa zaman zaman feminist okuma yapılmıştır. Örneğin Serpil Çakır, derginin sahibi Arife Hanım’ın yanı sıra Münire, Fatma Nevber, Fatma Nigar gibi diğer yazarların kendilerini baba ve kocalarının adlarıyla tanıtmayıp kendi adlarını kullanmalarına dikkat çekmiştir. Oysa hem Şükûfezâr’dan önceki hem de sonraki kadın dergilerine bakıldığında kadın yazarların isimlerini tek başına kullanmalarının yaygın bir gelenek olduğu gözükmektedir. https://rasyonelfikir.wordpress.com/2017/01/08/osmanli-donemi-kadin-dergilerin-de-kadina-yonelik-yaklasimlar-terakki-i-muhadderat-hanim-kizlara-mahsus-sukufezar/

[5] Fatma Tunç Yaşar, “Şükûfezâr: Kadınlar Tarafından Kadınlar İçin İlk Süreli Yayın”, DEM Dergi, Yıl 1, Sayı 4, 2008, s. 70.

[6] A.g.m., s. 68.