Demokratik Tövbe

Bir süredir dolaşımda olan bir kavrammış ‘’demokratik tövbe’’ ve fakat siyasilerin bin bir türlü laf dalaşı arasında gözümden kaçmış. Halbuki ne kadar çok şey anlatıyor. Eski TBMM başkanı, şimdiki Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek’e ait bu kavram. Geriye doğru takip ettiğimde görüyorum ki, ilkin 2008’de, Fikret Bila’nın Kürt sorunuyla ilgili sorularını yanıtlarken, seçimi kaybedenlerin koltuklarını terk etmeleri gerektiği üzerine -CHP'ye yönelik- kullanmış. Türkiye’de siyasilerin özellikle demokrasi adına birçok söz verdiklerini, fakat bu sözlerin çoğunun tutulmadığını, nasıl ki dinî bir konuda insanlar hata yaptıklarında tövbe ediyorlarsa, siyasi alanda da demokratik tövbe gerektiğini anlatmış. 2019'da başka partiler kurmak üzere AKP'nin içinden ayrılıklar yaşanması dolayısıyla, şöyle sesleniyor bu sefer: "Mevcudun toplumla ilişkisinde problemler oluşmuşsa, o da demokratik bir tövbe yapmalı, hatalarını görmeli, kendini güncellemeli." Konuşmanın bütününe bakıldığında, partiden ayrılanları yahut buna niyeti olanları, geç olmadan bu kararlarından dönmeye çağırıyor sanki; ''yeni partiler, eskileri doğurur'' diyerek. 2021 yılında bu kavramı yine dillendirmiş Çiçek; muhalefetin siyasi cinayetler meselesini gündeme taşımasının ardından, bu sefer, siyasetçilerin, basının üslup hatalarından dolayı demokratik tövbe etmeleri gerektiğini vurgulamış. Aslında Türkiye’de demokratik tövbe kültürünün olduğunu, ancak ‘’siyasi cinayet’’ gibi söylemlerden vazgeçilerek tövbe edilmesinin doğru olacağını anlatmış. Geçenlerde yeniden ihtiyaç duydu bu kavrama; geçmişten ders çıkarmak gerektiğini, Ramazan’da midemizle tuttuğumuz orucu, biraz da ağzımızla tutmamız lazım geldiğini, dolayısıyla demokratik tövbeye ihtiyaç olduğu söyledi. Şunu diyor Çiçek: "Tövbe olması için önce hatanın kabul edilmesi, sonra ondan vazgeçme iradesinin ortaya çıkması lâzım. Hatanın farkında değilseniz ya da yaptığınız işi bir şekilde meşrulaştırıyorsanız neyden tövbe edeceksiniz? Bizde herkesin yaptığı işi bir şekilde meşrulaştırma becerisi var.”

Son zamanlarda sıklaşan Çiçek’in demokratik tövbe anlatısı ve kullandığı dildeki "biz" ifadesi, AKP siyasilerine sesleniyor algısı yarattı. Cumhurbaşkanının talimatıyla insanların siyasi fikirlerinden dolayı haksız yargılamalara maruz kaldıkları şu süreçte Çiçek hâlâ Cumhurbaşkanlığı YİK üyesiyken; yani ulusa, devlete dair değerli fikirleri olduğu cumhurbaşkanı tarafından onaylanmış biriyken, bu demokratik tövbe -yukarıda izah ettiğim başka tarihlerdeki ifadeleriyle de bir arada düşündüğümüzde- daha çok muhaliflere yöneltiliyor gibi. Şunu mu demek istiyor acaba; muhalifler, ağzınızı tutacaksınız. Konuşacaksanız da, söz söyleme hürriyetinize dair iktidarımız tarafından mütalaa edilen çerçeve dahilinde konuşacaksınız. Velev ki laf ettiniz, bizi kızdırdınız, sorguya çekildiğiniz vakit atanmış suçlarınızı kabul edeceksiniz. Sizi af edip etmemek bize kalmış?

Bu minvalde aslında, Türkiye açısından demokratik tövbe kültüründen bahsetmek mümkün; aklıma özellikle, siyaset meydanlarında gerçekleştirilen idamlar geliyor. Siyaset meydanlarındaki bu kamusal ‘’gösteriler’’, 1858’den başlayıp, Cumhuriyet’in kurulması ile devam ettirilen bir alışkanlık, ta ki 1965’e kadar. 1965’ten sonra, meydanlardan ‘’içeriye’’ çekilen bu idamların, gazeteler gibi başka kamusal mecralarda halka sergilenişi devam ediyor elbet. Cumhuriyet döneminde Hıyaneti Vataniye Kanunu, Firariler Hakkında Kanun, Askerî Ceza Kanunu, İnkılap Mahkemeleri Hakkında Kanun gibi kanunlar neticesinde gerçekleştirilen idamların ortak noktası, infaz gerçekleşmeden evvel, devletin memuru din adamlarının, mahkûmlara son dinî merasimlerini yaptırması, tövbe ve istiğfara davet etmesi, dua okuması. İdamlar siyaset meydanlarında vuku bulurken, bu tövbe ayinleri çoğunlukla, idam sehpalarının altında, halkın tanıklığında gerçekleşiyor. Meselenin siyasi mahiyetini, demokrasi ile ilişkisini gösterebilmek için 1931’de idamlarla ve tutuklamalarla, tövbeye davetlerle neticelenen Menemen olayına bakalım. Aslında bu açıdan, özellikle İstiklâl Mahkemeleri’nin onayladığı idamları incelemek gerek, fakat ben, Menemen olayını ele almakla yetineceğim.

Menemen olayı davasının, o vakit kapatılmış olsa dahi Serbest Cumhuriyet Fırkası ile bir noktadan bağlantısı var; bahse konu yargılamalarda, devletin diliyle ‘’irtica meznunları’’, divanı harp sorgulamalarında çoğu vakit birbirlerini Serbest Fırka’yı desteklemiş olmakla ‘’suçluyorlar’’, kendilerini Cumhuriyet Halk Fırkası destekçisi, Fırka’nın sadık bir uzvu olarak gösterip devlet nezdinde ‘’aklanmak’’ istiyorlar. Divanı harp kararname metninde, olayla iltisaklı olmadığını beyan eden kişiler dahi, Menemen’de Serbest Fırka’yı örgütlemiş olmakla ‘’yaftalanıyorlar’’ (Vakit, 18 Ocak 1931, s. 8). Bu kadarla da kalmıyor; ‘’Kürt Esat’’ liderliğinde gerçekleştirilen bu eylem, Şeyh Sait isyanına da bağlanıp, ortak bir tarih anlatısı -dost/düşman üzerinden- ve nefret söylemi yaratılıyor (Vakit, 28 Ocak 1931, s. 1).

Haksız yere idam edilenlerden biri ve aslında en bilineni Yahudi Josef. Kubilay’ın başı kesilirken orada alkış tuttuğu iddia edilen Josef, şeriatla bir işi olamayacağını, kendisinin Musevi olduğunu, doğru dürüst havraya dahi gitmediğini, fakat Serbest Cumhuriyet Fırkası destekçilerinin başında gelmiş olduğunu söyler. Menemen olayının dava neticesinde 37 kişinin idamı, farklı siyaset meydanlarında gerçekleştirilir. Sehpalar, istasyon civarına, sinema önüne, hükümet civarına, çarşıya, vak’a mahalline kurulur (Milliyet, 5 Şubat 1931, s. 1). Asılmalar öncesinde bu siyaset meydanlarında devletin imamları, halkın karşısında, idam mahkûmlarına tövbe ve istiğfara ettirirler. Yahudi Josef’e de bir Haham gönderilir, dinî merasimini o yapar. Josef, ölmeden önce ‘’Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti,’’ diye bağırır... Cumhuriyet demokrasisine karşı gelen, siyasi olarak tehlikeli addedilen bu kişiler, halk önünde ve tanıklığında, kamusal alanda tövbeye davet edilmişler ve fakat öldürülmüşlerdir. Alın size demokratik tövbe!

Her ne kadar Onur Atalay’ın yorumuyla[1] Cumhuriyet ile birlikte geleneksel dinin kavramlarından Kemalist kutsallara doğru hızlı bir ‘’kutsiyet nakli’’ yaşanmış ve Kemalizm bir seküler din olarak ayakları üzerinde durmuşsa da İslâm’dan, özellikle iktidarın kamusal olan üzerindeki hâkimiyet ve güç gösterisi sürecinde, korku, terbiye ve disiplin hususlarında yararlanılmıştır denilebilir. Demokrasinin, Levent Köker’in ifadesiyle[2] Kemalizm’in/Atatürkçülüğün belirlediği sınırlar dahilinde geçerli olduğu, siyasette bu haliyle bir demokratikleşmenin, ‘’milli hâkimiyetin’’ hedeflendiği, ifade ve örgütlenme özelliklerinin de bu hedef tarafından çerçevelendiği bir ortamda, bu idamlar ve davet edilen tövbeler, iktidarın sivil dininin inşasını ‘’meşrulaştıran’’ ayinlerini teşekkül etmiştir sanırım. Ki bu ayinler, Durkheim’in ifadesiyle, insanlara ‘’sosyal anayasalarını’’ hatırlatmışlardır, devlet eliyle. İdamlar, siyasilerin ‘’nifak’’ sevmeyen tutumuna da tekabül ediyor. Şerif Mardin, bu ‘’nifak’’ sevmeyen tutumu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Cumhuriyet ile olan ilişkisine dahil eder[3]; toplumun bölünmesinin ‘’haram’’ olduğu düşüncesinin, düşman ve dost ayrımından doğan Schmittyen ‘’birleştirici bir ideoloji’’ ile hemhal oluşudur bu.

AKP hükümetinin Kemalizm’den devraldığı bu demokratik tövbe mirası, ona kendi idam sehpalarını kurduruyor; bu sehpalarda, kendi ideolojisi çerçevesinde tanımladığı düşmanlarını -‘’nifak’’ çıkaranları- öldürmeden önce tövbeye davet ediyor. Bu tövbe, Cumhurbaşkanı’nın, uygun gördüğü ‘’atanmış suç’’ dolayısıyla ''adalet'' yoluyla yargıladığı sanığın, bu atanmış suçu kabul edip etmediğini önemsemeksizin, kamuya, sanık üzerinde ve toplumun tümünde kurduğu ‘’kutsal’’ hâkimiyeti imliyor. Kamusal alanlar ülke genelinde siyaset meydanlarına dönüşmüşken, Cemil Çiçek’in demokratik tövbeye dair söylemlerinin bana idamları hatırlatması kaçınılmaz. Bazı kavramlar, kişiler farkında olmasalar dahi çok şey anlatır; demokratik tövbe de galiba böyle bir kavram…


[1] Onur Atalay, 2021, Türk’e Tapmak: Seküler Din ve İki Savaş Arası Kemalizm, 6. Baskı, İletişim Yayınları.

[2] Levent Köker, 2021, ‘’Kemalizm/Atatürkçülük: Modernleşme, Devlet ve Demokrasi’’, Modern Türkiye'de Siyasi Düşünce Cilt 2 / Kemalizm, 10. Baskı, İletişim Yayınları.

[3] Şerif Mardin, 2021, Din ve İdeoloji, 28. Baskı, İletişim Yayınları, s. 99.