Organ Piyasası

Beden biyolojik bir varlık olmamın ötesinde aynı zamanda sosyal bir varlıktır. Bu varlık kimi anlamda ekonomik bir biçime dönüşür, kim zaman ise bir politikanın kurgulandığı bir alan olarak karşımıza çıkar. Biyopolitika, biyosiyaset, biyoiktidar veya biyoistatistik gibi son zamanlarda felsefe ve sosyoloji içinde popüler konular, bedenin sosyal anlamını inceler. Beden sosyolojisi veya sağlık sosyolojisi gibi alanlar yine özne olarak kendilerine sosyolojik anlamda bedenin sosyal uzamlarını alır. Beden sosyolojisinde tıp bilimi içinde gelişen plastik cerrahi, organ nakli gibi konular tıbbın sosyal bağlamını da ele alır. Plastik bir cerrahi ile uzun bir burnun çok düzgün bir biçime getirilmesi tıbbi bir müdahale kadar toplumsal damgalama biçimlerini azaltmaya yönelik bir girişim olarak da anlaşılabilir. Yine üremeye yardım tıptaki teknolojik gelişmeler, toplumsal cinsiyet ağlarında damgalanan kadın veya erkekleri baskıdan kurtaracak bir çözüm olarak karşımıza çıkar. Bu anlamda tıp teknolojileri biyolojik bir iyileşme halinden öte aynı zamanda sosyal bir iyileşme vaat eder. Tabii ki bu durumun aynı zamanda bir piyasası da vardır. Sağlıklı olma durumu bu anlamda aynı zamanda güçlü bir sosyoekonomik statü ile ilişkilidir. İyi beslenen, iyi bir evde kalan, iyi çalışma koşullarına sahip olan bir bireyin hasta olma koşulları zaten oldukça minimal düzeye çekilmişken bir hastalık durumunda ise yine sosyal, ekonomik ve simgesel sermayesi tarafından iyi bir sağlık hizmetine kavuşabilir. Bu durumun en tartışmalı biçimlerinden birisi ise organ naklidir.

Organın beden tanımı içinde oldukça farklı bir konumda yer aldığı söylenebilir. İçte olmanın, görünür olmamanın getirmiş olduğu durum sosyal bağlamda farklı bir anlam taşır. Organın sosyal anlamda konuşulur hale gelmesi, ancak yetersizliği durumunda mümkündür. Böbrek, akciğer, karaciğer gibi organların sosyal bağlamda tartışıldığı veya konuşulduğu tek alan “yetmezlikleri” durumlarıdır.  Bu yetmezlikleri durumunda organların sosyal bir bilgi havuzu ve piyasası oluşur. Bu organların yetmezliklerinin temel unsurlarından birinin sosyoekonomik statü olduğu söylenebilir. Aynı zamanda genetik bir anlama sahip olan bu “yetmezliklerin” iyileşme süreci organ piyasası ile çözülebilir. Ancak bu durumun önü parasal bir yolla çözülmeyecek kadar karmaşıktır. Çünkü dünyada İran dışında organ satışı yapılması yasaktır. Bunun dışındaki tüm organ “bağışları” ülkemizde de olduğu gibi “paralı” yapılır. BirGün gazetesinde Mustafa Kömüş’ün (2022) haberinde gündeme getirdiği konulardan biri olan bu durum, biyolojik bir bağlam olarak organ yetmezliklerinin aynı zamanda bir sosyal, ekonomik yetmezlik olduğunu da gösterir. Dünyada ve ülkemizdeki ekonomik bunalımların sosyal yansımaları vardır. Organ “bağışı” ile borçlarından ve ekonomik buhrandan çıkmak isteyen büyük bir toplumsal kesim sosyal medyada açılan gruplardan organlarını satmaya çalışıyor. Habere göre “böbrek ve organ arayanlar” için açılan gruplarda, insanlar bu gruplar üzerinden kendi organlarını satışa çıkarıyor, yol ücretinin hiçbir önemi olmadığını, pasaportları olduğunu, istedikleri her yere gelip ilgili organları verebileceklerini ve büyük ekonomik sıkıntılar içinde olduklarını yazıyorlar.[1] Burada en önemli faktör, sağlıklı olduklarının ilan içeriğinde vurgulanması... Araba piyasasında, ikinci el alım satımlarda sıkça sorulan “kaza, değişen ve tramer kaydı” gibi soruların birey ve beden üzerinden tanımlanması ve organın satılması sırasında “sağlıklı” olduğu belirtilen bedenlerin pazarlanışı bu konuyu sosyolojik, etik ve ekonomik birçok bağlamda tartışılır bir konu haline getiriyor.

Organlar için bir pazar oluşturma fikri, kesinlikle yeni değil ama şu anda eşi benzeri görülmemiş bir destek görüyor. Desteğin çoğu organ nakli topluluğunun üyelerinden geliyor. 2015 yılında Penyamin Toker adlı karaciğer nakli bekleyen hastanın durumu bu etik tartışmalarda hâlâ akıllarda. Toker’in aradığı karaciğeri en yakın arkadaşından bulması sonrası etik kurul komisyonu Toker’e hastalığını, hastalığa ne zaman yakalandığını, doktorunun adını, gelirini sormuş. Komisyondan çıkan kararda, Toker’in akrabası olmayan birisinden karaciğer alması “etik” bulunmamış ve konu yargıya taşınmış. Toker “Nakil olamaz’ dediler. Ya kardeşim ben ölüyorum, benim yaşam kararımı bu 4 kişi mi verecek? Dünyanın neresinde böyle bir şey var. Dört kişi resmen benim ölüm fermanımı imzaladı? Ben nakil için kimseye para vermedim. Velev ki verdim? Bu yaşam hakkı. Kim vermez ki! İran’da organ verenlere devlet para ödüyor. Bizde ise organ ticari olur diye izin verilmiyor. Yasaklarsan ticaret olur. Devlet sistemini kurar ve denetler. Ayrıca bu 4 kişi oturduğu yerden 5 dakikada hükmünü veriyor,” demiş. Nakil uygulaması çoğu ülkenin kanunlarınca yasaklanmış, hemen hemen her ulusal ve uluslararası organ nakli derneğinin yönergeleri tarafından reddedilmiş ve birçok yorumcu buna karşı çıkmıştır. Burada asıl soru: “Kim haklı?” Ölmekte olan bir hastanın etik olmayan organ nakli ile ölümden dönmesi mi ya da zaten derin bir uçuruma dönüşmüş sosyoekonomik çöküntünün para ile organ nakliyle daha derinleşmesi mi? Temel olarak en temel sağlık hizmetlerinin bile ücretsiz olması gerektiğini savunan halk sağlığı uzmanları organ nakli gibi bir konuda bir pazarın oluşma fikrini elbette reddediyor. Organ satışının günlük sosyal etkileşimler üzerinde nasıl bir etkisi olabilir? Diyaliz fiyatlarına kıyasla böbrek almak ne kadar mantıklı? Bir organ piyasasının günlük sonuçları da birçok farklı biçim alabilir ve sorunlara yol açabilir. Böbrek satışından 125 bin dolar kazanan birinin borçlarını ödemesi, yatırım yapması ve belki de yatay bir ekonomik faaliyete girmesi düşünülebilir. Özetle, beden parçalarını ticari mallara dönüştürmenin etkileri biliniyor ve bunun istenmeyen sonuçları olabilir.

Gelişmekte olan ülkelerde gerçekleştirilen “doğal deneylerde” böbrek satıcılarının hem tıbbi hem de psikososyal sağlıkları açısından kötü sonuçlar aldıkları ve satılan organların alıcılarında ciddi enfeksiyon insidansının yüksek olduğu bildirilmiştir (Danovitch & Delmonico, 2008). Bu anlamda tıbbi açıdan da kötü yanlarının olabileceği ortadadır, diğer yandan bu piyasanın aynı zamanda ekonomik bunalımlar sırasında akla bir seçenek olarak gelmesi toplumsal vicdanı yaralar. Nakil literatüründeki on yıllık raporlara bakılacak olursa, dünyada organ kıtlığı çekmeyen tek bir ülke var: İran. İran, dünyanın sorunlarının çoğunu çözmek için açıkça bir örnek model olarak görülemeyecek olsa da bir bireyin böbreğinin böbrek yetmezliği çeken bir başkasına satılması anlamına gelen böbrek satışına yasal olarak izin veren tek ülkedir (Hippen, 2008). Wilkinson ve Garrard (1996) bu konuda “organ satışının yanlış olduğunun düşünülmesinin temel sebebinin vücut bütünlüğüne çok değer verilmesi ve sağlıklı organların alınmasının bu bütünlüğün ihlali teşkil etmesi olduğunu” ancak “hem satış hem de ücretsiz bağışın bedensel bütünlüğün ihlaline” dahil olduğunu söyler. Bununla birlikte, ikinci durumda, başka iyilerin varlığı tipik olarak ihlalin değersizleştirilmesine ağır basar: her şeyden önce, vermenin içerdiği aşırı özgecilik. İlk durumda, genellikle böyle bir geçersiz kılma özelliği yoktur. Bu göz önüne alındığında, bedensel bütünlüğe değer verdiğimiz fikri, ücretsiz satış ve ücretsiz verme arasındaki algılanan ahlâki farkı açıklamaya yardımcı olabilir (Wilkinson & Garrard, 1996). Organ satışına karşı en büyük yasal argüman, gerçekten gönüllü rızanın imkânsız olmasıdır. Maddi ödüllerin özendirilmesi, yoksul kişilerin organlarını satmalarına ve para için sağlıklarını feda etmelerine yol açabilir (Annas, 1984).

Halk sağlığı temel olarak her insanın eşit bir biçimde sağlık hizmetine ulaşmasını ve bundan yararlanmasını savunur. Organ nakli ve piyasası gündelik hayat, sağlık, beden, tıp ve siyaset sosyolojisi gibi birçok alanda kapsamlı tartışma gündeminin konusu oluyor. “Böbreğimi satar yine seni okuturum” lafı artan eğitim masrafları ve ekonomik kriz durumlarında gerçek bir seçenek oluyor. Dünya üzerinde farklı sağlık politikaları olmakla birlikte, organ piyasası üzerine İran dışında hiçbir ülkede organ satışı yapılmıyor. İnsanlığın belki de en tartışmalı konusu olarak, ilk bakışta “elbette yapılamamalı”, sonra biraz üzerine düşünüldüğünde “neden olmasın”, ardından da “olabilir” denilebiliyor. Burada, Dünya Sağlık Örgütü’nün fakir birey ve ülkelerin sömürüsüne yol açabileceği gerekçesiyle organ ticaretine karşı olmasının gerekçesi daha da anlam kazanıyor.


[1] “V.K.: Maddi sıkıntılardan dolayı karaciğer veya böbrek bağışı yapmak istiyorum lütfen ciddi olanlar yazsın hiç bir sağlık sorunum yoktur. •C.A.: Karaciğer bağışı yapılır. Sigara ve alkol kesinlikle kullanmamaktayım. Sağlık konusunda bir sorunum yoktur, lütfen ciddi olanlar dönüş sağlasınlar. Seyahat konusunda bir sorunum yoktur. •U.H.: Merhabalar A (+) tek böbrek bağışı yapmak istiyorum. Sağlık problemim yoktur. •A.Ş.: B(+) kan grubum. Böbreğimi paylaşmak istiyorum. Ciddi olan yazsın sadece lütfen. •B.B.: B (+) böbrek bağış yapabilirim. Pasaport var ilgilenen varsa özelden yazabilir. Yer sorun değil her yere gelirim. •Ç.C.: A (+) böbreğimi acil olarak satmak zorundayım. Kan grubu uyanlar lütfen dönüş yapsın. Allah arayanların da vermek isteyenlerin de yardımcısı olsun. Lütfen yönlendirebilecek olan varsa komisyonda veririm hiç önemli değil. •M.B.: Merhaba. 27 Yaşındayım. Alkolüm, sigaram yok. Herhangi bir sağlık problemim yok. Borçlarımdan dolayı böbreklerimden bir tanesini makul fiyata satmayı düşünüyorum. •K.K.: Ben böbreğimi satmak istiyorum. Bu kadar net yazıyorum çünkü 4 kızım var kiramı ödeyemiyorum, onlara bakamıyorum. Bu yüzden böyle bir karar verdim ve kararıma saygı duyulmasını istiyorum. Bir baba olarak kızlarım benden bir şey istediklerinde utanıyorum.” Kömüş, organlarını satmak için ilan veren iki kişiye ulaşıp bunu neden yaptıklarını soruyor. A.K. isimli kişi bunun sebebini şöyle açıklıyor: “Maddi açıdan zor durumdayım. Faturalarımı dahi ödeyemiyorum. Hiç başka çıkış yolum kalmadı. Son çare olarak bunu düşündüm.” C.K. ise şunları söylüyor: “Maddi imkânsızlıklar yüzünden buna mecbur kaldım. Çok fazla kredi borcum var. Çalışmak istiyorum, aylardır iş arıyorum ama bulamadım. Çok çaresiz durumdayım” (Kömüş, 2022).


Kaynaklar

Annas, G. J. (1984). "Life, liberty, and the pursuit of organ sales", The Hastings Center Report, 14(1), 22-23.

Danovitch, G. M., & Delmonico, F. L. (2008). "The prohibition of kidney sales and organ markets should remain", Current Opinion in Organ Transplantation, 13(4), 386. https://doi.org/10.1097/MOT.0b013e3283097476

Hippen, B. E. (2008). Organ Sales and Moral Travails: Lessons from the Living Kidney Vendor Program in Iran (SSRN Scholarly Paper Sy 1263380). https://papers.ssrn.com/abstract=1263380

Kömüş, M. (2022). "Sosyal medyada böbrek satıyorlar", BirGün, https://www.birgun.net/haber/sosyal-medyada-bobrek-satiyorlar-415200

Wilkinson, S., & Garrard, E. (1996). "Bodily integrity and the sale of human organs", Journal of Medical Ethics, 22(6), 334-339. https://doi.org/10.1136/jme.22.6.334