CHP Kurultayı’nın Ardından: Parti içi Klientelizm ve Demokratikleşme Sorunları (I)

CHP’nin 2023 seçimlerinde aldığı mağlubiyet bir taraftan muhalif kesimlerde derin bir hayal kırıklığı yaratırken diğer taraftan da CHP içindeki tartışmaları ve değişim isteğini daha fazla açığa çıkardı. Hemen seçim sonrası süreçte bu tartışmalar parti içinde Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel etrafında oluşan “değişimci” bir blok yarattı ve bu blok Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığına meydan okudu. Özgür Özel’in CHP’nin yeni genel başkanı seçilmesiyle CHP seçmenleri arasında genel seçimlerin yarattığı hayal kırıklığının bir nebze de olsa dağıldığını söylemek mümkün. Ne var ki kurultay sonuçlarının ilk turda birbirine çok yakın olması değişim isteğinin CHP delegelerinin hatırı sayılır bir kısmında karşılık bulmadığını da gösterdi. Diğer taraftan parti içinde “değişimci” olarak adlandırılan kesimlerin hem parti içi hem de partiler arası rekabet bakımından ne denli “yeni” bir anlayışı temsil ettikleri yönünde kuşkular da mevcut. Bu kısa yorumda CHP kurultayı vesilesiyle parti içi güç ilişkilerini de hesaba katacak şekilde Türkiye’nin partiler düzenine ilişkin büyük oranda aşağıdan bir bakışla iki düzeyli bir yapısal çözümleme geliştirmeye çalışacağım. Bu düzeylerden ilki CHP’nin içindeki iktidar ilişkilerini şekillendiren seçim mekanizmalarına dairken diğeri parti-seçmen bağlarının Türkiye’nin parti siyasetinde aldığı daha genel temel biçime ilişkin olacak.

CHP’de parti içi iktidar mücadeleleri: yerel “ekipler” arası rekabetin tayin ediciliği

Her ne kadar seçkinler düzeyinde medya aracılığıyla yurttaşlara ulaşan kamusal tartışma CHP’yi Türkiye’de merkez sağ iktidar partilerinin pragmatizmine ve kayırmacı pratiklerine karşı rasyonel “yüksek siyaset”in bir mevzisi olarak takdim etse de Türkiye’nin siyasal partiler düzenine aşağıdan ve yerel düzeyde baskın olan irili ufaklı operasyonlar açısından bakan pek çok araştırma CHP’yi yereldeki diğer iktidar partilerinden ayrıştırmanın çok da kolay olmadığını ortaya koymaktadır. Pek çok araştırmanın gösterdiği gibi uzun tarihi boyunca CHP yerel iktidarı elde bulundurduğu yerlerde geniş seçmen kesimleri ile klientelistik ilişkiler kurmaktan kaçınmamıştır.[1] CHP’nin seçmenlerle maddi değiş tokuşa dayanan bağlar inşa etmesi 1970’lere,[2] hatta bundan çok daha öncelere uzanmaktadır.[3] Bugün AKP iktidarı altında çok daha sistematik hale gelen klientelistik uygulamaların[4] başta CHP olmak üzere diğer partilerin de seçmenlerle kurdukları ilişkileri biçimlendirdiği ve programatik yönelimleri sınırlandırdığı gözlemlenebilmektedir.[5]

Geniş seçmen kesimleriyle kurulan bu tip ilişkilerin siyasal partilerin çeperlerinde gerçekleşen enformel pratikler olarak görülmesi de son derece sınırlı -hatta yanıltıcı- bir yorum olur. Aksine, seçmenlerle kurulan bağların niteliği, başta CHP olmak üzere, Türkiye’nin bütün partilerinin iç örgütlenmelerini ilgilendiren bir etki yaratmaktadır.[6] CHP’nin AKP’nin her bakımdan derinleştirdiği ve yaygınlaştırdığı “rekabetçi klientelizm”[7] ortamında kayda değer büyüklükte seçmen kesimleriyle kurduğu maddi değiş tokuşa dayalı ilişkilerin parti içi iktidar dağılımı ve mücadeleleri bakımından da tayin edici sonuçları mevcuttur. Bugün Türkiye’nin merkez partilerinde başta vekiller, belediye başkanları ve il ve ilçe yöneticileri olmak üzere parti seçkinleri tabakasının bir mensubu olmak aynı zamanda özellikle yerel düzeyde belirgin bir patronaj işlevi gören -çoğunlukla eşitler arasında birinci bir yerel liderin kontrolü altındaki- rakip oligarşik ağların bir parçası olmak manasına da gelmektedir.

Bu pratik gerçeklik CHP’nin karar verme biçimlerini, parti içi iktidar mücadelelerini ve aday ve yönetici seçim süreçlerini düzenleyen mekanizmalarla da örtüşmektedir. Partililerin popüler vokabülerinde “delege ağalığı” olarak adlandırılan delege sistemi mahalle ve ilçe düzeyinde en alt tabakalarda yer alan yerel “patronlar ve aracılar” arası rekabetten genel merkez düzeyine -ve dolayısıyla genel başkana- kadar uzanan birbirine eklemlenen rakip patronaj zincirleri olarak görülebilir. Özellikle CHP’nin güçlü olduğu ve yerel iktidarı ve kaynakları elinde tuttuğu bağlamlarda rakip yerel “ekipler” arası mücadelenin kayda değer sertliği CHP’de parti içi iktidar mücadelelerinin ve parti içi örgütlenme dinamiklerinin klientelistik pratiklerden ne denli yoğun bir şekilde etkilendiğini ortaya koymaktadır. Yerel iktidar kaynaklarının CHP’nin kontrolünde olduğu bağlamlarda -başta belediye başkanları olmak üzere- güçlü yerel seçkinler üye ve delege yapısını çeşitli klientelistik teşvikler ve sembolik pratiklerle (bu çoğu zaman bir tür yerel popülizm ve ulaşılabilirliktir) kontrol etmekte ustalaşmış siyaset pratisyenleridir. Başta aday ve yönetici seçimleri olmak üzere kritik kararların alınmasında mobilize olan üye ve delege tabakasının önemli bir kesiminin esasında tabandan başlayıp yukarı doğru gittikçe gücü artan -başta belediye başkanları olmak üzere- “yerel patronlar”ın “klientel”i olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.[8]

Yakın dönemde Kadıköy’de CHP’den belediye başkanlığı yapan ve çok uzun yıllarını CHP içinde geçirmiş bir sosyal demokrat olan Aykurt Nuhoğlu’nun belediye başkanlığı sonrası yayımladığı anı kitabında aktardığı gözlemler CHP içindeki iktidar ilişkilerini anlayabilmek bakımından son derece aydınlatıcıdır.[9] Nuhoğlu’nun anılarında da kullandığı ve parti vokabülerinde “yığma üye”[10] olarak adlandırılan ve partiye klientelistik bağlar ile bağlı üye yapısı zaman zaman ironik sonuçlara yol açabilmekte, mesela CHP bazı bölgelerde üye sayısının altında oy alabilmektedir.[11] Bu durum partinin aktif üyelerinin ve hatta delegelerinin bir kısmının CHP’nin ortalama seçmeninden ideolojik ve programatik bakımdan çok daha az partiye bağlı olması gibi paradoksal bir sonuca da yol açmaktadır.[12] Bu üye ve delege yapısının sonuçlarını Nuhoğlu anılarında derli toplu bir biçimde özetler:

Bütün bunlar yaşanırken dikkatimi çeken bir şey vardı, bu heyecanlı parti içi mücadeleye rağmen, mahallelerdeki üyelerin yarısı oy kullanmaya gelmiyordu. Çok geçmeden bunun sebebini anladım. Aslında iki tür üye vardı. Bir grup, kendiliğinden gelip partiye üye olanlardı. Genciyle yaşlısıyla iyi eğitim almış bir grup birikimini, donanımını partiye ve ülkeye aktarmak isteyen insanlardan oluşuyordu. Ama heyecanla, idealist düşüncelerle gelen bu gönüllü üyeler; çalışma ortamı açılmadığından, katılım süreçleri tıkandığından, üretken olamadıklarından kendilerini işe yaramaz hissedip hayal kırıklığıyla çekilip gidiyorlardı. Önlerindeki engel, güç toplamak isteyen çıkar gruplarının örgütlü olmalarıydı. İkinci grup, işte bu çıkar gruplarının ayarladığı, yığma üye diyebileceğimiz insanlardan oluşuyordu. Yığma üyelerin genel olarak siyasetle, siyasi süreçlere katılmakla pek ilgisi yoktu. Zaten kendi iradeleriyle de üye olmamışlardı, partide güçlenmek isteyen kesimlerin eşi, dostu, ahbabı oldukları için veya çıkar ilişkileri vaat ederek üye kaydettiği kişilerdi. Yukarıda anlattığım parti içindeki seçimlerde bu yığma üyeler kendilerini üye yapan kişi ya da grubun gösterdiği yönde oy kullanarak seçimlerde belirleyici oluyorlardı. Kaydettikleri yığma üyelerle, kelle sayısıyla mahalli düzeyde güç sahibi olmak isteyenlere delege ağası deniyordu. Delege ağaları genellikle parti yönetimiyle paralel hareket ediyordu. Çok geçmeden anladım ki, bu yapı ve işleyiş çıkmaz bir sokaktı.[13]

Sonuçta CHP’de kongre ve kurultay delegelerini ve dolayısıyla parti yöneticilerini ve adaylarını tayin eden -ve zaman zaman kendisini “parti içi demokrasi” olarak da takdim eden- düzenin insicamı düşük, ideolojik hatlardan daha çok yerel makam ve kaynaklar üzerinde rekabet eden rakip oligarşik kümelenmelere (“ekipler”) dayanan bir klientelistik işleyiş olduğu vurgulanmalıdır.[14] Bu düzenin sonuçlarından birisi -mevcut otoriterleşme eğilimleriyle de kaynaşarak[15]- partinin daha dinamik üyelerle yenilenmesinin engellenmesidir. Özellikle otoriterleşme şartları ve kurumlar üzerindeki sıkı AKP kontrolü altında CHP’nin -kamuda iş vb. gibi kaygıları olan- genç üye yazması çok zordur.[16] Ancak bu bakımdan sınırlayıcı etkiler daha az olsaydı bile bu noktaya kadar anlatılan parti içi statükonun yeni ve dinamik üyelere alan açacağını iddia edebilmek güçtür. Yereldeki bu klientelistik ve oligarşik düzenlemeler CHP’de programatik ve ideolojik üyeliği, Nuhoğlu’nun da işaret ettiği gibi, çeperlere ve pasif pozisyonlara iten bir etki göstermektedir.[17] Ayrıca CHP’de en alttan en üste kadar adaylık mücadeleleri yalnızca gedikli siyasetçilerin belirli bir ustalıkla icra edebileceği pek çok taktiksel hamlenin (“tavşan/formalite adaylar”, liste manipülasyonları vb.)[18] sahnelendiği bir dramaya dönüşerek de yenilenmeyi sınırlayıcı bir etki göstermektedir.[19] CHP içindeki bu klientelistik rekabetin önemli bir boyutu da partinin seçmen desteğinin çok sınırlı olduğu Doğu ve Güneydoğu örgütlerinin parti kurultaylarındaki orantısız temsilidir. Özellikle genel merkezin (ya da genel merkezle işbirliği içindeki belediye başkanlarının) yönlendirebileceği belediye kaynaklarının (iş, maddi destekler vb.) parti liderliğinin bu tipteki delege yapısının desteğini almak konusunda kullanılabileceğini düşünmeye sevk eden kanıtlar vardır.[20]

Ancak Aytuğ Şaşmaz’ın da kısa bir yorumda işaret ettiği gibi CHP’nin mevcut aday ve yönetici belirleme yöntemlerinin en önemli sonucu “en dar kazanan koalisyon”a dayanan CHP yerel örgütlenmelerinin düşük düzeydeki insicamı, yerel örgüt içi güven eksikliği ve bazı yerel bağlamlardaki apaçık parçalılığıdır.[21] Bu tip bir düzenleme içinde İmamoğlu ve Özel’in kazanmış olması seçmen kesimlerinde bir heyecan yaratacaktır kuşkusuz. Bu değişim Türkiye’de parti liderliği alanında hâkim olan genel şahısçıl (personalistic) yönelim karşısında kayda değer bir kurumsallığın göstergesi olması bakımından da takdire şayandır. Ancak bu mekanizmalar içinden yükselen figürler olarak İmamoğlu ve Özel’in bu noktaya kadar özetlenen yapısal düzenlemeyi değiştirmesi çok kolay olmayacaktır. Delege sisteminin kaldırılması durumunda dahi, Türkiye siyasetinin “uzun süreli”[22] ve yaygın otoriter dinamikleri altındaki yapısal bir özelliği olarak yerelde belirli figürleri ön plana çıkaran enformel oligarşik düzenlemelerin birden değişmesini beklemek gerçekçi olmaz.[23]

Bu durumun genel olarak son yirmi senedeki seçim sonuçlarını tayin ettiğini söylemek de abartı değildir. Zira muhalefet partileri için hukuki güvencelerin son derece zayıfladığı bir ortamda ve seçim siyasetinin kuralsız bir oyuna dönüştüğü otoriterleşme bağlamında savaşın stratejik mantığı ile seçimlerin stratejik mantığı yakınlaşır: Gücün yayılmasına karşı gücü yoğunlaştıran oyunu kazanmaktadır.[24] Bugün bu kuralsız oyunun[25] mantığını en geniş yerel ve ulusal koalisyonları kurarak daha iyi kavrayan tarafın AKP olduğu açıktır. Ancak bu noktada AKP’nin Türkiye siyasetinin klientelistik mantığından uzak olmadığını da tekrar not etmek isterim. Bilakis, AKP, başka çalışmalarda işaret ettiğim üzere, Türkiye’de siyaset sınıfının seçmenler ile kurduğu klientelistik ilişkileri mantıksal sonuçlarına taşıyıp mükemmelleştirerek ve bunları sistematik bir hale getirerek yazının ikinci kısmında kısaca değineceğim temsil ve demokrasi sorunlarını derinleştiren birincil aktördür.[26]


[1] C. Joppien, Municipal Politics in Turkey – Local Government and Party Organisation (Londra: Routledge, 2018); K. Kılıçdaroğlu, Gelişmekte Olan Ülkelerde Siyasi Partiler ve Parti Stratejileri, çev. K. Turanlı (Ankara: Tekin Yayınevi, 2019); H. Schüler, Türkiye’de Sosyal Demokrasi: Particilik, Hemşehrilik, Alevilik, çev. Y. Tonbul (İstanbul: İletişim, 1999).

[2] A. Güneş-Ayata, CHP: Örgüt ve İdeoloji, çev. B. Tarhan & N. Tarhan (İstanbul: Gündoğan Yayınları, 2010).

[3] H. Unbehaun, Türkiye Kırsalında Kliyentalizm ve Siyasal Katılım: Datça Örneği: 1923-1992, çev. M. Öztürk  (Ankara: Ütopya, 2005).

[4] AKP klientelizminin çok daha sıkı bir merkezî kontrol altında şekillenmiş sistematik yapısına ilişkin olarak bkz. Ceren Ark-Yıldırım, “Political parties and grassroots clientelist strategies in urban Turkey: One neighbourhood at a time”, South European Society and Politics, 22, no. 4 (2017): 473-490; Sabri Sayarı, “Interdisciplinary approaches to political clientelism and patronage in Turkey”, Turkish Studies, 15, no. 4 (2014): 655-670; K. Çınar, The Decline of Democracy in Turkey - A Comparative Study of Hegemonic Party Rule (Londra: Routledge, 2019); T. S. Baykan ve M. Somer, “Politics of notables versus national machine: social, political and state transformations, party organizations and clientelism during AKP governments”, European Journal of Turkish Studies, 34 (2022), https://journals.openedition.org/ejts/8111, erişim: 7.11.2023.

[5] Baykan ve Somer, “Politics of notables vs. national machine”.

[6] Bu noktaya CHP özelinde işaret eden bir çalışma için bkz. Kılıçdaroğlu, Siyasi Partiler ve Parti Stratejileri.

[7] Ellen Lust’tan ödünç aldığımız bu kavramı AKP döneminde yeni ve çok daha sistematik biçimler almış klientelistik uygulamaların yeni bir türdeki otoriterliğe nasıl yol açtığını tartıştığımız bir makalede yeniden yorumlayarak kullanıyoruz. Bu kısa yorumda da kavramı zikredilen makalede revize ettiğimiz biçimiyle kullanıyorum. Bkz. Baykan ve Somer, “Politics of notables vs. national machine”. Kavramın orijinal kullanımı için bkz. Ellen Lust, “Competitive clientelism in the Middle East”, Journal of Democracy, 20, no. 3 (2009): 122-135.

[8] Burada şüphesiz Türkiye’de parti içi örgütsel yaşamın, üye yapısının ve seçkin motivasyonlarının çok sinik bir betimlemesini amaçlamıyorum ve yalnızca bazı temel yönelimleri vurgulamaya çabalıyorum. Partilerin iç yaşamının ve üyelerinin motivasyonlarının bu bakımlardan yapılan genellemelerden her zaman daha karmaşık bir mahiyet arz ettiğini not etmek isterim. Ayrıca klientelistik ilişkilerin bazı sembolik ve duygusal boyutlar içerdiği de açıktır. Klientelin desteği kimi zaman, özellikle klientelizmin uzun sürelere yayılan daha ilişkisel biçimlerinde, kısa vadeli maddi kazanımlardan başka yıllara yayılan bir kişisel “hukuk” ve “sadakat” de ayakta tutmaktadır. Arjantin örneğinde bu eğilime işaret eden bir çalışma için bkz. J. Auyero, Poor People’s Politics (Durham, NC, ve Londra: Duke University Press, 2001). Ayrıca bkz. T. Hilgers (der.), Clientelism in Everyday Latin American Politics (New York: Palgrave, 2012); M. Garrido, “Why the poor support populism: the politics of sincerity in Metro Manila,” American Journal of Sociology, 123, no. 3 (2017): 647-685.

[9] Aykurt Nuhoğlu, Çatlağın Arkası (İstanbul: Yazılama Yayınevi, 2023).

[10] Parti siyasetine ilişkin popüler vokabülerde kullanılan “yığma üye” ifadesinin yalnızca çok kısa bir süreçte belirli bir yerel seçkinin yerel örgütü kendini destekleyen üyeler ile doldurması ve makama seçilmesi olarak yorumlanması yanıltıcı olur. Son birkaç on yıldır ortaya çıkan üyelik konusundaki hukuki ve teknik değişimler bu tip kapsamlı ve ani müdahaleleri engellemektedir. Bu yönde Kırklareli özelinde bir tartışma için bkz. Osman Kocaaga, “Siyasal Vekâlet Eylemi Üzerinden Tahakküm İlişkilerini Düşünmek: Cumhuriyet Halk Partisi’nde Aday Belirleme Süreçleri” (Doktora Tezi, Galatasaray Üniversitesi, 2019). Bu dinamik, ideolojik-programatik gerekçelerle bireysel üyelikten daha çok uzun yıllara yayılan ve emek yoğun bir süreç içinde klientelistik ve sembolik pratikler ile yerel seçkinlerin sadık ve destekleyici bir üye tabanını yaratması olarak da anlaşılabilir. Nuhoğlu’nun anılarında “yığma üyelik” kavramı ile kastettiği daha çok budur. Ancak yerel iktidar kaynaklarının daha büyük olduğu büyük kentlerde -ve özellikle bu kentlerin hemşerilik vb. gibi birincil ilişkiler ile karışmış patronaj uygulamalarının yaygın olduğu yoksul ve kalabalık çeperlerinde- üyelik ve delege yapısının kontrolünün daha dramatik biçimler alabileceğini düşünmek makuldür. Üyelik ile ilgili bu tip dinamikler hem daha pozitivistik araştırma stratejileri ile hem de etnografik duyarlılığa sahip araştırmalar ile Türkiye’nin parti siyaseti bakımından daha kapsamlı veriler ile ortaya koyulmaya muhtaç hususlardır. Yalnızca genel bir gözlem olarak: Batı demokrasilerinde parti üyeliğinde yaşanan gerileme ile tezat oluşturacak şekilde Türkiye’nin merkez partilerinin milyonları aşan üyeye sahip olması bu üyelerin hatırı sayılır bir kısmının maddi teşviklerle partilere bağlandığı konusunda bir kanıt olarak değerlendirilmelidir. Batı demokrasilerinde üyeliğin gerilemesi için bkz. I. Van Biezen, P. Mair ve T. Poguntke, “Going, going,... gone? The decline of party membership in contemporary Europe”, European Journal of Political Research, 51, no. 1 (2012): 24-56.

[11] Bu tip bir örnek için bkz. https://m.haberturk.com/gundem/haber-amp/947739-chpde-zugurt-aga-operasyonu, erişim: 5.11.2023.

[12] Kılıçdaroğlu, Siyasi Partiler ve Parti Stratejileri.

[13] Alıntı imla ve noktalamaya müdahale edilmeden Nuhoğlu’nun kitabından doğrudan aktarılmıştır. Nuhoğlu, Çatlağın Arkası, s. 17-18. Seçmen kesimleri ile klientelistik ilişkiler geliştirmekte gönülsüz davranan Nuhoğlu’nun yalnızca bir dönem belediye başkanlığı yapabilmesi kayda değerdir: “Partinin yerel yönetimlerle ilgili bakışı, parti programında olmasına rağmen fiiliyatta farklı çalışıyordu. Parti yerel yönetimleri kısa vadeli ve genel seçimlere endeksli düşünüyordu. Yerelin gücünden faydalanarak yardımlar, istihdam vs. için kaynak oluşturmak hedef haline getirilmişti. Genel merkez, halka sürekli bir şeyler vermenin yerelde propagandasını yapmaya çalışıyordu. Bir şeyler vermek üzerine oluşturulan propagandanın uzun vadede karşılığı yoktur. Parti, AKP’nin yıllardır yaptığı yardım kolisi politikasının devamı görüntüsü veriyordu. AKP’nin verdiklerinden fazlasını vererek öne geçmeye çalışıyordu. AKP’nin yerleşikleştirdiği kötü alışkanlıklar her tarafı kirletmişti. Aşırı istihdam, imar yolsuzlukları, kamu arazilerinin satılması, iş çevrelerine şirin görünmek normal karşılanmaya başlamıştı. Düzenlemelere aykırı olan taleplere karşı çıkmamızı, iş yapma niyetimiz olmadığına yordular ve bu yorumu yaymaya başladılar” (Çatlağın Arkası, s. 60-61).

[14] CHP içindeki yaygın oligarşik yönelimlere işaret eden bir çalışma için bkz. P. Ayan-Musil, Authoritarian Party Structures and Democratic Political Setting in Turkey (New York: Palgrave MacMillan, 2011). Bu klientelistik ve oligarşik işleyişi uzun yıllar CHP’de siyaset yaptıktan sonra partiden ayrılan bir gazeteci olan Engin Balım’ın canlı ve somut bir şekilde aktardığı bir YouTube yayını için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=XB22HY9pczw&ab_channel=Veryans%C4%B1nTv, erişim: 6.11.2023. Bu programda yapılan yorumların ve teşhislerin programı yapan gazetecilerin mevcut politik yönelimleri çerçevesinde ele alınması gerektiği ve aktarılan bazı detayların teyit edilmeye ihtiyaç duyduğu açıktır. Ancak programda üzerinde durulan pek çok genel dinamiğin CHP’nin parti içi siyasetine dair literatürün sunduğu mevcut bilgilerle örtüştüğünü not etmek isterim.

[15] B. Esen, Ş. Gümüşçü ve H. Yavuzyılmaz, Türkiye’nin Yeni Rejimi: Rekabetçi Otoriterlik (İstanbul: İletişim, 2023).

[16] Bu kendi saha araştırmamızda bizzat gözlemlediğimiz bir durumdur. Bu araştırmanın ilk sonuçları için bkz. Baykan ve Somer, “Politics of notables vs. national machine”.

[17] Bu kurultayda ideolojik yönelimleri daha belirgin genel başkan adayları olan İlhan Cihaner ve Örsan Öymen’in çok sınırlı bir destek alabilmesinin bu yorumun genelinde tartışılan klientelistik ve oligarşik düzenlemelerden bağımsız görülmesi zordur.

[18] Bu tip taktiksel manevralar etrafında sürükleyici bir yerel parti içi siyaset hikâyesi (temel olarak egosuna yenilen bir “tavşan/formalite aday” hikâyesi) anlatan bir roman için bkz. Koray Işık, Abidin: Bir Siyasi Parti Hikâyesi ve Başka Bazı Şeyler (İstanbul: Notabene Yayınları, 2021).

[19] Şüphesiz parti siyasetinin bu taktiksel yönü hiç de önemsiz ve renksiz değildir. Türkiye’nin parti siyasetindeki “herestetik” uygulamaların bir envanterinin çıkarılması görevi siyaset bilimcilerin, antropologlar ve sosyologların önünde durmaktadır. 

[20] https://www.yenisafak.com/gundem/chpde-delegeye-vaat-yagmuru-4562516, erişim: 6.11.2023.

[21] https://medyascope.tv/2023/07/02/aytug-sasmaz-yazdi-kilicdaroglunun-liderligi-chp-orgutunde-donusumu-nasil-etkiledi/, erişim: 7.11.2023.

[22] T. S. Baykan, “Türkiye’de otoriterliğin ‘uzun süre’si üzerine: çifte vesayet sistemi, siyasal partiler düzeni, popülizm ve klientelistik parti-seçmen bağları”, Toplum ve Bilim, 158 (2021): 27-52.

[23] Önseçimin partinin belirlediği vekiller bakımından büyük bir değişiklik yaratmadığına ilişkin bir sav için bkz. Kocaaga, Cumhuriyet Halk Partisi’nde Aday Belirleme Süreçleri.

[24] B.H. Liddell Hart, Strategy (New York: Meridian, 1991).

[25] T.S. Baykan, “Kumarbaz bir melez rejime çıkan yollar”, Ayrıntı, 31 (2019): 14-23.

[26] Baykan, “Otoriterliğin ‘uzun süresi’”; Baykan ve Somer, “Politics of notables vs. national machine”.