Z Kuşağı ve 2030'lar Türkiye’sinin Ayak Sesleri

“Z” denen kuşağın bir mensubu olarak çok uzun süredir bu kuşağın siyasi tercihlerine aşina olduğumu belirtmem gerekir. Son zamanlarda, birden fazla sebebin ortak katalizörlüğüyle yükselişte olan "Yeni (Seküler) Milliyetçilik", herkesin malumu oldu. Peki biraz daha özele indiğimizde vaziyet neyden gelip neye evriliyor?

Din idraki

Yeni milliyetçilerin en temel fikrî altyapısı, negatif kimliklenmenin oluşturduğu köklerden ibarettir. Bunun birinci ayağı, birlikte serpildikleri AKP iktidarı ile özdeşleştirdikleri İslâm'dır. İslâm, Z kuşağı milliyetçilerinin nazarında "zecrî otoritenin" ete kemiğe bürünmüş halidir denilebilir. Tabii bunun siyasi iktidar, sokak ve ailenin koalisyonuyla teşekkül etmiş bir düşman olduğunu unutmamak gerekir. Normal şartlar altında tolere edilebilir aile baskısı, kuşak farkının da yarattığı kültürel mesafelenme ile siyasi iktidarla özdeşleştirilmiş ve grubun kitlesel radikalizasyonuna meşruiyet alanı açmıştır.

Ancak şahsi gözlemlerime binaen söylemem gerekir ki kitlenin ailesel öncülleri sebebiyle daha önceden İslâm ile haşır neşir kılınmış üyeleri arasında, açık İslâm karşıtlığının MHP çizgisinde İslâmiyet anlayışı ile değişmeye başladığı bir gerçektir (bkz. Yavuz Ağıralioğlu’nun 2023 seçimlerindeki tavrı ve kitlesel karşılığı). Bunun birkaç sebebi olabilir. İlki, grubun üyelerinin ergenlikten ve erken yetişkinlikten yetişkinliğe geçiyor ve köşeli kimliklerini kaybediyor olmalarıdır. İkinci sebep ise kitlenin Alt-Right odaklı fikirleri ithal ettikleri yerin ABD olmasıdır.

Bilindiği üzere Amerikan Alt-Right kitlesi, bu konuda heterojendir. Bir kısım ateist ırkçı iken diğer kesim dindar ırkçıdır. Dindar ırkçılar, dini kesinlikle önceki kuşaklar gibi yaşamazlar. Bu, organik olmayan, reaksiyoner bir eylemdir ve ortodoks dinî yapıyı reddederler (örneğin Papa karşıtlığı). Türkiye'de de, kitlenin İslâm'a yakınlaşan grubu neredeyse aynı durumdadır. Fakat İslâm, ithal edilen malın orijinaline uygun olmadığından bu grubun üyeleri arasında egodistonik ideolojik hissiyat yaygındır. Bunun sebebi, ithal edilen Alt-Right odaklı fikirlerin, Kültürel Hıristiyan kökten beslenmesi ve İslâmofobi ihtiva etmesidir. Grup, bu sorunu Osmanlı tarihine ve daha geç dönemde de İttihatçılığa sığınarak çözmektedir.

Ayrıca Amerikan kamuoyunda, post-sekülerizmin bir eseri olarak neo-pagan inançlar yaygınlık kazanmıştır. Türkiye'de de, bunun hem yükselen ırkçı prensiplere, hem de ithal edilen malın orijinaline cuk oturan bir karşılığı vardır: Tengricilik. Bu trend, kitlenin daha genç üyeleri arasında yaygın olmasına karşın nadiren daha yüksek yaş gruplarında da gözlemlenebilir. Son yıllarda yükselen yaş ortalaması ile çaptan düşmeye başlamıştır.

İlk bakışta bunlar göze çarpsa da bu konuda kitlesel olarak benimsendiği söylenebilecek birçok fırka oluşmuştur. Çoğunu ailesel öncüller besler. Örneğin Alevi bir aileden gelen milliyetçi genç, sosyal medyada "Safevicilik" yapabilir. Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir fakat ana hatlarıyla tasvir ettiğimizi söyleyebiliriz.

Irkî idrak

Irkî idrak, Z kuşağı milliyetçilerinin tebarüzünde büyük pay sahibidir. Irkçı diskur, kaybettiği savaşın ardından uykuya daldıktan sonra 2000'li yıllardan itibaren devamlı olarak daha fazla ses çıkarmaya başladı. Elbette bunun sebebi, internetin bahşettiği anonimitedir. Ancak bu durumda iktisadi küreselleşmenin ve kitlesel göçlerin de reaksiyoner bir ses yaratmak hususunda payı büyüktür. Birbirine karışmakta olan toplumun karın ağrıları, bugünün internetinde sarihan görülebilir haldedir. Bunun Z kuşağındaki tezahürü Cumhuriyet tarihinde hasıraltı edilmiş azınlık korkularının solunması ve mülteci göçüyle yüzüstüne çıkmasıdır. Geçmişin çoktan kabul edilmiş empirik doğrularına tepkiler, Hüseyin Nihal Atsız'ın 2010'lu yılların ortalarından itibaren ciddiye alınan bir figür olarak benimsenmesi ve ırkçılığın açık meşruiyetine sığınılması seviyesindedir. Kitle, 1944-1945 Irkçılık-Turancılık Davası’nı sahiplenir. Öyle ki sıkı bir “tabutluklar” edebiyatı da yaygınlık kazanmıştır. Bununla birlikte Z kuşağı milliyetçilerin önemli bir kısmı, yeteri kadar sıkıştırıldığında zaten ırkçı olduğunu söyler ve bundan gurur duyduğunu ifade eder. Ancak bunu, Cumhuriyet tarihinde aşina olduğumuz üzere "gerçek ırkçılıktan soyutlamak" suretiyle yapar. Yapılan bu eylem, ırkçılığın, bir "ırkçı" gibi ten rengine binaen yapılmadığını, aksine kültürel bir ön alma olduğunu ispattan ibarettir. Yani Kürtler, Araplar ve sair milletler aslında kültürleri ile defedilir. Bu, samimi olmayan argümanın mecburen kendisiyle beraber getirdiği "iyi Kürtler ve Araplar" da kitlenin nazarında asla en üst kasta yükselemezler. Ancak gayri Türk unsurlardan genel olarak Türkiye Cumhuriyeti'nin ulus-devletliğiyle barışık olmaları ve Türklük Sözleşmesi'ne (bkz. Barış Ünlü) sadık kalmaları beklenir. Velhasıl-ı kelam, mozaiğin mermer olduğunu kabul edenler huzuru hak etmektedir. Bunun yanında kitlede "Turan" fikri etrafında çevrelenmiş Pan-Türkist fikirler çok yaygındır.

Z kuşağı milliyetçilerinin ırkî fikriyata ne derece istinat ettiğine müdrik olabilmek için yine 2010'lu yılların ortalarından sonra tüm dünyada yükselişe geçen DNA testi furyasını incelemek gerekir. Furyanın Türkiye ayağı, özellikle Facebook grupları çevresinde kümelenmiş haldedir. Bu gruplarda bulunanlar bilir ki, test sonucunda "Asyatik unsurlar" fazla çıkan tebrik edilir, kutlanır. İncelendiği zaman bu gruplarda en çok beğeniyi alan gönderiler her zaman "Gerçek Türk" ideasına en yakınsayan kişilerin sonuçlarıdır. Gruplarda ezkaza gayri Türk olduğunu ifade edip sonucunu paylaşan olursa "kahkaha" emojisi atılır. Türk olduğunu söyleyip test sonucunda Asyatik unsur az çıkan olursa yorumlarda yazık olduğu, atalarının yanlış yaptığı vurgulanır. "En Türk" sonucun sahibi olmak, neredeyse gruptaki herkesin hayalidir. Bu gruplardaki gençlerin profil fotoğraflarında milliyetçi semboller sıkça görülür (örneğin Göktürk bayrağı, bozkurt fotoğrafı, Timur tasviri, eski bir Türk askeri tasviri, Orta Asya’dan bozkır fotoğrafı).

İşin sosyal medya ayağını incelediğimize göre kitlenin kendini ifade ve tahkir tarzlarına değinmek gerekir. Bu tip gençler arasında gerek direkt olarak belirtilmesi yeterince komik veyahut tahkir edici gelmediğinden, gerek sosyal medya mecralarının kısıtlamalarından dolayı bir ırkçı argo da gelişmiştir. Buna örnek olarak (tahkir edilecek milletin) ismini kasten eksik yazmak, dilinin fonetiğine benzetilerek bir hayvan isminin kullanılması (bu milletten insanların bu hayvanla ilişkiye girdiğini ima ediyor) verilebilir. Bunun yanında kitle, farklı tahkir söylemleri de geliştirmiştir. Bunlara örnek olarak ise (tahkir edilecek milletin) ailevi yapısı, erkeklerinin cinsel yönelimi, klişeleşmiş isimleri ile dalga geçmek verilebilir.

Bu kitle içerisinde ırkçılık öylesine ciddi bir seviyededir ki, 12 Eylül sonrası özellikle bir milletten insanlara muamelesi ile meşhur olmuş bir subayın yerilmesi için çekilmiş bir filmden işkence sahneleri ve subayı canlandıran aktörün fotoğrafları filmin çekilme gayesine mugayir bir gururla paylaşılmaktadır. Ayrıca kitle içerisinde 90'lardaki faili meçhuller övülmekte ve "Beyaz Toroslar" olumlanmaktadır. Öyle ki, 15-25 yaş gençler arasında profil fotoğrafı olarak 90'larda Güneydoğu'da yaptıklarıyla nam salmış "derin devlet figürleri" trend halindedir

Bilindiği üzere geçtiğimiz aylarda yaşanan bir olayda kendisinden yaşça büyük bir adamı yumruklayarak ihkak-ı haka teşebbüs etmiş bir genç hem kitlenin büyük desteğini görmüş, hem de takdis edilmiştir denilebilir (burada şu notu düşmem gerekir ki bu gencin yalnız bu kitleden değil, tüm kamuoyundan aldığı destek müthiş bir akıl tutulmasının eseridir. Elbette bu desteğin iktidara reaksiyondan ileri geldiğini söyleyebiliriz ancak yine de "açık" bir suçun bu denli meşrulaştırılması not edilmeye değerdir).

Siyasi idrak

Kitle, azımsanmayacak ölçüde Kemalist’tir. 1930’ların totaliter dünyasının Türkiye yansımaları eleştirilmez. Hepsi doğru ve akıllıca hamleler olarak görülür. Vicdanen kabulü mümkün olmayan hadiseler ise “zamanın şartları ve pragmatizm” ile korunur. Z kuşağı milliyetçilerinin en göze çarpan özelliklerinden birisi de militarist olmalarıdır. Bu militarizm damarını besleyen en temel kulvar, AKP iktidarını deviren asker ideasıdır. Bu sebeple askerî müdahaleler, ekseriyetle kitleden onay görür. Militarist hissiyatın en göze çarpan tesir noktası ise 27 Mayıs, 28 Şubat ve sair askerî müdahale ve tehdidi konu alan hazırlanmış müzikli videolardır/editlerdir. Tüm bunların altında yatan siyasi altyapının bir parçası da 2014-2015’ten sonra nesil arasında popüler olmuş İttihatçılık furyasıdır (özellikle Enver ve Talat büyük teveccüh görür). Gözlemlerimde en ilginç bulduğum noktalardan birisi ise gençlerin idealize ettikleri asker figürünün gerçeklikten müthiş derecede kopuk olmasıdır. Kitle, askerî müdahaleleri sıkı sıkıya desteklemekte ve Türkiye'nin yayılmacı politikasını eleştirmemektedir. Kitlenin entelektüeliteye mail kısmında milliyetçiliğin sübjektivizmine sığınma durumu yaygındır. Almanya'daki Türklere, veyahut Çin'deki Uygurlara yapıldığında çok fazla tepki gösterilecek eylemler (örneğin Türk-Alman üst kimlikleri çelişkisi), ülke içi ve dışındaki unsurlara uygulanmalıdır çünkü milliyetçilik sübjektif bir mefhumdur. Öyle ki, muhtemel bir Kürt tehciri veyahut Kürt nüfus artışının durdurulması, kitle içerisinde çokça tartışılmaktadır.

Kitle, yine 2010'lu yılların ikinci yarısında etkin olmuş liberalizm furyasının izlerini taşımaktadır ancak liberal ekonomiye hâkim olduğu söylenemez. Liberal ekonominin kolonları olan basın özgürlüğü, hür kamuoyu ve hukuki istikrar mesele vatan ise birer teferruattan ibaret hale gelir. Neredeyse tüm sol ekonomik görüşler alay konusudur. Siyasetin sosyal kanadında ise mevcut statükoyu sarsan her düşünce reddedilir. LGBT karşıtlığı, direkt olarak hissedilip gösterilmese de kitlenin makbul vatandaş tasviri "helat" (heteroseksüel+laik+türk [bkz. lâhasümüt]) şeklindedir.

Güncel siyasi pozisyon

Z kuşağı milliyetçileri, 2017’den itibaren çoğunlukla İYİ Parti etrafında toplandılar. 2018 Haziran seçimleri, her ne kadar kitle için yenilgi anlamına geliyor idiyse de İYİ Parti’nin girdiği ilk seçimde neredeyse barajı geçmesi büyük bir başarı olarak görüldü. Akabinde gerçekleşen yerel seçimlerde muhalefetin elde ettiği başarı, fazlaca olumlu karşılandı. Ancak gençler ve CHP arasındaki mesafe devamlı olarak korundu. CHP’nin Kürt siyasi hareketi ile olan ilişkisini kesmesi, özüne dönmesi gerektiği vurgulandı. Şunu söylemek gerekir ki, Z kuşağı milliyetçileri, hem iktidarın yarattığı reaksiyona binaen, hem de Yeni Milliyetçiliğin prensipleri gereği kendileri için en uygun siyasi hareketi “Kemalist CHP” olarak görürler. Buna kendi aralarında “Beton Kemalizm” de diyorlar.

2023 seçimleri, kitlenin kendisini asıl ve açıkça gösterdiği siyasi olay oldu. Seçim öncesinde tartışılan adaylık mevzuu, kitleyi anlamak için çok mühim bir tefriki teşhis noktasıdır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına yapılan eleştirilerin birden fazla kesimden gelmesi, Z kuşağı milliyetçilerinin gösterdiği tavrın gözden kaçmasına sebep olmuştur. Eleştirilerin bir noktada “Dersimli Kemal’e” evrilmesi veyahut Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı evlilik üzerinden etnik nefret söylemi geliştirilmesi dikkate değer hususlardır.

Elbette Kemal Kılıçdaroğlu’nun diğer potansiyel adaylara nazaran dezavantajlı, “underdog” bir aday olarak görülmesi, daha önemlisi ideolojik konumlanmasının beğenilmemesi ve daha da önemlisi kendi adaylığını dayattığının düşünülmesi,  bu söylemlerin geliştirilmesi sürecinde çok daha önemli etkenlerdir. Ancak basit bir gözlem ile bahsettiğim tarzdaki söylemlerin adaylık mevzuundan önce de kullanılmakta olduğu görülebilir. Meral Akşener’in 3 Mart çıkışı da kitlenin neredeyse firesiz desteğini almıştır. Bu, sonradan toparlanmaya çalışılsa dahi birçok gencin Kılıçdaroğlu’ndan kopuşu olmuştur denilebilir.

Kitle, her şeye rağmen seçim atmosferi içerisinde Erdoğan karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’nu ehven-i şer olarak gördü. Ayrıca Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçim öncesindeki “Türkçüvari” açıklama ve vaatleri kitleden destek gördü. Ancak Sinan Oğan’ın, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanında fazla makbul kalan bir aday olması kitlenin nazarında ilk turda siyasi kuvvet süksesini, ikinci turda ise güçlü bir pazarlıkla “cehennemin kapılarını kapatmak” planını devreye sokmuştur denilebilir.

Seçim sonuçlarının beklenenden fazlaca olumsuz olmasının kitleye verdiği “biz demiştik” haklılığı ile Sinan Oğan’ın iktidar saflarına meylinin hayal kırıklığı birbirini sönümlerken gençler için tek teselli, Zafer Partisi’nin yükselişi oldu.

Şimdilik İYİ Parti safları terk edilmiş gözükmektedir. Bunun bir sebebi de kitlenin, partinin siyasi kadrosu ile tabanı arasındaki çarpıklığı fark etmesinin yanında, sonu gelmeyen istifalarla İYİ Parti’nin iyice güçten düştüğünün aşikâr olmasıdır.

Gelecek nasıl olacak?

Bahsettiklerim, okuyanları şaşırtabilir ve hayal kırıklığına uğratabilir ancak mevzubahis kitlenin toplam Z kuşağı içerisindeki potansiyelinin %20'den daha az olduğunu sanmıyorum. Bunu yazma sebebim, Z kuşağından olmayan insanlara içlerinde olmadığı bir dünyayı tanıtmak arzusundan ve 2023 seçimlerinde zuhur etmiş, ilgi çeken milliyetçi sonucun aslında potansiyelinin ne kadar altında kaldığını göstermekten ibaret.

2030'lar Türkiye’si, 2016'da başlayan milli güvenlik devleti inşasının meyvelerini verecek vakt-i merhuna rastlayacağımız Türkiye olabilir. Aşırı radikalize ve polarize kitleler arasında yaşanacak sosyal patlamalara şahit olabiliriz. Türkiye’nin bir türlü aşamadığı “devlet bekası” söylemi, muhtemelen yaşamaya devam edecektir. Eğer AKP parçalı değil de ciddi ve sert bir siyasi kırılma ile iktidardan düşecek olursa, 80 sonrası siyasi popülizmine benzer bir şovenist popülizm serüveni yaşanabileceği görülüyor.