Bu metin, farklı dönemlerden düşünürlerin, bugünün politik tercihlerine, kurumsal dilin kullanımına ve suç ortaklığının aldığı biçimlere dair nasıl konuşabileceklerini hayal eden felsefi bir kurgu diyalogdur.
Yer: Sisli bir kütüphane. Duvarlar ciltlerle örülü, hava kurşuni. Masanın üstünde bir gaz lambası, titrek ışığıyla gölgeleri büyütüyor. Sandalyeler boş değil artık—her biri bir düşüncenin ağırlığını taşıyor.
(Sessizlik. Sonra, bir sayfanın çevrilişi. Gölgelerden keskin bir öksürük yükselir—bir resmi evrak kadar kuru. Kafka konuşur ilk.)
FRANZ KAFKA: (dosya kâğıtlarını düzeltirken, sesi bir bıçak sırtı)
"Bürokrasi insanı yutmaz, sindirir. Öyle yavaştır ki, çığlık atacak haliniz kalmaz. Bir gün bakarsınız, kendi celladınıza 'efendim' diye eğiliyorsunuz—ve bu sizi şaşırtmaz bile."
HANNAH ARENDT: (kaşlarını çatar, parmağıyla sertçe masaya vurur, sesi yükselir)
"Yanılıyorsun, Franz. İnsanlar sadece korkudan boyun eğmez. Bazen görev duygusuyla, bazen terfi ihtimaliyle, bazen de sadece 'normal' kalmak için eğilirler.
Totalitarizm, celladı 'komşu'ya dönüştürür. Auschwitz’i işletenler sadece SS subayları değildi — evine ekmek götürmeye çalışan memurlar, çocuklarını okula bırakıp dönen muhasebecilerdi.
Kötülük bağırmaz. Üniforma giymez.
Kimi zaman bir form imzalayan eldir...
Ve en tehlikelisi de budur: İnsan, yaptığı şeyin anlamını düşünmeyi bıraktığında, kötülük sıradanlaşır.
Protokole uymak, bazen tüm ahlaki çöküşün adı olur."
ALBERT CAMUS: (şöminedeki alevlere bakarak, bir taşı avuçlarında yuvarlar gibi)
"Absürt olan, teslimiyet değil — direnmek için daha çok sebep vermesidir. Sisifos’un taşı yokuştan aşağı yuvarlanırken gülümsemesi bundandı: ‘Ben seçtim’ diyebilmek."
ANTONIO GRAMSCI: (gözlüğünü siler, öne eğilir)
"Peki hangi silahla? İktidarın en keskin kılıcı polis değil — okul müfredatıdır, gazetenin manşetidir. Hepsi aynı duvarın tuğlaları. Değişim, önce düşüncede başlamazsa, meydanda dağılır; slogan olur, sonra susar."
GEORGE ORWELL: (yumruğunu masaya vurur, çay bardağı sıçrar)
"Antonio, senin o 'hegemonya' dediğin hâlâ fazla steril! Ben İspanya’da gördüm—dil bir kez çalındı mı, hakikat artık kimsenin malı değildir. 'Asimetrik güç' diyorlar, çünkü her türlü ilkesizliğe kılıf gerekir.
Ve en trajik olanı da şu: Bu dili artık sadece iktidar kullanmıyor. Muhalefet de aynı kelimelere tutunuyor, aynı örtüyü paylaşıyor. Gerçeği örten dili ödünç alıp, sonra adına 'sorumlu siyaseti' diyorlar...
Oysa bilirsin Antonio, hegemonya tam da budur — iktidarın dilini muhalefetin ağzına yerleştirmektir. Böylece artık sadece neye karşı çıktığını değil, nasıl konuşacağını da sana onlar dikte eder."
(Simone de Beauvoir gölgelerden çıkar, sigarasının dumanıyla kelimeleri sarar.)
SIMONE DE BEAUVOIR: (sert bir gülümsemeyle)
"Geç katıldım tartışmaya — zira hangi tarafın gerçek, hangisinin pantomim olduğunu anlamaya çalışıyordum. Muhalefet genellikle kendi cenazesine yetişir. Bazen de... kendi cenazesini kaldırırken bulur kendini."
GRAMSCI (hafif alaycı): "Merkez çürürken, çevrede yeni olan doğar derler… Ama bugün, yargı da muhalefet de dua eder hale gelmişse, bu artık çürümenin estetikle örtülmüş halidir.
Haklısın George, öyle bir çağ bu ki, Joseph K. bugün mahkeme salonuna girse, ‘amin’ derdi."
ORWELL: (dişlerini sıkar) "Evet Simone! Kelime düşünce, bedenin düşmesi sadece zaman meselesi.”
BEAUVOIR: (silah gibi uzatılmış parmağıyla) "Sizin 'protokol' dediğiniz, bir çocuğun başına örtülen o örtüdür. 'Sorumluluk' diye önünüze koyduklarıysa, kendi mahkûmiyet kararınız."
(Camus taşı masaya bırakır. Tok bir ses.)
CAMUS: "Trajedi, direnişin iktidara benzemesidir. Kaç devrimci, 'başka çaremiz yoktu' diyerek ilkelerini gömdü? Taşı yuvarlamak değil mesele — o taşı yuvarlarken kime dönüştüğün."
ARENDT: (sessiz, sonra yavaşça) "Belki de soruyu yanlış soruyoruz. 'Ne yapmalı?' değil—'Kimin adına?'"
(Kafka, elindeki hayali belgeyi katlar. Sert bir mühür sesi.)
KAFKA: "Karar aynı: 'İmzala, kapı açık kalsın.'...Oysa hepimiz biliyoruz — bu bir rüşvet. Ve hepimiz ayak izleriyiz."
ORWELL: (acıyla güler) "Modern tahakkümün sırrı: Artık dili çalıyorlar. Ve sen, kelimelerin anlamini kaybetttigini bile fark etmiyorsun."
(Lambanın ışığı söner. Son sözü sis yutar.)
***
SON NOT
Sartre haklıydı, belki de: 'Seçim yapmamak, seçimdir.' Bu odadaki her gölge, bir tercihin yankısı. Sartre, bütün istediğim biraz kesinlikti, diyordu — ama kesinlik yoktu. Adına 'sorumlu siyaset' dedikleri, sadece iyi paketlenmiş bir boşluktu.
Boş küme artık pasif bir sembol değil — aktif bir tehdit.