Pek Çok Olay Sırf Biz Önceden Haberini Yaptığımız İçin Gerçekleşmiştir...

Fena halde yeri geldi, izninizle yıllar önce yazdığım bir yazının birkaç paragrafını aktararak başlayacağım:

“Orhan Pamuk'un Kar romanının kahramanı Ka, ‘Cumhuriyet gazetesi adına belediye seçimlerini izlemek üzere’ Kars şehrine gelmiştir. İlk gün, Serhat Şehir Gazetesi'ni ziyaret eder. Gazetenin sahibi, erkenden basılan ve dağıtılmayı bekleyen ertesi günün gazetelerinden birini Ka'ya uzatır. Ka, birinci sayfanın en önemli haberinde kendi adını da seçer. Haberde, ‘Halkçı, Atatürkçü ve aydınlanmacı piyesleriyle, bütün Türkiye'de tanınan Sunay Zaim Tiyatro Kumpanyası’nın ‘dün gece’ gerçekleştirdiği gösterinin büyük bir ilgiyle karşılandığı yazılmakta, gösteride Ka'nın da, yazdığı son şiir olan ‘Kar’ı bizzat okuduğu belirtilmektedir. Ka, habere itiraz eder: 'Kar adlı bir şiirim yok, akşam da tiyatroya gitmeyeceğim. Haberiniz yanlış çıkacak.’

“Gazete sahibi hiç telaşlanmaz, şöyle der Ka'ya: ‘O kadar emin olmayın. Daha olaylar gerçekleşmeden haberini yazdığımız için bizi küçümseyen, yaptığımızın gazetecilik değil, kehanet olduğunu düşünen pek çok kişi daha sonra olayların tamı tamına bizim yazdığımız gibi gelişmesi üzerine hayretlerini gizleyememiştir. Pek çok olay sırf biz önceden haberini yaptığımız için gerçekleşmiştir. Modern gazetecilik de budur. Siz de bizim Kars'ta modern olma hakkımızı elimizden almamak, kalbimizi kırmamak için eminim önce 'Kar' diye bir şiir yazacak, sonra gelip okuyacaksınız.’

“Bir edebiyatçı, ‘manipülasyon’ sözcüğüne başvurmadan (ve böylece romanını bir ölçüde sakatlamadan) ancak bu kadar güzel anlatabilirdi ‘yeni tip’ gazeteciliği... Haklı Orhan Pamuk: ‘Olanın yazıldığı’ eski tip gazeteciliğin yanı sıra şimdi ‘yazılanın olduğu’ yeni tipte bir gazetecilik var...”

“ARZU”NUN HABERLEŞTİRİLMESİ...

Hatırlayın, başörtüsünün üniversitelerde serbest bırakılmasını sağlamayı amaçlayan Anayasa değişiklikleri, aynı gruba bağlı üç gazete (Hürriyet, Milliyet, Vatan) tarafından “kaos geliyor” manşetleriyle karşılanmıştı. Bu gazetelerimiz o gün bu gündür bu çizgilerini sürdürüyor. (Bana hangisi “birinci” diye sorarsanız, Hürriyet derim.)

Yanlış anlaşılmasın, ben bir gazetenin tartışmalı bir konuda taraf olmasında sorun görenlerden değilim, bu anlamda bir “objektifliğe” inanmıyorum. Gerçek bilgi, çarpıtılmamış enformasyon temelinde istediğiniz kadar “sübjektif” olabilirsiniz. Benim itirazım, olmayan bir gerçekliği modeller aracılığıyla türetip (simülatif gerçek), onun üzerinden sonuç almaya yönelik gazeteciliğe… Olgunun her türden sübjektif yorumuna eyvallah, fakat “sübjektif arzu”nun olguymuş gibi pazarlanmasına hayır!

Tekrar sözünü ettiğim manşetlere dönersek: Doğru, Anayasa değişikliklerinin uygulanması kaotik sonuçlar doğurabilir; fakat doğurmayabilir de… Daha ilk gün siz bunu bilemezsiniz, kimse bilemez. Ve sıcağı sıcağına “kaos geliyor” derseniz, siz bize gerçekliği değil “ah keşke”nizi anlatmış olursunuz. Ve bu çok tehlikeli bir şeydir. Çünkü ortaya attığınız o büyük iddiada yanılmadığınızın ortaya çıkması için kalbiniz ve zihniniz hep “kaos”tan yana tavır alır. Bu yönde her somut gelişme sizde bir ferahlık yaratır, tersinden her gelişme ise huzursuzluk…

Gerçeğin değil arzunun haberleştirildiği bu tuhaf gazetecilik türünde arzunuz “toplumsal iyi” doğrultusundaysa, arzu-haber (ya da niyet-haber) gazetecilik açısından yanlış da olsa toplumsal açıdan zararsız bir süreçtir. Fakat arzunuz tam tersi sonuçlar doğuracak doğrultudaysa, yaptığınız şeyin adı “haber kılığında kötülük”tür. Gazetecilik yanlışı bunun yanında o kadar önemsizdir ki, sözünü etmeye bile değmez.

Taraf, 15.2.2008