Ergenekon'la Birlikte Birgün'ün Sorunları da Derinleşiyor...

Ergenekon soruşturmasındaki, aralarında iki emekli orgeneralin de bulunduğu yeni gözaltı dalgası (1 Temmuz), ertesi günkü gazetelerde farklı yansımalar buldu. Cumhuriyet (“Büyük gözdağı”), Tercüman (“Türkiye nereye?”), Sözcü (“Apo’yu bile böyle götürmediler”), Yeniçağ (“Korku egemenliği”) gibi ulusalcı gazeteleri saymazsak, gazeteler gözaltıları ya destekleyerek ya da nötr manşetlerle duyurdular okurlarına. Ortak nokta ise şuydu: Desteklesin, nötr kalsın ya da karşı çıksın, bütün gazeteler ortada çok ciddi bir şeylerin olduğu noktasında hemfikirdi.

Bütün bu gazeteler arasında biri çok dikkat çekiyordu: Birgün… Bu gazetemiz, gözaltına alınanlar arasında darbeciliği konusunda -en azından- çok ciddi şüpheler bulunan bir emekli orgeneralin de bulunmasına rağmen, 2 Temmuz’da şu manşetle çıktı: “Darbe parodisine mutabakat operasyonu…”

Anlayacağınız, Birgün, o gün çıkan bütün gazeteler arasında olan biteni önemsizleştirmeye çalışan yegâne gazeteydi.

Türkiye’yi hiç bilmeyen, Türk basınını hiç izlemeyen bir sosyalist bu ülkeye ışınlansa, ona Birgün’ün bu manşeti gösterilse ve “Bu gazete, ‘askeri bir darbenin darbelerini etlerinde, kemiklerinde, boğazlarına geçirilen ilmiklerde, kanlarında canlarında hisseden’(Doğan Tılıç, Birgün, 3 Temmuz 2008) gazeteciler tarafından çıkarılmaktadır” dense, o sosyalist ne düşünürdü sizce?

Adamcağızın ya da kadıncağızın “Peki ama neden?” sorusunu, bu gazetemizin olaya yaklaşımını özetleyerek cevaplasak, mesela şöyle desek:

“Bu arkadaşlar, her kim bu iktidar kavgasını kazanırsa kazansın ortaya bir ‘pyrus zaferi’ çıkacağına inanıyorlar. Çünkü kazananların kaybedenlerden farklı bir vaadlerinin olmadığını düşünüyorlar. Bütün sorunun halkı kimin nasıl yöneteceğiyle ilgili olduğu kanaatindeler. Bu konudaki görüşlerini de, özelleştirmeler konusunda, sosyal hakların budanması konusunda, 1 Mayıs’ın engellenmesi konusunda, özgürlüklerin ve demokrasinin kısıtlanması konusunda aralarında bir görüş ayrılığının olmadığı argümanıyla temellendiriyorlar…”

Böyle desek ışınlanmış sosyalistimize, bundan herhangi bir tatmin duygusu çıkartıp, “evet, arkadaşlarımız haklıymış” falan der mi sizce? (Ara not: Yaptığım özetlemenin “kaba ve hakkaniyetsiz” olduğunu düşünebilecek okurlarımız, böyle düşünmeden önce lütfen bu yazının sonundaki “İKTİBAS”a bakıversinler lütfen.)

“Çok cepheli muhalefet gazetesi”

Söylemeye gerek var mı bilmiyorum, Birgün’ün “Darbe parodisine mutabakat operasyonu…” manşeti bende en küçük bir sürpriz etkisi yaratmadı. Çünkü, malûm, bu gazetemiz bundan önceki “beşinci dalga” gözaltılarda da “Yiyin birbirinizi” manşetiyle çıkmıştı.

Birgün yönetiminin “Yiyin birbirinizi” ve şimdi “Darbe parodisi” çizgisini okurlara anlatmada yaşadığı sıkıntı, 30 Haziran tarihli “Editörden” köşesinde sıkıntılı fakat bariz bir biçimde dışa vuruluyordu. “Çok cepheli muhalefet gazetesi” başlığına taşıyan yazıda şöyle deniyordu:

“(…) Birgün’ün işi bu anlamda zor tabii. Yayın çizgisini besleyen siyasal kuramın bütünlüklü yapısı, getirdiği total açıklama ve karşı çıkışlar onu mütemadiyen ‘iki cepheli cepheler’ açmaya yöneltiyor. Bunu zorunlu kılıyor.

“İktidarın küçüğü büyüğü olmuyor bir aşamadan sonra… Bir kere takılmaya başladın mı bir iktidarla ufak tefek de olsa… Nihayetinde gazeteciliğin sapır sapır dökülmeye başlar. Biz zaman zaman kendimizi anlatmakta güçlük çeksek de… Zaman zaman birilerine yaranamasak da (bazen de kimseye)… İnatla, özgür ve iktidarlardan azade çizgimizi sürdüreceğiz.”

Şöyle bir siyasi pozisyonla karşı karşıyayız yani: Birgün, darbecilerin soruşturulmasına ve yargılanmasına asla karşı değildir, fakat bu işi iki iktidar odağından biri götürdüğü için, gazetemiz bu girişimi desteklemeyi içine sindirememektedir. Neden? Çünkü: “Yayın çizgisini besleyen siyasal kuramın bütünlüklü yapısı, getirdiği total açıklama ve karşı çıkışlar onu mütemadiyen ‘iki cepheli cepheler’ açmaya yöneltmekte”dir.

Tamam, “iki cephe”niz olsun da, bir de “nispîlik” diye bir şey var canım. Siyaset denilen şey de bunun üzerinden yapılır zaten. Ayrıca, “eşit uzaklıkta hissettiğimiz iki cephe” teorisi, tartıştığımız örnekler açısından bir demokratik ahlak zaafı da içeriyor. Bu teori, siyaseten meşru “iki cephe”ye ilişkin olarak kurulmuş olsaydı, bu teorinin siyaseten yanlış olduğunu söyler geçerdik. Fakat burada, bir seçimle alaşağı edilebilecek bir “cephe”yle, siyasi meşruiyetini ancak silahla sağlayabilecek bir “cephe”ye eşit uzaklıkta durmaktan söz ediliyor: Burada artık yalnız bir siyasi sorun yoktur, bir demokratik ahlak sorunu da vardır.

Editör sayfasında “al birini vur ötekine”nin teorisinin yapıldığı 30 Haziran tarihli Birgün’de, bu açıdan çok manidar bir haber vardı, bu yazıyı onunla bitirelim… “Güncel” sayfasının manşetinden verilen haber şöyle:

“AKP’NİN EYLEM PLANI MECLİS’E TAŞINACAK / AKP hükümetinin Güneydoğu’da il valiliklerine gönderdiği, Genelkurmay’ın ‘Bilgi Destek Planı’na benzeyen ‘Eylem Planı’ DTP’li milletvekilleri tarafından Meclis’e taşınacak.”

Rapor, içeriğe girmiyorum, eğer doğruysa, değil “güncel” sayfasının, gazetenin manşeti olacak kadar önemli. Fakat kurulmak istenen paralelliğe dikkatinize çekmek istiyorum ben. “Bakın” diyor gazete bize, “söylemiştik size, yok bunların birbirinden farkı, ikisi de ‘Eylem Planı’ hazırlıyor…”

İşte bütün mesele burada: İkisi aynı şey değil, anlayın bunu. Yeni bir seçimde bir “cephe”nin eylem planını eline verip “güle güle” diyebiliriz, peki, aynı şeyi iktidara geldiğinde öbür “cephe”ye diyebilir miyiz?

Cuma günü, “yiyin birbirinizi” çizgisinin köşe yazısı versiyonundan bir demetle karşınızda olacağım.

İKTİBAS

“Her kim bu iktidar kavgasını kazanırsa kazansın ortaya bir ‘pyrus zaferi’ çıkacak bu açıkça görülüyor. Çünkü kazananların kaybedenlerden farklı bir vaadleri yok. Bütün sorun halkı kimin nasıl yöneteceğiyle ilgili. Özelleştirmeler konusunda, sosyal hakların budanması konusunda, 1 Mayıs’ın engellenmesi konusunda, özgürlüklerin ve demokrasinin kısıtlanması konusunda bir görüş ayrılığı yok aralarında.” (Bülent Forta’nın “Tek Yol Devrim” başlıklı yazısından, Birgün, 6 Temmuz 2008).

ÜFLEMEDEN "SICAK" HABERLERİN TADINA BAKMAYINIZ!

“7 Temmuz’da 40 ilde kaos planı”, “Ergenekon, Başsavcı’ya suikast planlamış” gibi harlı haberlerin belli bazı gazetelere sızdırıldığı iddiasının doğru olduğunu sanmıyorum. Mesela “7 Temmuz planı”na ilişkin haberi Radikal, öbür gazetelerle aynı gün verdi, verebildi.

Bazı gazetelerin bu haberlere ulaşmalarına rağmen bilinçli bir tercihle kullanmamaları ihtimali çok daha fazla. Düşünün, son gözaltılardaki sorgu koşullarını “Ziverbey gibi” manşetiyle yayımlayan bir gazete (Hürriyet, 6 Temmuz), bu haberler eline gelse, doğruluğuna emin olsa bile ne yapar? (Pazar günü elimde bu manşetin olduğu Hürriyet’i okurken, bir yandan da televizyonda Mustafa Balbay’la Emin Çölaşan sohbet ediyordu. Balbay, gözaltı koşullarını hiç de öyle anlatmıyordu, neredeyse hiç eleştiri yapmıyordu, o kadar ki Çölaşan sonunda rahatsız oldu ve kesti bu konuyu.)

Neyse, benim meselem o değil. Ben, bu haberlerle ilgili olarak meslektaşlarıma bir uyarıda bulunmak istiyorum.

Dezenformasyonun bir türü de, doğru haberler arasına sansasyonel fakat yanlış haberler sıkıştırarak doğru haberlerle ilgili olarak şüphe yaratmaktır. O nedenle bu tür haberlere karşı çok dikkatli yaklaşmak gerekir.

Bu aşamada başka bir şey söylemek istemiyorum. Umarım, haberler doğrudur.

Taraf, 8.7.2008