Marjinal

Hükümet ve devlet erkânı, 1 Mayıs’ta polisin harp ve darp ettiği insanlara muamelesinin “orantılı”, normal, meşru olduğunu anlatıp duruyor. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, o sırada komada bulunan Dilan “kızımızın” mesela, bunları aslında hak ettiğini duyurdu hepimize: “Dilan örgüt üyesidir, marjinal grup üyesidir. Bizde kayıtları vardır. Çatışma içindedir. Tam bir radikal mensuptur…” Birkaç gün sonra Başbakan Erdoğan, CHP’yi marjinal gruplara gaz vermekle suçladı. CHP olsun, DİSK olsun, Dilan Alp’ın babası olsun, “biz marjinal değiliz” diye tepki gösteriyorlar. Bazı solcu, demokrat yazarlar bu lânetli sözü tersine çevirip İstanbul valisine, emniyet müdürüne, hükümete “sensin marjinal” diyorlar.

I

Bu kelimeyi böyle tutkuyla ilk Özal mı kullanmıştı? Her halükârda, marjinal lâfının popüler olması, 1989 sonrasının işidir. Yani Sovyetler Birliği’nin dağıldığı, reel-sosyalizmin çöktüğü, Soğuk Savaş’ın sona erdiği zamanın bir olayı... O iklimde marjinal, aşağı yukarı “hâlâ-komünist” anlamında bir kelime olarak iş gördü. Komünizmin mağlubiyetinin ayan beyan olduğu, dünyanın tek kutuplu, tek istikametli hale geldiği bir devirde komünist-sosyalist fikirlerde ısrar edenlere deniyordu, marjinal. (O ara, merkez sağa intisap etmemekte direnen ülkücülere de marjinal dendi ama bu kullanım fazla uzun ömürlü olmadı.) Komünistler marjinale dönüşmekle komünist olmaktan çıkmış değildiler, hâlâ zararlıydılar ama artık tehlikeli olmaktan çıkmış, alay edilecek hale düşmüşlerdi.

Türk devlet, siyaset, işadamının kendinden memnun bir küçümsemeyle “marjinal” deyişinde, emniyet müdürünün dilinin ucundaki küfrü “marjinal” tıslamasına çevirişinde, on yılların anti-komünist tortusunu hâlâ görebilirsiniz.

Müstekbirlerin gözünde komünizm korkutucu bir tehdit idi. “Marjinal”, tehlikeli değil de manasız, lüzumsuz görülendir, mide bulandıran sinektir, paçaya sıvanan çamurdur. Hâkim algıdaki düz anlamıyla pekişir bu çağrışım: marjinal, basitçe çok az anlamına alınır. İhmal edilebilir, gözardı edilebilir, hesaba katılmayabilir, yok hükmündedir. “Marjinal”, somut bir hasmı, belirli bir Kötü’yü işaretlemekten öte, manasızca-ereksizce kötülüğü, huyca kötülüğü, habisliği işaretler. “Marjinaller” çok az, çok güçsüz, perspektifsizdirler ama başka türlü yapamadıkları için, hınçla kötülüğe devam eder, habistirler.

“Marjinal”, Türkiye’de müstekbirlerin nefret sözüdür.

II

Yine ’80’lerin sonlarından başlayarak, yaygın bir başka kullanımı daha oldu bu isim-sıfatın: Eşcinseller ve bugün LBGT diye tanınmayı talep eden “farklı cinsel tercih sahipleri” hakkında kaş göz etmeye yaradı. Hatta gündelik kullanımda “marjinaller” deyince esasen “onlar” anlaşılır oldu.

“Marjinal”in bu kullanımı, muhafazakâr cinsel rejim bekçiliğinin düdüğünü öttürür. Fobileri ve fantezileri kaplayan riya tabakası üzerinde, “sapkın” cinsel tercihler karşısında kapılınan tiksinti, horlama, tekinsizlik duyguları, kelimenin lânetini büyütür.

III

Carl Schmitt’in ünlü iktidar formülünü uyarlarsak, iktidar, kimin marjinal olduğuna karar verendir. Marjinalize etmek, iktidar etmektir. “Marjinal”i hesaptan düşülebilecek kadar az, ihmal edilebilecek kadar önemsiz olarak anlamlandırmakla, onu fiilen yok saymaya kapı aralarsınız. İmhası bile hak olur. Hoşgörülü bir idare o kadar ileri gitmeyebilir tabii ama “marjinal grup” deneni rahatlıkla ihmal edebilir; hatta açık seçik, aktif bir biçimde ihmal ederek, marjinallere prim vermediğini göstererek politik kâr umar.

“Marjinal” lâfında, yönetici sınıfların ceberrutluğu vardır. Türk devlet, siyaset, işadamı “marjinal” lâfını zevkini çıkara çıkara çiğnerken, kimseyi işine karıştırmadan, aşağıdakilerin dırıltısını işitmeden yönetme arzusuyla dişi kamaşıyordur.

IV

“Marjinal grup”, 1990’larda komünistlerin ve her nevi sistem karşıtı radikalleri kodluyordu. AKP devrinde, nüfuz kabiliyeti olağanüstü gelişmiş, kapsayarak, içererek hükmeden bir iktidarın koşullarında, “marjinal” yaftası kapsama alanının dışında kalmaya cür’et eden herkese yapışır. İktidar arzusunun kapsama yeteneğini ve iştahını kışkırtması oranında, içeri çekilemeyen “marjinal”e öfke de büyür. İktisattaki marjinal fayda kavramından hareketle düşünün (İktisat Aklının hakimiyetinde değil miyiz neticede?) İktisatta bir mal ve hizmetin en küçük (marjinal) artışının veya azalışının toplam faydaya etkisine marjinal fayda denir ya; bu iktidar rejiminde marjinal fayda hassasiyeti bilhassa yüksektir. Muhalif-muvafık, içerilen-içerilemeyen, bunların en küçük biriminin bile hesabı tutulur.

“Marjinallerin” marjinal faydası büyüktür. Onların varlığı, çoğunluğa kendini iyicene çoğunluk hissettirir.

V

Birilerinin “zaten marjinal” diye hiçe sayılmasına, “velev ki marjinal olsun!” diye karşı çıkanlar da oldu, şu son zamanlarda. Nasıl ideal cumhuriyetçilik için “cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” deniyorsa, ‘iyi’ bir demokrasi de bilhassa marjinallerin ‘krasi’sidir, marjinallerin sözünün işitildiği, hesaba katıldığı rejimdir. Daha doğrusu, kendini ciddiye alan bir cumhuriyette, bir demokraside, kimse marjinal değildir.

301 kelimeyle konuşan devlet ve siyaset adamlarını ilgilendirmez ama kelimenin kökündeki “marj”ın birincil anlamı kenar, kıyı; mecazi anlamı boşluk, genişliktir (“karar marjımız nedir?”deki gibi). Kıyı, ufuktur, karşılaşmadır. Boşluk, genişlik, ferahlıktır. Marjinalite, uzamın ve hareketin bir boyutudur. Marjinal kelimesi etrafında bir tiksinti, aşağılama ve kriminalizasyon evreni kuran akıl, dar bir akıldır. İnsan, zihniyle ve gönlüyle, marja, marjinale muhtaçtır.

İktidarın kimseyi marjinal ilan etmeye hakkı yoktur.

Herkesin marjinalliğe hakkı vardır.