Distopia

İnsanın belirlenebilecek tek amacı, belki de yaşanamayacak bir dünya inşa etmektir. Ressam Ahmet Doğu İpek, eserlerinde işte böylesi bir dünyayı yaratmanın olanaklarını arar ve bunun için dev konstrüksiyon yapılar üretir. Bu yapılar sonrasızca bir inşa hali içindedir; adeta kendi kendine üreyerek gökyüzüne yükselirler. Çıplak olarak inşa edilen bu yapılar, aynı zamanda yaşama dair tüm anlatıların sona erdiği bir mekana dönüşür. Güneş doğduğunda bunun artık hiçbir önemi kalmamış, yeryüzüne kurşuni bir renk hakim olmuş ve dahası görünebilecek her şey yok edilmiştir. İnsanların mutluluk içinde yaşadıkları barınaklar mahrem olanın barındığı yerler değil de bizzat kendilerini teşhir ettikleri bir platforma dönüşmüştür.

Dünya devasa bir kente; kentse bir çeşit labirente dönüşmüştür; bu kent-labirentten çıkmaya çalışmak bütünüyle anlamsız bir çabadır. Kaldı ki, insanlar kent-labirentten kurtulmak da istemezler, aksine dışarıya açılabilecek bütün yolları labirentin bir parçası haline getirmeye çalışırlar. Bu labirenti insanlar kendi elleriyle hazırlamışlardır ve her şeyden kaçabilecek yollar inşa ederlerken, yaşam olanaklarını sona erdirmişlerdir.

Üzeri boş bir dünya her durumda uğruna savaşmaya değer. Ahmet Doğu İpek, uğruna savaşılabilecek her şeyi yok etmek için kentler tasarlamıştır sanki. Çıkış yoktur ve sürekli başa dönülür. İnsanın elinden çıkan her şey tuhaf bir şekilde insanı anlatır. Her ne kadar mekanik bir görünüşe sahipse de kurucusunun arzusunu taşır eylem.

Sanat salt insani olandır, farklı hiçbir edime benzemez. Söylenenin aksine sanat iyileştirmez, bilakis daha da hasta eder ve boyuna insanca bir yaşamın ötesinde yaşam olanakları arar. Kendini tüketir ve yaşamsal olanın yerine yaratımı yerleştirir; farklı gerçeklikler de bu şekilde yaratılır zaten. Sanat yaşamın olmadığı yerdeki bir kurtarıcıdır adeta. İstesek de istemesek de sanatçının peşinden gitmek zorunda kalmamız da bu yüzdendir.

İnsanlar her koşulda yaşamaya elverişli varlıklardır. Bugün gelinen aşamada yalnızca çıplaklık sayesinde arınmaktadır insanlar. Çıplaklık, insanların eşitliğe en yakın olduğu halleridir. Dünyada talep edilecek bir şey kalmamıştır. Beden de mimari gibi son şeklini almak üzeredir: Açısız, duyumsuz ve tüm arzularından arınmış. Hiyerarşi farklılıkların olduğu yerde ortaya çıkar. Ahmet Doğu İpek’in dünyasında yaşayan herkes aynı haklara sahiptir çünkü insanların davranışlarını belirleyecek herhangi bir hiyerarşi de kalmamıştır. Her şey tekrardan ibarettir.

***

Ne yapıyorsun?  Bekliyorum. Ne yapıyorsun? Bekliyorum. Biraz konuşalım mı? Daha önce konuşmuştuk. Yine de konuşalım. Aynı şeyleri konuşacağız. Aynı şeyleri konuşalım. Bu konuşmayı yapmıştık. Konuşacak başka bir şey yok. O zaman dışarıya çıkalım. Daha önce de dışarıya çıkmıştık. Yine de çıkalım. Aynı yerlere gideceğiz. Aynı yerlere gidelim. Burayı görmüştüm. Görülebilecek başka bir yer yok. Bekleyelim. Daha önce de beklemiştik. Yine de bekleyelim. Aynı yerde bekliyoruz. Yapacak bir şey yok. Sürekli aynı şeyleri yapıyoruz. Yapılabilecek bir şey yok. Sıkıldım. Sıkılalım. Aynı şeylerden sıkıldım. Aynı şeylere sıkılalım. Konuşacaklarımız sona erdi. Daha önce de konuşacaklarımız sona ermişti. Susalım. Daha önce de susmuştuk. Yine de susalım. Sessizlik. Ne yapıyorsun? Bekliyorum. Ne yapıyorsun? Bekliyorum…