Tunus Devrimini Arındırmak
Norveç Nobel Komitesi 2015 Barış Ödülü’nü “2011’de Yasemin Devrimi’nin ardından Tunus’ta çoğulcu bir demokrasi inşa etmeye yönelik kararlı katkıları nedeniyle”[1] Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü’ne verdi. Dörtlü Ağustos-Eylül 2013’te kuruldu ve Ocak 2014’e dek iş gördü. Asli sendika federasyonu olan Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT), ticaret odası benzeri bir yapı olan Sanayi, Ticaret ve El Sanatları Konfederasyonu (UTICA), Tunus İnsan Hakları Ligi (LTDH) ve Barolar Birliği’nden (Ordre des Avocats) oluşuyordu. Nobel Komitesi Barış Ödülü’nü “kendi başına dört münferit örgüte değil”, Dörtlü’nün bütününe verdi.[2]

Bu ödüle dair takdir edilecek çok şey var. 2011’deki Arap halk ayaklanmalarının beyhude olmadığını vurguluyor. En azından bazı Arap ülkelerinde demokrasiye yönelik toplumsal bir taban ve yoğun bir istek mevcut. 2011’de, Tunus’unkini izleyen Mısır, Libya, Suriye ve Yemen ayaklanmalarının geleceği bugün kasvetli görünüyor. Fakat Arap dünyasında demokrasi ve toplumsal adalete yönelik halk hareketleri artık düpedüz ütopik bir umuttan ibaret değil.

Bununla beraber komitenin açıklamasının barışçıl diyaloğa ve Dörtlü’nün aracılığına yaptığı vurgu Tunus’ta esasen neyin değişmiş olduğunu örtbas ediyor.

Ekim 2011’de, eski Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Ali’nin devrilmesinden dokuz ay sonra, İslâmcı En Nahda (Yeniden Doğuş) demokratik olarak seçilmiş Ulusal Kurucu Meclis’te çoğunluğu elde etti. Meclisin görevi bir anayasa taslağı hazırlamak ve yürütme gücünü üstlenecek geçici bir hükümet oluşturmaktı. En Nahda geçici hükümeti çok daha küçük sosyal demokrat et-Takattul (Emek ve Özgürlükler Demokratik Forumu) ve siyasal yönelimi, İslâmi duyarlığa sahip insan hakları savunuculuğu ile bir tutam popülizmin muğlak bir harmanı olan Cumhuriyet İçin Kongre Partisi’nin ortaklığında yönetti.

2012 ve 2013 boyunca UGTT’yle bağlantılı yerel sendikalar, toplumsal hareketi Bin Ali’yi devirmeye sevk eden toplumsal adalet taleplerinin gerçekleşmesinin peşinde koşarak yüzlerce denetimsiz grev yaptı. Birçoğu En Nahda’ya ve Cumhuriyet İçin Kongre Partisi’ne sempati duyan ya da bağlı olan milisler sık sık UGTT ile çatıştılar ve üyelerine ve bürolarına saldırdılar. En Nahda grevlerin hükümeti istikrarsızlaştırmayı hedeflediğine hükmetti. Şubat ve Temmuz 2013’te cihatçı selefi Ensar eş-Şeria’nın militanları iki solcu siyasal lideri, Şükrü Belayid ve Muhammed Brahmi’yi öldürdüler. UGTT suikastlara ulusal genel grev ve eylem çağrısıyla karşılık verdi.

Temmuz’da Brahmi suikastının ardından on binlerce insan Bardo Meydanı’nda, Ulusal Kurucu Meclis’in önünde toplandı ve meclisin dağıtılmasını talep etti.[3] Birçok Tunuslu, En Nahda’nın önderlik ettiği hükümetin, tetiği bizzat kendisi çekmemiş de olsa, kanunları ihlal etmiş ve cebren kendi gündemlerini dayatmış olan militan İslâmcılara karşı çok müsamahakâr davrandığına inanıyordu. Suikastların ve iki yıllık kötü yönetimin temel sorumluluğunu En Nahda’ya yüklediler. Ekim 2013’te ülke çapında protestolar sürerken göstericiler iki haftadan uzun bir süre Bardo Meydanı’nı işgal etti.

En Nahda’nın siyasal açmazı çözmek ve karşılıklı mutabakata dayalı bir anayasa taslağı hazırlamak üzere Dörtlü ve muhalefet partileriyle Ulusal Diyalog’a katılmayı kabul ettiği 25 Ekim’den sonra halk hareketi yatıştı. Beş yüz bini aşan üyesiyle UGTT, açık ara Tunus’taki en büyük sivil örgüt ve hükümet ve En Nahda’yla aşık atabilecek ulusal aygıta sahip yegâne örgüt. UGTT Dörtlü’deki ve Ulusal Diyalog’daki öncü güçtü. Genel Sekreteri Hüseyin Abbasi siyasi partileri mutabakata varmak için tehdit ve razı etti.

Ocak 2014’te bir teknokratlar hükümeti En Nahda’nın yönettiği hükümetin yerini aldı. On iki gün sonra erkeklerle kadınların tam eşitliğini teminat altına alan ve şeriatın adını anmadan İslâm’ı Tunus’un dini olarak tanıyan bir anayasa kabul edildi. Ekim 2014 için parlamento seçimleri planlandı. Hüseyin Abbasi günün kahramanı oldu.

Nobel Komitesi Dörtlü’yü “siyasal ve dinî bölünmeler ortasında yaygın bir dizi zorluğa mutabakat temelli çözümler bulmak üzere yurttaşlar, siyasi partiler ve otoriteler arasında … barışçıl diyaloğun yolunu döşemekle” betimliyor.[4] Uluslararası medyanın ekseriyeti (kısmen Guardian istisnasıyla[5]) komitenin UGTT’nin Dörtlü’deki öncü rolünü ve En Nahda’yı iktidardan uzaklaştıran yoğun toplumsal mücadeleyi görmezden gelen bir anlatı inşa etmekteki öncülüğünün takipçisi oldu. Örneğin New York Times ödüllendirmeyi temellendirmek için Bardo Meydanı işgalinin görüntülerini içeren fakat bunun ne olduğunu izah etmeyen bir video kolajı[6] yayınladı.

Belki de Nobel Komitesi başkanı Kaci Kullmann Five’ın Norveç Muhafazakâr Partisi’nin eski lideri, bir işletme danışmanı, Norveç’in en büyük holdinglerinden birinin sorumlu müdürü ve Norveç’in en büyük petrol şirketi Statoil’in yanı sıra birtakım başka büyük özel şirketlerin yönetim kurulu üyesi olması rastlantı değildir. Bu sicile sahip birisinin önderlik ettiği bir komite, Tunus’un önündeki tıkanıklığı açanın sadece “mutabakata varmak için … barışçıl diyalog” değil, grevler, kamusal alanların işgali ve sokak gösterileri ile birlikte UGTT’nin rakipsiz rolü olduğunu kabul etmeyebilir ya da teslim etmek istemeyebilir.

Nobel Komitesi Tunus’un hâlâ siyasal, ekonomik ve güvenlik alanında zorluklarla karşı karşıya olduğunu gerektiği gibi kaydediyor. Bu yıl Mart ve Haziran’da yaşanan terörist saldırılardan sonra dikkati en çok güvenlik meselesi çekti. Hükümet saldırıların ardından olağanüstü hal ilan etti ve yeni bir anti-terör kanunu kabul etti. İnsan Hakları İzleme Örgütü, Uluslararası Af Örgütü, Carter Merkezi ve Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu dahil sekiz uluslararası STÖ yeni kanunu “insan haklarını tehlikeye attığı ve suiistimal edilmeye karşı gerekli tedbirleri barındırmadığı” için eleştirdi.[7] Birçokları yeni kanunun Bin Ali rejiminin 2003’te yürürlüğe koyduğu, Bin Ali’nin ülkeden ayrıldığı Ocak 2011’den Mayıs 2015’e dek, genellikle uygulanmayan kanuna rahatsız edici derecede benzer olduğunu düşünüyor.

2013–2014’te En Nahda’yı defeden muhalefet geniş bir koalisyondan mürekkepti: sendikacılar, feministler, insan hakları savunucuları, seküler eğilimli işadamları ve Bin Ali rejiminin eski destekçileri ve işbirlikçileri. Son andıklarımın çoğu bugün Tunus’un şu anki Cumhurbaşkanı Bacı Kaid Es Sebsi’nin liderliğindeki Tunus’un Çağrısı’nı (Nida Tunus) destekliyor.

Es Sebsi karmaşık bir şahsiyet. Siyasal mirası, 1950’lerdeki bağımsızlık mücadelesi döneminde idam istemiyle yargılanan bir UGTT liderini başarıyla savunmasına dayanıyor. Ancak aynı zamanda Bin Ali yönetiminde Temsilciler Meclisi başkanı ve Tunus’un kurucu Cumhurbaşkanı Habib Burgiba’nın daha az otokrat olmayan rejimi altında Ulusal Güvenlik Genel Direktörü ve İçişleri Bakanı olarak çalıştı. Tunus’un Çağrısı, Ekim 2014’teki parlamento seçimlerinde çoğunluğu kazandı ve hükümette ağır basıyor.

Bu bir soruya yol açıyor: Bin Ali’nin devrilmesinden bu yana ne değişti? Bin Ali’nin karısının ailesiyle bağlantılı hırsızlar hariç eski ticaret sınıfının çoğu yerli yerinde duruyor. Şu anki hükümet Bin Ali’ye karşı ayaklanmanın ateşini yakan işsizliğe ve yüksek oranda eşitsiz servet dağılımına fazlasıyla katkıda bulunan IMF’nin ekonomik reçetesini takip etmeye çalışıyor. Eski rejimin baskıcı güvenlik aygıtı tam restorasyon yolunda olabilir. Hükümet halihazırda var olan geçiş dönemi adalet mekanizmasının (Hakikat ve Haysiyet Komisyonu) altını oyan bir Uzlaşma Kanunu önerdi. Muhalifler bunun Bin Ali döneminde yolsuzluktan suçlu olan işadamlarının yeniden Tunus’ta yatırım yapmalarını teşvik etmek için kolayca yırtmalarını sağlayacağından şüpheleniyor.

Kıyı ile iç bölgeler arasındaki ayrım Tunus’un en asli meselesi. Daha zengin kıyı ve kuzey bölgeleri Tunus’un Çağrısı’nın esas seçmen tabanını oluşturuyor; yoksul iç ve güney bölgeler parlamento seçimlerinde büyük ölçüde En Nahda’ya oy verdi. Benzer bir ayrım Aralık 2014’te, Bacı Kaid Es Sebsi ile Cumhuriyet İçin Kongre Partisi lideri Munsif Marzuki’yi karşı karşıya getiren cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda da ortaya çıktı.

Coğrafi ayrım Tunus’un Çağrısı ile En Nahda arasındaki ayrımla önemli derecede örtüşse de temel mesele “İslâmcılık” karşısında “sekülarizm” değil. Temel mesele yüksek işsizlik, ekonomik ve toplumsal marjinalleşme ve iç ve güney bölgelerdeki fırsat yokluğu. Bu bölgeler daha 1940’larda bile muhtelif farklı muhalefet hareketlerinin toplumsal tabanıydı. Bu ayrımı gidermenin yolu IMF’nin ve uluslararası finans kurumlarının savunduğu ekonomik politikalar değil, geniş tabanlı, kapsayıcı ekonomik kalkınma ve ulusal servetin adil dağılımı. Ulusal mutabakat için bu, “barışçıl diyalog”a nispetle, çok daha sağlam bir temel.

(Çeviren: Özgür Gökmen) 

* Bu makalenin ilk taslağı üzerindeki yorumları için Monica Marks ve Max Ajl’e teşekkürler.

* Fotoğraf: Khaled Abdelmoumen 

[1] The Nobel Peace Prize for 2015, http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/peace/laureates/2015/press.html, ilk paragraf.

[2] The Nobel Peace Prize for 2015, http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/peace/laureates/2015/press.html, ikinci paragraf.

[3] Hamideddine Bouali, “Several tens of thousands of protesters occupy Bardo Square in Tunis”, http://www.demotix.com/photo/2365754/several-tens-thousands-protesters-occupy-bardo-square-tunis, 6 Ağustos 2013.

[4] The Nobel Peace Prize for 2015, http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/peace/laureates/2015/press.html, dördüncü paragraf.

[5] Rory McCarthy, “Nobel peace prize: national dialogue brought Tunisia back from the brink”, Guardian, 9 Ekim 2015. http://www.theguardian.com/world/2015/oct/09/nobel-peace-prize-national-dialogue-brought-tunisia-back-from-the-brink

[6] Yousur Al-Hlou, “Tunisian Quartet’s Nobel: Why They Won”, New York Times, 9 Ekim 2015. http://www.nytimes.com/video/world/europe/100000003968325/tunisian-quartets-nobel-why-they-won.html?action=click&contentCollection=world&module=lede&region=caption&pgtype=article

[7] İnsan Hakları İzleme Örgütü, “Tunisia: Counterterror Law Endangers Rights”, 31 Temmuz 2015. https://www.hrw.org/news/2015/07/31/tunisia-counterterror-law-endangers-rights