Batan Güneşin Ülkesinde: "İslâmlaşma” ve “Vatansever Avrupacılık” Üzerine Düşünceler
Pegida'nın (Patriotische Europäer Gegen die Islamisierung des Abendlandes – Batı’nın İslâmlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar) 2014 sonu 2015 başında tanık olduğumuz ani yükselişi ciddi bir ilgiyi hak ediyor. Genel olarak göçmenlere ve sığınmacılara özel olarak ise Müslümanlara yönelmiş ve Avrupa'nın sözde İslâmlaşması üzerinden kendini var eden korku tellallığı ile harmanlanmış nefret, Avrupa'daki aşırı sağ populizmin standart bir ikiyüzlülüğü ve hiçbir şekilde Almanya'ya özgü değil. Yine de, özellikle Almanya'da, Nazizme olan açık desteğe dair suskunluğun azalması, günümüz Avrupa’sında emsali görülmemiş bir zehirlenmişlik seviyesine işaret ediyor. Alman aşırı sağ milliyetçiliğinin ve neo-Nazizmin geleneksel ifade biçimlerinin yanı sıra, Pegida'ya dair asıl ilgi çekici ve ayırt edici nokta açık ve ısrarlı “Avrupalılık/Avrupacılık” vurgusu. Bu anlamda, postkolonyal (sömürgecilik sonrası) ve ırksal “Avrupa/lı” kimlik politikalarının yeni bir dışavurumu olarak Pegida, acil ve ciddi bir eleştirel tetkiki gerekli kılıyor.

Türken ihr irrt euch
Deutschland wird euch nie gehören[1] 


Bu duvar yazısına, biraz da duruma uygun olarak, Almanya'da bir tuvalette rastladım. Almanca bilmiyor olsam da yan yana duran “Turks” ve “Deutschland” kelimelerini kolayca tanıyabildim ve içgüdülerim bunu bir yere not etmem gerektiğini söyledi. Kısa bir süre sonra, beni konuk eden kişiyle buluştuğumda bu mesajı benim için çevirmesini istedim. Bu yazı, onda gözle görülür bir rahatsızlık yarattı ve hemen bunu nerede gördüğümü sordu. Bu mesajı, kendi çalıştığı Tubingen Üniversitesi’nde bir tuvaletin duvarında gördüğümü söylediğimde daha da tedirgin oldu. Tedirgindi ama şaşkın değildi. Bu olay geçen yıl olmuştu.

Bu olaydan sadece aylar sonra, 26 Ekim 2014'te, Almanya, Köln'ün merkezinde 4.800 kişinin katıldığı ve “Almanya Almanlarındır! Yabancılar dışarı!” ve “Biz ulusal direnişiz!” gibi basmakalıp neo-Nazi sloganlarının atıldığı bir yürüyüşe tanık olundu. Yürüyüş, Hooligans gegen Salafisten (Selefilere karşı Holiganlar – Hogesa)[2]  adlı bir grup tarafından düzenlenmişti. Kendi kendini kurtarıcı ilan etmiş “holigan”lardan en az 400 tanesi sağcı haydutlara dönüşüp ortalığı yakıp yıkmaya başlayınca, eylem bir isyan ile son bulmuş oldu. Hogesa'nın örgüt adı ve şiarı o kadar acayip ve abes ki, Monty Phyton'un Uçan Sirki tarzında saçma ve tuhaf bir parodi olduğu düşünülebilir. Fakat içinde yaşadığımız gösteri toplumunda, eleştirel söylem/diskur “tam da hicvin dili tutulduğu anda başlar” (Agamben, 1990[2000]: 76).

Bundan yaklaşık iki hafta önce, ülkenin diğer ucunda, bir zamanlar coğrafi konumu Batı Almanya'dan radyo dalgalarını almasını engellediği için “cahillerin/habersizlerin vadisi” olarak bilinen Dresden, çoktan “yabancı karşıtı” özellikle de Müslüman karşıtı yürüyüşlerin merkezi haline geldi. Pegida, 10 Ekim günü, bir kasabın oğlu olan ve Kesseldorf yakınlarında küçük bir fotoğraf stüdyosu ve bir reklam şirketinin sahibi Lutz Bachmann adında birinin başlattığı bir münakaşa sonrası teklifsizce ortaya çıktı. Bachmann, Dresden'de gerçekleşen ve aslında IŞİDci Selefilere karşı savaşan Kürtleri destekleyen bir eylemin YouTube videosunu paylaşarak, sosyal medya “arkadaşlarının” öfkesini harekete geçirmiş oldu. Görünen o ki, “Türkler”in Dresden'de kendilerini kamusal alanda politik olarak göstermeleri alarma geçmek için yeterli bir sebepti ve gerçekleşmesi an meselesi olan “İslâmlaşma” hayaletini uyandırdı.[3] “Türkler”, “Kürtler”, “Müslümanlar”, “İslâmcılar”, “Cihatçılar”, “Selefiler” -belli ki bu gruplar arasında farklara ya da anlaşmazlıklara bakmaya çok da gerek yoktu. Dedikleri gibi, “Türkler siz yanılıyorsunuz...” Ertesi gün Bachmann, daha sonra Pegida'ya dönüşecek olan, “Batı'nın İslâmlaşmasına Karşı Barışçıl Avrupalılar” adı altında bir Facebook grubu kurdu. Birkaç gün sonra, 16 Ekim'de, güvenlik görevlisi olan ve ailesiyle birlikte Meissen'in tarihî merkezinde bir pansiyon işleten Siegfried Däbritz, Bachmann'ın Facebook grubuna şöyle bir yorum yaptı: “Biz, ülkemizin gitgide artan İslâmlaşmasına engel olmak için bir araya gelmek istiyoruz. Biz teröristleri ve kendi din savaşlarını bizim sokaklarımıza taşıyan İslâmcı güçleri istemiyoruz. Biz IŞİD'e, PKK'ye, El Kaide'ye ve tüm diğerlerine karşıyız.”[4] Buradaki “İslâmlaşma”, Hıristiyanlığın karşısında konumlandırılmış bir figürden ziyade (laik kesim de dahil) herkes için ölümcül olan bir “din savaşı”nın figürü olarak işlev görüyor. “Din”, öğretisel bir fark ya da birbirine rakip inançların çekişmesi olarak değil, daha temel ve kökten bir farkın nişanı olarak önem arz ediyor. Diğer bir deyişle, Pegida'nın kerameti kendinden menkul “Avrupalı”lığı Hıristiyanlıktan ziyade “Avrupalılar” ve “tüm diğerleri” arasındaki farkla alakalı. Tahmin edilebileceği gibi, Pegida Facebook sayfası, Alman şovenistlerinin ve utanmaz neo-Nazi ırkçılarının, salt “yabancılar”ın varlığından bıkıp usanmış daha geniş tabanlı bir muhafazakâr kitleye ulaşabilecekleri bir foruma dönüştü. Kısa süre içinde, grubun adındaki “barışçıl” kelimesi yeterince kavgacı olmadığı için ıskartaya çıkarıldı ve “Vatansever” Avrupacılığın yeni ideolojik figürü doğmuş oldu.

Bu apaçık ve ısrarlı “Avrupalı” özdeşleştirmesi, mütemadiyen, -bir noktada kendi Nazi mirasını saklamaya da yarayan bir şekilde- Almanlığı su götürmez milliyetçi popülizmle birlikte telaffuz ediyor. Tabii ki, Nazizme açıktan açığa meyletmek Almanya'da hâlâ hassas bir mevzu. Hatta yakın zamanda, Pegida'nın kurucusu Bachmann, internette kendisini Hitler'e benzettiği bir fotoğrafını yayınladıktan sonra istifaya zorlandı. Bu skandal, Bachmann ve suç ortağının hareketin aslında faşist olmadığını ısrarla iddia ettikleri -hareketin ilk ve tek- basın toplantısına da sahne oldu. Pegida'nın hedeflerine resmen bağlılığını açıklayan Alternative für Deutschland (Almanya için Alternatif) partisinin başkanı Bernd Lucke, Pegida taraftarlarının “dürüst ve içten kaygıları”na “saygısızlık ettiği” gerekçesiyle Bachmann'ın “meşum ifadelerini ve iğrenç şakalarını” kınadı.[5] Hitlerci hezeyanlarına ve fantezilerine rağmen, Bachmann'ın ırkçılığının şiddeti müritlerinin ve sempatizanlarının gözünde gitgide rutinleşti ve tartışmalı ve rezil bir şey olmaktan çıktı. Hitler saçmalığıyla birlikte ortaya çıkan (Pegida'nın kurulmasından önce) eylülden kalma özel bir Facebook paylaşımında, Bachmann'ın göçmenleri ve mültecileri “hayvanlar”, “sığırlar”, “avam”, “pislik” ve “şerefsiz” olarak adlandırdığı teşhir edildi. Dahası, Bachmann, “Gerçekten savaştan kaçan mülteci diye bir şey yoktur,” diye buyurdu.

Elbette, mültecileri ve göçmenleri aşağılamak gerici popülizmin Avrupa genelinde tahmin edilebilir bir ikiyüzlülüğü haline gelmiş durumda ve bu anlamda hiç de Almanya'ya özgü değil. Avrupa'nın sözde İslâmlaşması üzerinden kendini var eden korku tellallığı ile harmanlanmış Müslümanlara yönelik nefret de bir o kadar yaygın. Yine de, özellikle Almanya'da, Nazizme destek verenlerin suskunluğunun azalması, günümüz Avrupa’sında emsali görülmemiş bir zehirlenmişlik seviyesine işaret ediyor. Bachmann'ın gizli Hitler fetişizmi gibi tantanalı ve açıkçası soytarıca gösteriler bir yana, Pegida’nın hızlı yükselişi, tam da dar görüşlü fakat “saygıdeğer” orta sınıf profilinin önemli bir kısmında (şimdilik sadece Saksonya’da[6]) görülen muhafazakâr kuşatılmışlık hissiyle, bölünmelere sebep olan eski rekabete ve husumetlere rağmen, aşırı sağ politik gündem etrafında bir araya gelen “futbol holiganları” gibi düşkünleşmiş (declasse) unsurların patlamaya hazır kavgacılıklarının dinamik bir birlikteliğini harekete geçirmiş olması açısından kaygı verici. Pegida'nın Facebook'ta kuruluşundaki katkısından bir hafta sonra Däbritz, Köln'e, Hogesa eylemine katılmaya gitti.[7] Yerel orta sınıfın hatırı sayılır bir üyesi olarak sürdürdüğü hayatına paralel olarak internette Hitler'den alıntılar paylaşan Däbritz, aşırı sağ futbol holigan grupları ve motosiklet çeteleriyle, görünürde daha ılımlı, Pegida destekçilerinin deyişiyle “ince çizgili neo-Naziler”[8] arasında doğrudan bir bağlantı kurdu. Pegida'nın müteakip yürüyüşlerinde, Dresden merkezli sağcı holigan grup “Doğunun Yumruğu” ve Dresden Bölge Mahkemesi'nin yasaklı radikal aşırı sağ kuruluş Skinheads Sächsische Schweiz (Saksonya İsviçre Dazlakları) ile olan ilişkisi sebebiyle resmen “suç örgütü” ilan ettiği Hooligans Elbflorenz (Elbe'nin üzerindeki Floransa, Dresden'in takma adı) grubunun üyelerinin katılımı arttı. Yerel polis, Pegida yürüyüşlerinde yerel futbol kulübü SG Dinamo Dresden'in yaklaşık 300 aktif taraftarının olduğunu tahmin ediyor ve bunlardan 250 tanesini “problemli taraftar” olarak tanımlıyor.[9] “Saygıdeğer” orta sınıfla, nahoş eşkıya grupları arasında köprü kurmayı başaran Däbritz'in de açık bir biçimde “holigan” özellikleri taşıyan politik oluşum İngiliz Savunma Ligi'nin (EDL) Almanya ayağı olan Müslüman Karşıtı Alman Savunma Ligi'ne üye olduğuna inanılıyor.[10] Aslında, bu iki örgüt arasındaki birlikteliğin her iki yönde de insanları harekete geçiren bir etkisi oldu. 28 Şubat'ta Pegida, Birleşik Krallık’ta ilk eylemini İngiltere'nin kuzeyindeki Newcastle şehrinde 375 kişinin katılımıyla gerçekleştirdi (şimdilik[11], en azından, yaklaşık 3.000 karşı eylemciyle sayıları fazlasıyla aşıldı). Diğer birçok ulusal yan kuruluşun yanı sıra, henüz başlangıç aşamasında olan ulusaşırı Müslüman karşıtı hareket, davasını bir çatı örgütü olan adıyla, Avrupa Savunma Ligi'nin kapsamında yürütmeye devam ediyor. Bu durum, şu zamana kadar Almanya dışında sayısal olarak silik kalmış Pegida hareketinin mevcut durumdaki ulusaşırı ivmesinin önemini abartmamalı. Yine de hareketin bulduğu ulusaşırı pan-Avrupacı karşılıkların göz ardı edilmesine de izin vermemeliyiz. Duvarın yıkılmasının arifesinde, Doğu Alman rejimine karşı tarihî bir direnişin simgesi olan “Pazartesi Yürüyüşleri”nin ünlü sloganı “Wir sind das Volk”ı (Biz Halkız) Pegida'nın gelişmekte olan ideolojik repertuvarına tanıtan da Däbritz oldu. Däbritz Facebook paylaşımında şöyle yazıyordu: “Sokaklara dökülelim ve bütün bölgeye kim olduğumuzu gösterelim: BİZ HALKIZ ve paternalizmden, politik doğruculuktan, İslâmlaşmadan ve ülkemizi ve Avrupa'yı savunduğumuz halde Nazi olarak hakarete uğramaktan usandık!” Hemen ardından, Pegida, “Biz Halkız!” sloganını, hareketin ana şiarlarından biri olarak yeniden dolaşıma soktu ve her pazartesi, Dresden Schlossplatz'da, eyalet hükümeti binalarının yakınında toplanarak hiçbir engelle karşılaşmadan, polis koruması altında yürüyüşlerine aylarca devam etti. Pegida, 12 Ocak'ta, Paris'teki Charlie Hebdo saldırılarını açıkça kendi menfaatine çevirerek, 25.000 kişinin desteklediği sessiz yürüyüşle rekor sayıya ulaştı. Doğu Alman muhaliflerinin bu müphem popülist sloganı, şimdi yeni biçimiyle, “Almanya uyanıyor. Anavatanımız için; Almanya için; ülkemiz için; atalarımızın, çocuklarımızın ve torunlarımızın ülkesi için” gibi ürkütücü gizli faşist sloganların yanı başında hayat buluyor.[12] Pegida, “Biz halkız” iddiasıyla, sadece kendisini “Alman ulusunun” gerçek ve organik temsilcisi olarak değil, aynı zamanda Avrupa “halkı”nın gerçek sesi olarak da tanımlamış oluyor.

Bu elbette Pegida'nın sosyal tabanı “milliyetçi değil” demek anlamına gelmiyor. Bu, daha ziyade, yeni bir siyasal oluşum olarak Pegida'nın salt Alman milliyetçiliğini aşan bir şeyi kendi menfaatine çevirdiği gerçeğini kabul etmek anlamına geliyor. Aslında, bu taahhüt konusunda daha açık ve ısrarlı olamazlardı: Dar kafalı Alman milliyetçilerinden daha fazlası olmayı arzu ediyorlar. Onlar “Vatansever Avrupalılar” ve düşmanları da Müslümanlar. Her iki figür de -pan-Avrupacılık ve Müslüman karşıtı doğuştancılık (nativizm)- bunun açıkça ırkçı bir taahhüt olduğuna işaret ediyor. Sağ milliyetçi popülizmlerin ulusaşırı vatanseverlik olarak formüle edilmiş ve her zaman Müslümanlara karşı konumlandırılmış Avrupacılık oluşumu altında birleşimi, beyazlığın ırkçı bir biçimi olarak yeniden hayata geçirilmiş “Avrupalı” kimliği siyasetinin bir tezahürü (De Genova, 2015).

Tabii ki Alman ırkçılığı -ve özellikle Türk karşıtlığı biçimi- yeni değil. BBC'de de nakledildiği üzere, Berlinli olan ve şimdi yaşamının bir kısmını İstanbul'da geçiren 29 yaşındaki Türk kökenli Alman Şirin Manolya Sak’ın da dikkat çektiği üzere “Bu yeni boy gösteren Pegida hareketi Alman toplumunda her zaman mevcuttu, ve -bizi adlandırdıkları biçimiyle- yabancılar, özellikle Müslüman kesimden gelenler, her zaman bu türden bir ayrımcılığa ve ırkçılığa maruz kaldı.”[13] 2013’te Türk Avrupa Eğitim ve Bilimsel Araştırmalar Vakfı'nın (TAVAK) yaptığı bir araştırmada, Türk kökenli Almanların yaşamlarını ve kariyerlerini Türkiye'de kurma istekleri yükselen bir eğilim olarak karşımıza çıkıyor. Sak gibi Türkiye'ye “dönenler” aslında hiçbir anlamda “yabancı” değiller: birçoğu asıl göçmenlerin torunları, hatta torunlarının çocukları.[14] Irkçılık yoluyla değişmez bir şekilde “yabancı” olarak sınıflandırılmış, Almanya'da doğmuş büyümüş Türk kökenli Almanlar, gitgide Almanya'da bir geleceklerinin olmadığını hissediyorlar. Bu derinleşen ana akım Alman yaşamından “yabancılaşma” hissi şaşırtıcı olmamalı. Burası ne de olsa, günlük Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi eski yazarı ve “satın alınmış gazeteciler” sağcı komplo teorileri kitabı yazarı Udo Ulfkotte'nin klişeleşmiş eli kulağında “din savaşı” mevzusunun gülünç bir varyasyonunu teşvik ettiği bir ülke. Ulfkotte, Müslümanların Avrupalıların gıda maddelerini kasten dışkılarıyla kirlettikleri gibi tuhaf bir iddianın internet üzerinden propagandasını yaptı. Ulfkotte şöyle yazıyordu: “İstihbarat örgütleri bile bizi dışkı cihadı konusunda yıllardır uyarıyorlar.”[15] Yani, Müslüman “yobazlığının” ve “terörizminin” görece geleneksel ve banal ideolojik heyulası, gerçek “Avrupalıları” kendi “vatanlarında” hem gerçek hem de mecazi anlamda ölümle tehdit etmenin yolunu bulmuş oluyorlar. Ulfkotte'nin iddialarına göre, daha da kötüsü, bu namussuz Müslüman “yabancılar” Avrupalıların gerçek anlamda “bok yiyerek ölmeleri”nin yolunu arıyorlar. Modern Alman ırkçılığı sadece ari ırk, bozulma ve temizlik gibi kadim kavramları yinelemekle kalmıyor; bu ırkbilimsel takıntıları düşmanın her zaman gizemli ve tahmin edilemez olduğu -ve böylece spekülatif risk yönetimini ve ihtiyati önlemleri mümkün kılan- terör karşıtı güvenlikçi bir merceğe yerleştirerek başkalaşıma uğratma görevini de yerine getiriyor.

Önlem alma/ihtiyat, açıkça, Müslüman nüfusun sadece %5 olduğu bir ülkede kendisini İslâmlaşmaya karşı koymaya adamış bir hareketin mantıksal bir temellendirmesi. Fakat eğer bu, aynı zamanda bütün “Avrupalı olmayan” göçmen ve mülteci “yabancılar”ın varlık gösterdiği her yerde iş başında olan ırkçı huzursuzlukların göstergesi olan kaygıların temelini açıklamaya yeterli değilse, bu tür ihtilaflar, Dresden gibi nüfusun sadece %2,5'unun “yabancı” olduğu ve %0,1'inin Müslüman olduğu bir şehirde iyice absürtleşiyor.[16] Belli ki, Pegida destekçileri, bu itirazların farkında değil. 8 Aralık'taki Pazartesi Yürüyüşlerinde bir Pegida konuşmacısının talep ettiği gibi “Berlin'deki Neukölln Mahallesi’nde gördüğümüz koşulların Saksonya'ya gelmesini mi beklememiz gerekiyor?”[17] Bu tam da “saatli bomba”nın arkasında yatan sebep: Almanya'nın ortasında başka bir Türk mahallesinin oluşma ihtimalini beklemek kabul edilemez.

Bu “İslamofobik” görüşler, uzun süredir modern dünyadan kopuk halde uzak bir Doğu Almanya kasabasının, namıdiğer “cahiller/habersizler vadisi”nde yaşayan taşralı zihinlerin bir paranoyası olarak önemsizleştirilip bir kenara bırakılamaz. Almanya solunun bu gelişmelerin önemini görmezden gelmesi, tam da aklı başında analizlere ve cesur siyasi çıkışlara ihtiyaç duyulduğu şu anda sorumluluktan kaçmak anlamına gelir. Bir yandan, Hanover'de 19.000, Münih'te 20.000, Leipzig'de 35.000 ve en önemlisi Dresden'de 35.000 kişinin katılımıyla gerçekleşen Pegida karşıtı protestoların Almanya'nın en önemli şehirlerinde on binlerce kişiyi çektiği bir gerçek.[18] Yine de, Der Spiegel'in yakın zamanda düzenlediği bir ankete göre Almanların yaklaşık %34'ü (yani üçte biri) Almanya'nın giderek daha çok “İslâmlaştığı” konusunda Pegida'yla hemfikir.[19] Bertelsmann Vakfı'nın yaptığı başka bir çalışmaya göreyse Müslüman olmayan Almanların %57'si İslâmı bir tehdit olarak görüyor.[20] Almanya'nın (ve Avrupa'nın) üzerinde dolaşan “İslâmlaşma” heyulasının elbette hakikatte bir karşılığı yok. “İslâmlaşma” söylemleri daha temel bir ırkçı/doğuştancı hıncın (“çok fazla Müslüman”) bir temsilcisi. Bir kez daha tekrarlamak gerekirse, bu, hiç de dinî farklarla alakalı bir mesele değil. Bilakis, “İslâmlaşma” suçlaması, “biz” (Almanlar, “Avrupalılar”, beyazlar) ve (“Avrupalı olmayan”, beyaz olmayan) “Müslümanlar” arasındaki daha temel bir ırk farkının göstergeleri olarak kullanılan “kültürel” ve dinî farkların ideolojik seferberliğiyle ilgili. Bu durumun temsil ettiği şey ise, “İslamofobi”den ziyade, Müslüman karşıtı bir ırkçılık.

En önemlisi, “vatansever Avrupalılar”, sadece Almanya'daki Müslümanlara ve diğer “yabancı”lara yönelik düşmanlığın arttırıldığı bir iklim yaratmakla kalmıyorlar; aynı zamanda bu düşmanlıklarını eyleme de döküyorlar. 12 Aralık günü, Nürnberg yakınlarında “sığınmacı”lar için yenilenmiş bir pansiyon kundaklandı ve ciddi zarar gördü. Geriye kalan ise yabancı karşıtı duvar yazıları ve gamalı haçlarla dolu yazılamaların olduğu bir duvar oldu. (Bir hafta öncesinde Pegida Dresden'de 15.000 kişilik bir yürüyüş düzenlemişti.) 22 Aralık günü, Dresden'de 17.500 kişinin katıldığı bir Pegida yürüyüşünün hemen ardından, yaklaşık 50 silahlı ve maskeli Pegida destekçisi şehir merkezindeki Galeria alışveriş merkezine gitti ve orada 30 göçmene saldırdı. Dresden Kültür İşleri Müdürlüğü basın sözcüsü Danilo Starosta, Taz gazetesine verdiği demeçte, “Saldırı seyirciler tarafından alkışlandı,” açıklamasında bulundu.[21] Ardından, 12 Ocak gecesi Dresden'de, Pegida'nın o zamana kadar gerçekleştirdiği en büyük yürüyüşün ardından, aslen Eritreli 20 yaşında bir Müslüman olan Khaled İdris Bahray, bıçaklanarak öldürüldü ve evinin kapısının üzerine karalanmış bir gamalı haç bulundu. Göçmenler Dresden'in yerel gazetesi Morgenpost'a, Pegida'nın Pazartesi Yürüyüşlerinden korkarak yaşadıklarını söylediler. Bahray'ın komşularından biri ise durumu şöyle açıkladı: “İnsanlar bize düşman gibi davranıyorlar. Gözlerinde nefretle bakıyorlar. Dışarı çıkmaya cesaret edemiyoruz. Korumaya ihtiyacımız var.”[22] Her ne kadar sonrasında yerel polis, cinayeti Bahray'ın ev arkadaşlarının işlediğine inansa ve onlar da suçlarını itiraf etseler de, ırkçı düşmanlık ve şiddet dolu toplumsal ortam apaçık ve belirgin biçimde ortada duruyor. Dahası, cinayet haberi, Dresden'deki resmî yetkililerin, yerel bir otel sahibinin (5.700 kişinin imzaladığı internet dilekçesi de dahil) defaatle taciz edilmesinden sonra 94 sığınmacının barınabileceği bir pansiyon açma planlarından vazgeçtiğini duyurmasıyla aynı zamana denk geldi. Daha yakın bir zamanda, 2 Mart günü, Pazartesi Yürüyüşünün ardından 300’den fazla Pegida destekçisi, Dresden şehir merkezindeki Theaterplatz Mülteci Mücadelesi protesto alanına saldırdı. “Almanya Almanlarındır!” ve “Ülkenize geri dönün!” gibi sloganlar atan Pegidalı faşistler açıkça mülteci kampıyla dayanışma için düzenlenen konserin ardından bir araya gelen yüzlerce insanla fiziksel bir çatışma başlatmaya çalıştı.[23] Velhasılıkelam, Bachmann skandalından sonra önderlik konusunda uğradıkları bozgunun ardından Pegida'nın mustarip olduğu dağınıklığa rağmen, Pegida'nın gelip geçici ve marjinal bir olguyu temsil ettiği yanılgısına kapılamayız. Korkunç “çok fazla yabancı”, “çok fazla Müslüman” yaygarasının ortasında, hemen ele alınması gereken bir soruyla yüzleşmek bir mecburiyet halini aldı: Kaç gamalı haç “çok fazla”? Göçmenlere ve mültecilere yönelik kaç saldırı?

Gerçekten de Almanya'da ve Avrupa'da karanlık zamanlardan geçiyoruz. Pegida'nın adı -Patriotische Europäer Gegen die Islamisierung des Abendlandes- genelde Batı’nın İslâmlaşmasına karşı Vatansever Avrupalılar olarak çevriliyor. Fakat “Abendland” kelimesinin ilginç gelen bir anlamı daha var. Kelime aslı itibarıyla “akşam toprakları” (evening lands), yani güneşin battığı yer anlamına geliyor. Daha da ilginci, bu terim, Oswald Spengler'in Birinci Dünya Savaşı'nın ardından kaleme aldığı, Alman kültürel karamsarlığının çığır açan bir çalışması olan Der Untergang des Abendlandes'te (Batı’nın Çöküşü) kullandığı terimin aynısıydı. O dönem, faşizmin yükselişinin arifesi, gerçekten de hem Almanya hem de dünya tarihinde bir dönüm noktasıydı. Elbette, şu anki siyasal ve toplumsal koşullar, 1920’lerde faşizmin yükselişini sağlayanlarla hiçbir şekilde aynı değil. Yine de, Avrupacılığın ırkçı politikalarının yeniden canlanmasının alameti olan bu geri dönüşle karşı karşıya kalırken, Almanya'nın bir kere daha Batan Güneşin Ülkesi olmasına hazır olup olmadığımızı sormak bir zaruret haline geldi.


* Yazının orijinali 2015 yılında movements. Journal für kritische Migrations-und Grenzregimeforschung, dergisinde yayımlanmıştır.

(Çeviren: Eda Sevinin) 

[1] Türkler yanılıyorsunuz, Almanya hiçbir zaman sizin olmayacak!

[2] Spiegel Online International, “Germany’s New Right: The Unholy Alliance of Neo-Nazis and Football Hooligans”, 4 Kasım 2014. http://www.spiegel.de/international/germany/newright-wing-alliance-of-neo-nazis-and-hooligans-appears-in-germany-a-1000953-2.html

[3] Maximilian Popp and Andreas Wassermann, “Prying into Pegida: Where Did Germany’s Islamophobes Come From?”, Spiegel Online International, 12 Ocak 2015. http://www.spiegel.de/international/germany/origins-of-german-anti-muslim-grouppegida-a-1012522.html

[4] Popp and Wassermann, 12 Ocak 2015.

[5] Kate Connolly, “Germany’s Pegida leader steps down over Adolf Hitler photo”, The Guardian, 21 Ocak 2015. http://www.theguardian.com/world/2015/jan/21/germanypegida-adolf-hitler-lutz-bachmann

[6] Almanya’nın birleşmesinden bu yana Saksonya her zaman aşırı sağ partilere verdiği destekle ön plana çıkan bir eyalet oldu. 2004 seçimlerinde Alman Nasyonal Demokrat Parti’ye verdiği %9.2lik istisnai destek de buna dahil. Timohty Garton Ash, “Germany’s anti-Islamic movement Pegida is a vampire we must slay”, The Guardian, 18 Ocak 2015. http://www.theguardian.com/commentisfree/2015/jan/18/germanyxenophobic-anti-islamic-pegida-france

[7] Popp ve Wassermann, 12 Ocak 2015.

[8] Bu ibare, Kuzey Ren-Vestfalya İçişleri Eski Bakanı ve şu anki İçişleri Bakanları Konferansı Başkanı Ralf Jager’e atfediliyor. Spiegel Online International, “The End of Tolerance? Anti-Muslim Movement Rattles Germany”, 21 Aralık 2014. http://www.spiegel.de/international/germany/anti-muslim-pegida-movementrattles-germany-a-1009245.html

[9] Spiegel Online International, “The End of Tolerance? Anti-Muslim Movement Rattles Germany”, 21Aralık 2014. http://www.spiegel.de/international/germany/anti-muslimpegida-movement-rattles-germany-a-1009245.html

[10] Popp ve Wassermann, 12 Ocak 2015.

[11] Dominic Smith, “Far-right Pegida eclipsed by its opponents at first UK demo”, The Guardian, 28 Şubat 2015. http://www.theguardian.com/world/2015/feb/28/newcastlepegida-unites-far-right-march-islam-protest

[12] Spiegel Online International, 4 Kasım 2014.

[13] Lamiya Adilgizi, “Pegida’s anti-Islam rallies stir fears of German Turks”, BBC News, 12 Ocak 2015. http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-30742898

[14] BBC News, 12 Ocak 2015. http://www.bbc.co.uk/news/world-europe-30742898

[15] Spiegel Online International, 21 Ocak 2014.

[16] Lizzie Dearden, “Germany anti-Islam protests: Biggest Pegida march ever in Dresden as rest of Germany shows disgust with lights-out”, The independent, 5 Ocak 2015. http://www.independent.co.uk/news/world/europe/germany-antiislam-protestsbiggest-pegida-march-ever-in-dresden-as-rest-of-germany-shows-disgust-9959301.html

[17] Spiegel Online International, 21 Ocak 2014.

[18] Justin Huggler and Richard Burgess, “Germany’s ‘Islamisation’ marches: how the pro- and anti-Pegida rallies measured up”, The Telegraph, 13 Ocak 2015. http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/europe/germany/11342953/Germanys-Islamisation-marches-how-the-pro-and-anti-Pegida-rallies-measured-up.html

[19] Spiegel Online International, 21 Aralık 2014.

[20] Timothy Garton Ash, “Germany’s anti-Islamic movement Pegida is a vampire we must slay”, The Guardian, 18 Ocak 2015. http://www.theguardian.com/commentisfree/2015/jan/18/germany-xenophobic-anti-islamic-pegida-france

[21] Tony Paterson, “German protesters from anti-Islamic ‘Pegida’ movement attack migrant youths”, The Independent, 4 Ocak 2015. http://www.independent.co.uk/news/world/europe/german-protesters-from-antiislamic-pegida-movement-attack-migrant-youths-9956837.html

[22] Tony Paterson, “Pegida movement’s marches attract thousands as hatred of Islam and immigrants sweeps across Germany in the wake of Paris attacks”, The Independent, 14 Ocak 2015. http://www.independent.co.uk/news/world/europe/pegida-movementsmarches-attract-thousands-as-hatred-of-islam-and-immigrants-sweeps-across-germanyin-the-wake-of-paris-attacks-9978543.html

[23] Statement der Geflüchteten des Refugee Struggle Dresden nach den Angriffen von Pegida- Unterstuetzer_innen und Neonazis (Dresden Mülteci Mücadelesi Mültecileri’nin Pegida Destekçileri ve Neo-Nazilerin Saldırısı Sonrası Açıklaması)


Kaynakça 

Agamben, Giorgio. (1990 [2000]). Means Without End. Notes on Politics. Minneapolis, s. 73-90.

De Genova, Nicholas. (2007). “The Production of Culprits. From Deportability to Detainability in the Aftermath of ‘Homeland Security’”, Citizenship Studies 11(5), s. 421-448.

De Genova, Nicholas. (2010). “Migration and Race in Europe. The Trans- Atlantic Metastases of a Post-Colonial Cancer”, European Journal of Social Theory 13(3), s. 405-419.

De Genova, Nicholas. (2011). “Spectacle of Security, Spectacle of Terror”, içinde (Ed.) Feldman, Shelley / Geisler, Charles / Menon, Gayatri, Accumulating Insecurity. Violence and Dispossession in the Making of Everyday Life. Athens, s. 141-165.

De Genova, Nicholas. (2015). “The ‘European’ Question”, içinde (Ed.) Amelina, Anna / Horvath, Kenneth / Meeus, Bruno, International Handbook of Migration and Social Transformation in Europe. Amsterdam (Baskıda).

Goldberg, David Theo. (2006). “Racial Europeanization”, Ethnic and Racial Studies 29(2), s. 331-364.

Goldberg, David Theo. (2009). The Threat of Race. Reflections on Racial
Neoliberalism
. Malden.