Yeni Partiler, Eski Eğilimler: DEVA’nın Kurucu Üyeler Listesi Üzerine Bir Yorum

Ali Babacan liderliğinde uzunca bir süredir kuruluş çalışmaları sürdürülen siyasi parti nihayet somut bir biçim kazandı. Demokrasi ve Atılım Partisi olarak adlandırılan parti, akıllıca bir kısaltma ile, dertli memleket gündemine bir DEVA olarak takdim edildi. Hem Davutoğlu’nun hem de Babacan’ın sürükledikleri hareketleri, bu isimlerin AK Parti mazilerine yönelik eleştirilere rağmen, Türkiye’nin mevcut koşulları altında cesur girişimler olarak değerlendirmek gerekiyor. Ne var ki, kuruluş aşamalarında ortaya çıkan bazı göstergeler bu partilerin, içinde bulunduğumuz mevcut demokratik gerilemeye de zemin teşkil etmiş olan Türkiye’nin siyasal kültürü üzerinde ıslah edici etkilere yol açıp açmayacağı konusunda kuşkular da uyandırmakta. Bu kısa yorumda Gelecek Partisi üzerinden değil ama DEVA’nın kurucu üyeler listesi üzerinden bir değerlendirme yapmaya çalışacağım. Bu değerlendirmede Türkiye’nin çok-partili siyasal hayatı içinde ürettiği parti siyaseti kültürünün güçlü etkilerini de yansıttığını düşündüğüm bu listenin kayda değer bulduğum birkaç yönüne işaret edeceğim. Bunu yaparken partinin resmî internet sitesinde erişilebilir olan program, tüzük ve kurucu üyeler ile ilgili bilgilerden[1] daha çok partinin resmen kurulmasından hemen bir gün önce sosyal medyada ve internet gazetelerinde dolaşıma girmiş olan, kurşun kalem ile yazılmış isim listesinin biraz da aceleyle çekilmiş fotoğraflarından hareket etmek istiyorum.[2]

Başlığında “istişare ve değerlendirme toplantısı” ibaresi bulunan ve partinin kurucusu olan doksan küsur kişinin isimlerinin kurşun kalemle yazıldığı bu üç sayfa, bu yeni partilerin Türkiye’nin siyasal kültürü ve tarihi içinde işgal edecekleri yer konusunda belki de bu partilerin programlarından ve tüzüklerinden daha çok şey anlatmakta. Büyük bir ihtimalle parti yetkililerinin rızası dışında basına sızmış ve kamuoyuna yansımış olan bu listenin siyasal seçkinlerimizin temsil ilişkisi ve parti-seçmen bağları konusundaki, bu partinin kurucular kurulunun belirlenmesinde de derinden etkili olduğunu göstermeye çalışacağım köklü eğilimlerini yansıttığını düşünüyorum.

Kurucu üyeler listesinin internete sızan el yazısı ile yazılmış, ve muhtemelen son taslaklarından biri olan[3], biçiminin çeşitli şekillerde üretildiği tabii ki düşünülebilir. Bu kurucular kurulu listesinin geniş istişareler sonucunda oluşturulmuş olması da kuvvetle muhtemeldir. Ne var ki listenin basına sızan biçimi partinin kurucularını belirleyen dar bir liderliğin eklemeler çıkarmalar yaparak bu listeyi kaleme alış manzarasını da hızla zihnimizde canlandırmaktadır.[4] Türkiye’nin partilerindeki lider egemenliği[5] ve otoriter parti içi düzenlemeler[6] kendisini parti genel merkez ve il-ilçe yönetimlerinin belirlenmesinden aday seçimlerine kadar birçok önemli kararda ortaya koymaktadır. Ne DEVA’nın ne de Gelecek Partisi’nin kuruluş sürecinde bu temel eğilimden sapan programatik bir hareket görüntüsü, bu partileri sürükleyen liderlerin ve isimlerin taahhütlerine/niyetlerine ve seçmenin belirli kesimlerinin beklentilerine rağmen, güçlü bir şekilde mevcut değildir.

Basına sızan kurucu üye listesi fotoğraflarında kurucuların seçilmesindeki önemli ölçütlerden birinin “memleket dengeleri” olduğu da görülmektedir. Kurucular listesi taslağında çoğu kurucuyu tanımlayan temel niteliğin geldikleri şehir olduğu görülmektedir. Hemşerilik bağlarının Türkiye siyaseti açısından önemine Türkiye’de parti siyaseti üzerine geçmişte kaleme alınmış çalışmalarda da dikkat çekilmiştir.[7] Hemşerilik bağlarının bu önemi hem arz yönlü hem de talep yönlü etkiler ve beklentiler göz önünde bulundurularak değerlendirilmelidir. Kurucu üyeler listesindeki “memleket” vurgusu bir yandan memleket temelli temsil düşüncesinin siyasal seçkinler için merkeziliğine işaret ederken[8] diğer taraftan yurttaş-seçmenlerin “kendilerinden birini” parti içinde görme arzusu ile de örtüşmektedir. Zira Türkiye siyasetinde seçmen ile siyasal temsilciyi bağlayan “bağ yapıları” ideolojik ve programatik olmaktan daha çok kimlik ve ulaşılabilirlik temellidir.[9] Erzurumlu muhafazakâr bir seçmen yalnızca muhafazakâr bir kurucu değil hısım, akraba, eş dost aracılığı ile şahsen ulaşabileceği Erzurumlu bir kurucu görmek istemektedir. Tıpkı Aydınlı, Yozgatlı, Diyarbakırlı, Erzincanlı, Trabzonlu seçmenler gibi.

Özellikle ekonomik bakımdan sınırlı imkânlara sahip olan seçmenler için partinin “memleket” temelli bir ulaşılabilirlik kanalı açması, bunu açık ya da zımni bir şekilde vurgulaması, parti seçkinleri tarafından zaruri görülmüş de olabilir. Parti kurucularının memleketlerinin vurgulanması himaye bekleyen yurttaşlara açılmış bir kapı ya da onlara yönelik bir işaret olarak değerlendirilebilir. Bu noktada DEVA Partisi vakasından bağımsız şekilde Türkiye’de hemşerilik bağları ile patronaj ilişkilerinin parti siyaseti üzerinden iç içe geçişine vurgu yapmak gerekmektedir. Bu durum partilerin “memleket dengeleri”ni her zaman çok dikkate almasına yol açmaktadır.

DEVA’nın kurucular listesi taslağının ortaya koyduğu bir diğer eğilim ise Türkiye’nin siyasal parti seçkinlerinin “eğitimli” kadroların önemine olan inancıdır. Bu kurucu üyeler listesine hızlıca bir göz atıldığında seçilen isimler, şayet “memleket dengeleri” bakımından bir önem arz etmiyorlarsa, mezun oldukları ya da halihazırda görev yaptıkları Boğaziçi, Bilkent, İstanbul Üniversitesi, Robert Kolej gibi prestijli eğitim kurumları ile tanımlanmışlardır.

Yalnızca eğitim değil, açıktır ki, siyasi nüfuz ve deneyim de (ya da belirli bir simgesel ve sosyal sermaye de) partinin liderliği tarafından çeşitli kimseleri kurucu üyeler listesine sokan ölçütler arasında yer almıştır. Listedeki hatırı sayılır sayıda kimseyi kurucu yapan temel niteliğin eski bakan veya parlamenter oluşları olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra hariciye, mülki idare ve hatta askeriye kökenli yüksek bürokratların ve kamu görevlilerinin de kurucular kadrosunda yer aldıkları görülmektedir.

Kurucu üyeler listesi taslağında dikkat çeken noktalardan bir diğeri de gençlerin temsiline gösterilmiş olan özel özendir. Bazı isimlerin yanında “86”, “91”, “97” gibi doğum tarihini gösterdiği belli olan ibareler görülmektedir. Diğer taraftan, kurucu üyeler listesindeki hem memleket kökenlerine hem de sivil toplum geçmişlerine işaret eden notlar, DEVA’nın, özellikle Kürt ve Alevi temsili başta olmak üzere, kimlik temsili meselesini de, partinin aşağıda işaret edeceğim “bütün milleti temsil” iddiası ile çelişmeyecek şekilde, ciddiyetle ele aldığını ortaya koymaktadır. Kurucu üyelerden biri de bu listede “engelli” olarak nitelenmiştir ve bu da her kesimi kapsama çabasını belirginleştirmektedir. Son olarak, bazı kurucuların da “siyasi parti faaliyetinin gerektirdiği teknik-lojistik kadrolar” kontenjanından kurucu üyeler listesine dahil olduğunu düşünmek yerinde olacaktır zira bazı kurucuların niteliği yalnızca “avukat”, “finans sektörü” gibi ifadeler ile tanımlanmaktadır.

Nihayetinde DEVA’nın da Türkiye’de çok-partili hayata geçişin ardından oluşmaya başlayan ve toplumun bütün kesimlerini temsil iddiasında olan toplayıcı (catch-all) “millet partileri”nden biri olmaya aday olduğu söylenebilir.[10] Türkiye’de çok-partili hayatın oluşmaya başladığı Soğuk Savaş döneminin koşulları içinde açıkça “ideolojik” ve “sınıf” temelli partilerin kurulmasına karşı oluşturulmuş hukuksal sınırlamaların söylemsel ve stratejik bakımdan bu tip “toplayıcı” örgütlenmeleri yaygınlaştırdığına literatürde halihazırda işaret edilmektedir.[11] Ancak çok-partili hayatın, Türkiye’de endüstriyel toplumun yükselişinin siyasal etkiler yaratmaya başladığı bir tarihsel momentten önce kurulması da sınıfsal, etnik, mezhepsel temelli kitle partilerinin yerine söylem ve örgütlenme bakımından her kesime hitap eden “toplayıcı” partilerin parti siyasetinin kuralı haline dönüşmesindeki başat etkenlerden biri olduğu vurgulanmalıdır.[12] Güçlü bir refah devletinin yokluğunda ve kişi başına düşen gelirin belirli bir seviyenin altında olduğu Türkiye koşullarında bu toplayıcı millet partileri için seçmenleri ile başta kurmaya niyetlendikleri programatik bağlar hızla patronaj ve klientalizm temelli bağlara dönüşmüştür. Ortaya çıktığı 20. yüzyıl ortasından bugüne değin çoğunlukla[13] “millet partilerinden” müteşekkil olagelmiş olan Türkiye’nin parti sisteminde benzer sorunları olan grupların, sosyal kesimlerin, içlerinden kendi organik temsilcilerini de çıkararak oluşturdukları “yatay dayanışma” yerini, özellikle iktidara gelindiği koşullarda,  hızla büyük patronlar, küçük (ve daha küçük…) patronlar ve himaye edilen kitleler arasındaki “dikey dayanışma”ya bırakmıştır.[14] Dikey dayanışmaya sahip toplayıcı partilerin oluşturduğu bir parti sisteminin her hal ve şartta demokratik olmayan sonuçlar doğuracağını söylemek yerinde olmayacaktır. Ancak, uzun AK Parti iktidarının da gösterdiği gibi, bu dikey dayanışma ağlarının kudreti ve kapsayıcılığı belirli bir noktaya ulaştığında ahbap-çavuş kapitalizmi[15] ve buna bağlı bir tür melez rejim[16] de kaçınılmaz hale gelmektedir.

Yine de hem DEVA’nın hem de Gelecek Partisi’nin Türkiye’de son birkaç yıldır dozu gittikçe daha fazla artan adalet, ekonomi ve otoriterleşme eksenli sorunların müzakeresinde yeni imkânlar sunacak olması Türkiye siyaseti için önemli bir gelişmedir. Gücün temerküzünü son noktasına vardırmış olan büyük bir iktidar partisinden kopan bu iki hareketin önümüzdeki yıllarda Türkiye siyasetinin içine gireceği yeni bir “çoğulculuk çevrimine”[17] katkı sunabileceği de düşünülmelidir. Bu iki partinin de parlamenter düzene dönüş konusunda benimsedikleri tutum güçlü siyasal, hukuksal ve ekonomik kurumların oluşturulmasıyla daha müreffeh ve özgürlükçü bir siyasal düzenin tesis edilmesine katkı sunabilir. Yine de, bu yeni partilerin doğuşuyla, Türkiye’nin değişen sosyal dokusunu yansıtan ve siyasal kültürümüzde de köklü değişikliklere yol açacak olan siyasal aktörlerin yükseldiğini söyleyebilmek zor görünüyor. Türkiye’nin siyasal sisteminin ihtiyaç duyduğu büyük dönüşümün henüz çok uzağındayız ve bunu sağlayabilecek olan yeni siyasal aktörlerden de hâlâ yoksunuz.


[1] Partinin internet sitesi için bkz. https://devapartisi.org/, erişim: 12 Mart 2020.

[2] Bu fotoğrafların bulunduğu bir haber sitesi için bkz. https://www.enkocaeli.com/haber/3697323/iste-deva-partisinin-kurucular-kurulu-listesi, erişim: 12 Mart 2020.

[3] Kurucu üye listesinin basına sızan bu biçimi ile ilgili bir ihtimal de bu isimlerin bir gazeteciye, şüphesiz yine bir ya da birkaç parti seçkini tarafından yazdırılmış olabileceğidir. Ancak bu durumda da partinin kurucu kadrolarından -ya da onlara son derece yakın- kimselerin zihniyet ve eğilimlerini görmekten çok uzak olduğumuz düşünülemez.

[4] “Z” harfinden başlayarak alfabetik sıraya göre dizilmiş listede bazı isimlerin yanına koyulmuş “X” işaretleri görülmektedir. Listenin son sayfasında alfabetik sıranın takibi bırakılmakta ve bazı altı çizili yeni isimlerin çeşitli düzeltme işaretleri ile listeye eklendiği görülmektedir.

[5] Arsev Bektaş, Demokratikleşme Sürecinde Liderler Oligarşisi (İstanbul: Bağlam, 1993).

[6] Pelin Ayan Musil, Authoritarian Party Structures and Democratic Political Setting in Turkey (New York: Palgrave Macmillan, 2011).

[7] Ayça Kurtoğlu, Hemşehrilik ve Şehirde Siyaset (İstanbul: İletişim, 2004); Herald Schüler, Particilik, Hemşehrilik, Alevilik (İstanbul: İletişim, 1999).

[8] Partinin kurucu üyelerinin ülkenin her şehrini kurucu üyeler listesinde temsil etme çabası içinde olması tabii ki seçimlerde başarılı olmak istemeleriyle ve seçim bölgelerinin mülki idare sınırlarıyla örtüşmesi ile de ilgili bir durumdur. Fakat bu bilginin bu kısa yorumda incelenen kurucu üyeler listesinde öne çıkarılması Türkiye siyasetinin metnin devamında tartıştığım ideolojik ve programatik olmayan yönlerinin baskınlığı ile de ilgili bir göstergedir. Burada bu liste üzerinden dikkat çekmek istediğim nokta parti seçkinleri tarafından kurucu üyelerin yurttaş-seçmen ile en önemli rabıtasının “hemşerilik” bağı olduğunun düşünülmesidir.

[9] T. S. Baykan, “Türkiye’de İdeolojik ve Programatik olmayan Parti-seçmen Bağları Üzerine Kavramsal bir Tartışma: Popülizm, Personalizm, Patronaj”, Toplum ve Bilim, 147, (2018): 10-44.

[10] F. Michael Wuthrich, National Elections in Turkey: People, Politics and the Party System (New York: Syracuse University Press, 2015), s. 80-82.

[11] Wuthrich, National Elections, s. 78.

[12] T. S. Baykan, The Justice and Development Party in Turkey: Populism, Personalism, Organization (Cambridge: Cambridge University Press, 2018), s. 63-73.

[13] Türkiye’de bu örüntüden sapan örnekler başta Milli Görüş Hareketi’ne bağlı olan partiler, ve özellikle Refah Partisi vakası, Kürt siyasal hareketinin yarattığı partiler ve de siyasal sistemin daha sağında ve solunda konumlanmış ideolojik konumları daha belirgin-köşeli olan partilerdir.

[14] Türkiye siyasetinin patronaj temelli doğasının birçok boyutunu ortaya koyan eski tarihli ancak çok faydalı bir derleme için bkz. E. Akarlı ve G. Ben-Dor (der.), Political Participation in Turkey (İstanbul: Boğaziçi University Publications, 1975). Ayrıca bkz. Ayşe Ayata, CHP-Örgüt ve İdeoloji (İstanbul: Gündoğan Yayınları, 2010). Türkiye’de patronaj ve klientalizmin güncel etkileri üzerine çalışan araştırmacıların tüketici olmaktan uzak bir gözden geçirilmesinde Erdem Aytaç ve Kerem Yıldırım’ın adları zikredilebilir.

[15] Berk Esen ve Şebnem Gümüşçü, “Building a Competitive Authoritarian Regime: State–Business Relations in the AKP’s Turkey”, Journal of Balkan and Near Eastern Studies, 20, no. 4 (2018): 349-372.

[16] Berk Esen ve Şebnem Gümüşçü, “Rising Competitive Authoritarianism in Turkey,” Third World Quarterly, 37, no. 9 (2016): 1581-1606.

[17] Osmanlı-Türkiye tarihinde gücün temerküzünün ve dağılmasının düzenli bir şekilde birbirini takip eden çevrimler yarattığına işaret eden zihin açıcı bir çözümleme için bkz. Arif T. Payaslıoğlu, “Turkey”, R. E. Ward ve D. A. Rustow (der.), Political Modernization in Japan and Turkey içinde (Princeton: Princeton University Press, 1968), s. 411-433.