Üçgenlerden Yamuk Yapmak: Ölüm yiyenlerin kazandığı nerde görülmüş?
Aksu Bora

Nazilerin toplama kamplarında, kimin kim olduğunu anlayabilmek için işaretler takarlarmış: Yahudilere sarı, eşcinsellere pembe üçgen. Siyasi suçlulara kırmızı, “kriminal”lere yeşil, “asosyal”lere siyah… Hem herkes yerini bilsin, hem de gardiyanlar kime nasıl davranacağını. Vahşetin göbeğinde yaşanmış olmasa, gülebilirdik buna; nihayetinde bir toplama kampındasınız hep birlikte, yerinizin neresi olduğu belli değil mi?

Çok kimliklilik üzerine bir şey duyduğumda, aklıma hep bu geliyor: Nazilerin toplama kampları. Kimliğin her zaman “öyle bir şey” olmadığını, benimsenen, sahip çıkılan, saldırılara karşı savunulan bir aidiyet olduğunu tabii ki biliyorum. Ama bu bilginin arkasında hep o imaj duruyor: Göğüslerine iliştirilmiş sarı, siyah, pembe, kahverengi… üçgenlerle bir duvarın dibine dizilmiş esirler. Bu imaj, çokluğa değil, kocaman bir tekliğe işaret ediyor. Ölüm. Kamplarda “çokluk”tan bahsedebildiğimiz durumlar, her defasında, esirlerin kuşatıldıkları çerçevenin dışına çıkabildikleri anlarda ışıldıyor: Kampta düzenlenen bir futbol turnuvası, yasak olduğu halde yiyeceğini paylaşan biri, ışıklar söndükten sonra fısıltıyla anlatılan hikâyelerin çeşitliliği… Ölümün yenildiği anlar. Tekliğin.

Renkli üçgenleri ölüm yiyenlerin hizaya sokma arzularının sembolü olmaktan çıkarıp politikanın rengini değiştirmenin aracı haline getirmeye çalışanlardan bazıları, bunu adlarına yansıtmışlar: Siyah Pembe Üçgen. Naziler tarafından öldürülen eşcinselleri ve “asosyal” olarak etiketlenenleri (fahişeler, “kaytarıcılar”, alkolikler, zihinsel engelliler, barış yanlıları…) hatırlatmak üzere, pembe ve siyah üçgeni isimleri olarak seçmişler. İzmir’de 2001 yılından beri İzmir Eşcinsel Kültür Grubu, 2009’dan beri de Dernek olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Başka şehirlerde yaşayan bizler, Derneğin adını muhtemelen en çok iki konuyla ilgili işittik: Kapatma davası ve Baki Koşar Etkinlikleri.

Cumhuriyet Başsavcısı “herkes kafasına göre dernek kurarsa anarşi çıkar” diyerek, en baştan üçgenlerin ne işe yaradığını hatırlattı. Türkiye’de kurulmaya yeltenilip de kapatma davası açılmayan herhangi bir lgbti derneği yok, neyse ki Siyah Pembe Üçgen de istisna olarak anılma utancından kurtulmuş oldu böylece! Kapatılma nedeni, “genel ahlâka aykırılık” idi. Bu genel ahlâk denen şeyin insanları göğüslerinde üçgenlerle duvar diplerine sıralamakla bir ilgisi var muhtemelen. Yargıtay kapatılma kararını bozdu ama ahlâka aykırılığı teşvik edecek etkinliklerin yapılmasına karşı uyararak. Yani, bir lgbti derneğinin fıtraten ahlâka aykırı olduğunu, bu fıtratı ortaya koymaya kalkarsa düzenin yumruğunu tepesinde hissedeceğini söylemiş oldu.

Lgbti bireylere karşı işlenen nefret suçlarında devletin her türlü kurumunun bu tutumunun büyük bir etkisi olduğundan şüphem yok. Bütün vatandaşlar yasa karşısında eşittir ama bazılarının kafalarına göre iş yapmalarını da engellemek gerekir.

Üstelik “bunlar”, kafalarına göre dernek kurmaları yetmiyormuş gibi, kafalarına göre etkinlikler de yaptılar bu süre içinde- en çok da şiddetsizlik üzerine çalıştılar. Gerçi çalışma alanı seçiminin kafalarına göre olduğunu söyleyebilir miyiz, emin değilim. Ne de olsa, bir lgbti derneğinin şiddet meselesini erteleme lüksü yoktur. Bu memlekette yaşayan lgbti bireyler şiddetin her türlüsüyle başa çıkmak zorunda kalırlar.

Derneğin adını işitmemize vesile olan Baki Koşar da işte bu bireylerden biriydi. 2006 yılında öldürüldü. “Basit” bir cinayet değildi, bir nefret cinayetiydi. Katili, haksız tahrik indiriminden yararlandı ve bu aralar serbest kalacak. Siyah Pembe Üçgen Derneği, 2009 yılından beri, Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası düzenliyor. Bu yıl, yedincisini yapacaklar. (link)

Baki Koşar’ı göğsündeki pembe üçgenle hatırlamak istemem. Tanışmamıştık ama yazdıklarını, haberlerini, programlarını biliyordum. Çok daha fazlası vardı. Ama biliyorum ki o pembe üçgen olduğu için öldürüldü, o üçgen olduğu için katili on yıl bile dolmadan serbest kalacak. Yani, üçgeni unutmak mümkün görünmüyor.

Göğsüne o üçgeni iliştiren, onlardı. O üçgen orada dursundu ki onunla (ona!) ne yapacaklarını bilsinlerdi. Bir insanın kiminle sevişmek istediği ölüm yiyenleri neden ilgilendirsin ki onu ve herkesi hizaya sokmak, ölümün tekliğini kutsamak arzusundan başka?

Politikanın rengini değiştirmek zor bir iş. Ölüm yiyenlerin malzemesiyle çalışmak zorundasınız çünkü. Onların kullanmayı çok iyi bildiği, sizin başka bir şeye çevirmeye çabaladığınız malzemeyle. Elinizde bu var. Neyse ki, elimizden gelen bundan ibaret değil. Siyah Pembe Üçgen’in bu yılki Baki Koşar Nefret Suçları ile Mücadele Haftası teması, “çokluk” -elimizdeki malzemeye bakacağız, bununla ne yapabileceğimize. Üçgenlerden yıldız, kare, dikdörtgenler yapmayı deneyeceğiz- tabii yamuklar da!