Gizlice Açığa Çıkanın Şiddeti Üzerine
Meral Akbaş

Bilmiyordum, öğrendim: Roboskî katliamı’na dair hazırlanan Meclis Araştırma Komisyonu raporunda gizli tanık olarak ifadelerine yer verilen, “varlığına, gerçekliğine dair hiçbir kanıt”ın [1] olmadığı K.A., iki gerilla arasında geçen konuşmadan duymuş olduğu iki üç cümleyle sadece tutuklanmaktan kurtulmuyor; savcıya verdiği ifadeyle, dron görüntülerini ve bu görüntüleri inceleyen Aselsan’ın raporunu geçersizleştiriyor, İçişleri Bakanlığı’nın raporunu ve yerel güvenlik personelinin ifadelerini susturuyor, bu görüntüler, raporlar ve ifadelerle yazılması ihtimali bulunan Meclis Araştırma Komisyonu raporunun kaderini tayin ediyor, Levent Gök’ün ifadesiyle “AKP’li komisyon üyeleri için “can simidi” ol[uyor]” [2]. Sözün kıymetine bak hele diyor insan, vay be! Bu K.A. harfli gizemli şahsiyet, Superman gibi bir “şey” herhalde! Anonim kalmayı seviyor; birden ortaya çıkıveriyor ve darda olana deva oluyor... Sürekli değişen geçmişlerle nerede olması gerektiğini, duyduğunu gördüğünü bildiğini ne zaman ve kime anlatacağını çok iyi biliyor. Roboski katliamı ertesi eski bir PKK gerillası olarak görünürleşen bu K.A. meselâ, 1995 yılında Mardin’in Dargeçit ilçesinde askerler tarafından yapılan işkence ve kıyımlara tanıklık ettiğini anlatan öğretmen 3151-1 oluyor sonra: “Bir gece yarısı seslerden uyuyamadım. Zemin kata inip taburda dolaşırken, Süleyman Şahin’e işkence yapıldığını gördüm. İşkence yapanlardan biri, [Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet] Tire’nin korumasıydı. Abdurrahman Olcay ve Abdurrahman Coşkun’u da elleri askıda ve çıplak olarak gördüm. Birinin gözleri bağlıydı. İçeride başkaları da askıda asılıydı.”

Noktalarla birbirinden ayrılan iki veya üç büyük harf, birkaç rakam ya da, farklı kişileri – gerçek ve hayâli, gerilla veya öğretmen, ne fark eder?!! – bir kişi yapmaya yarıyor sanki: “İçimizden” biri, “içimizde” biri, her yerde olan/olabilen biri! Varlığıyla herkesi, bildiğini gizli gizli ihbar etmeye davet eden biri: “Tencere tava kullanmak, mutfakta değil haaa, komşuyu rahatsız etmek suçtur. Bunları sizler yargıya taşıyacaksınız. Her şeyi devletten beklemeyin!”

K.A. ve 3151-1’i birbirine dolayan tek şey böyle isimsiz ve kolaylıkla “herkes” ve ama “hiç kimse” olmaları, gizlenerek konuşmaları, devletin yarıda bıraktığını tamamlayan, suç örten yani, cinayet mahalini temiz pak eden “bir kişi” olmaları değil; konuştukları anda bir hukuki davanın seyrini de değiştirebiliyor olmaları... 3151-1’e gelene kadar çünkü, yakınlarının, arkadaşlarının, yoldaşlarının işkencedeki sesine, kaybedilmesine, ölümüne tanıklık eden ve gördüğünü, duyduğunu, bildiğini anlatan ne çok insan var; sözü kayıt altına alınmayan, delil olarak nitelendirilmeyen ne çok insan... Bir de işte K.A. var, göründüğü ve savcıya konuştuğu hızla serbest bırakılan ve ortadan kayboluveren... K.A.’nın eski bir gerilla olması, devletin – en azından – kâğıt mesaisini bile yavaşlatmıyor demek ki! Göründüğü kadarıyla, aksine, uzun zaman yazılamayan Meclis Araştırma Komisyonu raporunun hazırlanması için sanki ilham perisi oluyor K.A. Demiştik değil mi, kendisi Türkiye usûlü Superman olabilir diye... Memlekette “süper” adamlar olsaydı ancak bu işe yararlardı herhalde: İktidarda olanın kıçını kurtarmak!

Kendini, yaşadığını anlatmak durumunda bırakıldığında ve bu bırakılma durumunu kendine ait olmayan bir soğuk yerde, tanımadığın, sana bakar ya da bakmaz adamların önünde, bir salonun ortasında yaşadığında öylece sessiz durmaya, hiç konuşmamaya dair bir kaç söz etmiştim daha önce. İşte bu “sessiz kalmak” tercihinin nedenini anlatmak bir küçük kız çocuğuna düşmüş bugün: “... ben yaşadıklarımı utandığım için, bir de polisler ve siz bana inanmıyor gibi davrandığınız, alay ettiğiniz için anlatamıyorum. Her erkeğin bana tecavüz edeceğini sanıyor, korkuyorum. Hakimsin, bir daha bana bağırma! Beni azarlamayın... Polisler de siz de beni suçladınız... Bu son ifademdir. Bana inanmayan, dalga geçer gibi davranan, aşağılayan mahkemenize gelmeyeceğim.”

İn mi cin mi bilinmez, iki harften veya sayılardan ibaret isimleriyle “süper” adamların beyanları karşısında müthiş kıymet bilir kesilenlerin – çünkü tüm “yüksek” mevki sahiplerinin gizlilik gerekçesiyle korunan sesinin duyulduğu yer, bu gizli adamların mahkeme ekranlarına yansıtılan çarpık ses ve görüntüleridir. Bu adamların gerçek olması ya da hiç olmamış olması mesele değildir; mesele, onların gizli ama görünür tanıklığında neyin/kimin garantiye alındığıdır – kıymet verip dinlemediği seslerde olduğunu gerçeğin, hep hatırlamak lazım sanki... unutmamak...


[1] Fréderike Geerdink, Roboski: Gençler Öldü, s. 193.

[2] A.g.e., s. 194.