Kuzey İrlanda'nın Hayırlı Cuması
Barış Özkul

Anlaşılan o ki Erdoğan ve AKP’ye göre karşılıklı ateşkes, Kürt sorununda nihai çözümün anayasal dayanaklarını oluşturmak için yeterli bir önkoşul değil. PKK’nin silahları tamamen bırakması gerekiyor. Herhalde iç güvenlik yasası da PKK’yi bu talebin haklılığına ikna etmek için çıkartıldı. Türkiye’nin muhtarı olarak aklına eseni söyleyen, “IŞİD neyse PYD odur” gibi beyanatlar veren bir cumhurbaşkanımız ve yol böyle yüründüğünde varılacak menzilin yaratacağı yeni sorunları dert edenlere “savaş baronu” yaftası takmaya hazır bir Yeni Türkiye basını var. Oysa Kürt sorununda barışa bu kadar yaklaşılmışken bu tür çıkmazların nasıl aşılabileceğini serinkanlılıkla, kendi dışımıza bakarak tartışmak gerekir.

Çözüm/uzlaşma süreçlerinde eşit yurttaşlık haklarına yönelik taleplerin ve ilgili yasal-kurumsal düzenlemelerin silah bırakma şartına bağlanması, müzakereleri çıkmaza sokan bir politik kurnazlıktır. Çünkü bu ikisi arasında zorunlu bir nedensellik ilişkisi yoktur. Bu gerçeği, hayli vakit kaybettikten sonra öğrenen ülkelerden biri de Kuzey İrlanda.

Hayırlı Cuma’nın Öncesi

Yirmi yıllık iç savaşın ardından IRA ile Britanya devleti arasındaki ilk gayri resmî temas Kuzey İrlanda’dan sorumlu devlet bakanı Peter Brooke’un inisiyatifiyle 1990’da başlatıldı. Brooke bir yandan IRA ile kapalı kapılar ardında görüşürken, bir yandan da Kuzey İrlanda’daki Katolik-Cumhuriyetçi kanadın “resmî” temsilcisi SDLP ile UUP, DUP gibi Birlik yanlısı partileri bir araya getirdi. ‘90’dan ‘92’ye kadar süren ilk müzakereler Birlik yanlısı partilerin terör destekçiliği bahanesiyle Sinn Féin’i müzakerelerden dışlaması nedeniyle sonuçsuz kaldı.

Ama Britanya’nın bundan böyle IRA ve Sinn Féin’i Kuzey İrlanda’daki çözümün meşru aktörleri olarak kabul edeceği belli olmuştu. Bir süre sonra Sinn Féin’in lideri Gerry Adams, Birlik yanlısı partilerin tepkilerine rağmen müzakere sürecinin taraflarından biri olarak resmî temaslarda bulunmaya başladı. 15 Aralık 1993’te Britanya ve İrlanda hükümetleri Downing Street Bildirgesi’ni ilan ettiler. Britanya bu bildirgeyle “İrlanda adasının sadece İrlanda halklarına ait olduğunu… Kuzey ve Güney İrlanda halklarının karşılıklı rızaya dayanarak kendi kaderlerini tayin hakkına sahip olduklarını” beyan ediyordu. Ocak 1994’te sembolik bir jestle Gerry Adams’a ilk kez ABD vizesi verildi.

Downing Street Bildirgesi’nin savaşan taraflardan talebi, kalıcı ateşkesti. IRA, buna karşılık 31 Ağustos 1994’te askeri faaliyetlerini durdurdu. Birlik yanlısı paramiliter gruplar da 13 Ekim 1994’te ateşkes ilan ettiler.

Bir sonraki aşama, Barış Süreci’nde Çerçeve Belge’nin hazırlanmasıydı. Bu aşamada Britanya’nın K. İrlanda’dan sorumlu yeni devlet bakanı Patrick Mayhew, sürecin ilerlemesi için IRA ve diğer örgütlerden silahlarını teslim etmelerini istedi.

IRA bunu kabul etmedi.

1970-94 arasında Kuzey İrlanda’daki iç savaşta toplam yirmi bin kişi hapis cezası almıştı. Dört yüze yakın IRA mensubu hâlen cezaevindeydi - 450 yıl hapisle cezalandırılan militanlar vardı. Britanya, siyasi mahkûmların serbest kalması yönünde herhangi bir adım atmamıştı. Üstelik Britanya’nın ülkedeki askeri varlığının yanısıra neredeyse tamamı Protestanlardan oluşan Kuzey İrlanda polis teşkilatının (RUC) Katoliklere uyguladığı fiili ve sembolik işkence de (polis merkezlerine asılan Birlik flamaları, monarşi sembolleri, gösterilerdeki tarafgir tavır) devam ediyordu.

IRA, yeniden silahlı mücadeleye başladı, fakat bu kez İrlanda’daki Birlik yanlısı örgütleri değil sürecin tıkanmasından sorumlu tuttuğu İngiltere’yi hedef aldı. Ateşkesin bittiği ilan edildikten birkaç saat sonra 9 Şubat 1996’da Londra’nın finans merkezlerinden Canary Wharf’a bombalı saldırı düzenlendi.

Öte yandan, IRA’nın kaldığı yerden silahlı mücadeleye devam etmesi mümkün değildi. Barış süreci başladıktan sonra Sinn Féin’e verilen siyasal destek gözle görülür biçimde artmıştı. Oyunu 1992’de yüzde 10’a, 1996’da yüzde 16’ya yükselten Sinn Féin, Hayırlı Cuma’nın ertesindeki 2001 seçimlerinde Kuzey İrlanda’nın en büyük partisi haline gelmiştir.

Dolayısıyla 1995’te IRA’nın önündeki en mantıklı seçenek müzakereleri sürdürmekti. Kasım 1995’te sürecin bağımsız ve uluslararası bir kurum tarafından denetlenmesi yönünde ortak bir kanı oluştu. Uluslararası Silahsızlanma Komisyonu’nun çalışmaları doğrultusunda eski ABD senatörü George Mitchell’ın hazırladığı rapor taraflara sunuldu. Mitchell, IRA’nın talep ettiği düzenlemelerin silahsızlanma süreci ile eşzamanlı olarak yerine getirilmesini istiyordu. Bu ikisi arasında bir öncelik sıralaması yapılmamalıydı. Raporu sümenaltı eden Britanya devleti, silahsızlanma konusunda ısrar etti ve müzakereler bir kez daha durdu.

Hayırlı Cuma 

Mayıs 1997’de İşçi Partisi İngiltere’de büyük bir seçim zaferiyle iktidara geldi. Böylece John Major dönemi kapanmış; seçim kampanyasında İrlanda’ya nihai çözüm vaat eden Tony Blair başa gelmişti. Blair’in seyrek rastlanan doğru işlerinden biri silahsızlanmayı İrlanda’daki yasal-kurumsal düzenlemelerin önkoşulu olmaktan çıkartmasıdır. Nitekim İngiliz devleti Haziran 1997’de, “İrlanda halklarını müzakere sürecine dahil etmenin silahsızlanmadan daha önemli bir gündem maddesi olduğunu” açıkladı.

Sinn Féin’in Tony Blair hükümetinden ilk talebi, sürecin bir takvime bağlanması oldu. Nihai barış, en geç Mayıs 1998’de sağlanmalıydı. Bu arada IRA da tekrar ateşkes ilan etti (Temmuz 1997) ve münferit olaylar (cezaevlerinde ve Parade etkinliklerinde çıkan çatışmalar) haricinde bir daha silahlı mücadeleye başvurmadı.

9 Nisan 1998’de imzalanan Hayırlı Cuma Antlaşması’nın 10 bin kelimelik metni Kuzey ve Güney İrlanda’daki bütün evlere dağıtıldıktan sonra referandumla oylamaya sunuldu. Referandumda Kuzey İrlanda’dan yüzde 71, Güney İrlanda’dan yüzde 94 oranında evet oyu çıktı.

Antlaşma metninde yazılı olanlar (“Kuzey İrlanda’nın geleceğini Kuzey İrlanda halkları belirler”, “Kuzey İrlanda’nın idaresinde siyasi aktörlerin tamamının katılımı esastır”  vb. yuvarlak laflar) tarafların kendi aralarında vardıkları yazılı olmayan mutabakat kadar önemli değildir. Britanya devleti hem Birlik yanlısı Ulster halkını küstürmeyecek hem de Katolik İrlandalıları tatmin edecek bir çözüm bulmak için IRA’ya verdiği sözlerin hepsini antlaşma metnine dahil etmemişti. Ama verilen sözler bir bir yerine getirildi.   

Kısa süre sonra Kuzey İrlanda hapishanelerindeki siyasî mahkûmlar serbest bırakıldı, İngiliz hapishanelerinde bulunanlar İrlanda’ya transfer edildi. Kuzey İrlanda’daki İngiliz askerlerinin sayısı asgariye indirildi; üslerin sayısı azaltıldı; Katolik ve Protestan mahalleleri arasındaki güvenlik noktaları kapatıldı; Kuzey ve Güney İrlanda arasındaki geçişleri engellemek için kapalı tutulan yollar açıldı. Hong Kong valisi Chris Patten, Kuzey İrlanda polis teşkilatında öngörülen reforma nezaret etmesi için Belfast’a gönderildi. İç savaş sırasındaki sivil ölümlerini araştırmak için İnsan Hakları Komisyonu kuruldu.

Bütün bunlar olurken, IRA’nın silah bırakması alt komitelerde tartışılan tali bir konuydu. Her ne kadar Antlaşma metninde IRA ve diğer silahlı örgütlerin iki yıl içinde silah bırakması öngörülse de İngilizler bu şartın aciliyetini vurgulayarak süreci kesintiye uğratmadılar. Zaten IRA’yı silahlı mücadeleye sevk eden koşullar ortadan kalkmıştı.

Öte yandan Birlik yanlısı Ulster partileri, IRA’nın silah bırakmamasını Kuzey İrlanda Meclisi'nde politik bir koz olarak kullanmaya devam ettiler. Şubat 2000’de IRA’nın silah bırakma konusundaki gönülsüzlüğü bahane edilerek Meclis durma noktasına getirildi.

Sonuçta IRA, Sinn Féin’in de ısrarıyla, silah bırakmayı değil ama silah depolarını denetime açmayı kabul etti. Bağımsız denetçilerden oluşan bir komisyon kuruldu. IRA’nın mühimmatı, eski Finlandiya başbakanı Martti Athisaari ve Afrika Ulusal Kongresi’nin lideri Cyril Ramaphosa tarafından denetlendi. IRA’dan sürece dahil olan uluslararası kuruluşların onayı olmadan silah kullanmayacağına dair taahhüt alındı.

Aradan onca yıl geçti; IRA hâlen silah bırakmış değil. En son 2013’te Belfast’taki militanların evlerine yapılan baskında roket güdümlü el bombaları ele geçirildi. Ama IRA artık biliyor ki bu koşullarda silahlı mücadeleye başlaması, öncelikle Sinn Féin’in toplumsal desteğini, siyasi meşruiyetini örseleyecektir.

HDP ile PKK arasındaki ilişki de işler yolunda giderse uzun vadede böyle bir mecraya girecektir. Yeter ki Türk siyasi aklı, “Kuzey İrlanda örneğinde olduğu gibi IRA ile çatışmaları sonlandırabiliriz” beyanatında samimi olsun; Kürt hareketinin haklı taleplerini hukukî dayanaklara kavuştursun; her seçim döneminde bohçasından çıkarttığı “bölücü terör örgütü”, “teröristbaşı” laflarından vazgeçsin.

 


Yazıyı hazırlarken şu kaynaklardan yararlandım:

James Durney, The Volunteer: Uniforms, Weapons and History of the Irish Republican Army 1913-1997, Gaul House, 2004.

Mari Fitzduff, Beyond Violence: Conflict resolution process in Northern Ireland, The United Nations University Press, 2002.

Roger Mac Ginty & John Darby, Guns and Government: The Management of the Northern Ireland Peace Process, Palgrave Macmillan, 2002.

Peter R. Neumann, Britain’s Long War: British Strategy in the Northern Ireland, 1969-98, Palgrave Macmillan, 2003.

R.F. Foster (haz.), The Oxford Illustrated History of Ireland, OUP, 1989.