Yeni Türkiye Modeli: Dalkavuklar Diyarı...
Kıvanç Koçak

“Sevgili dostlar,

Yazıma başlamadan önce son günlerde kamuoyunda dikkatimi çeken bir detayı paylaşmak istiyorum: Türkiye’deki gelişmeleri sorgulayanlar hâlâ klasik sistem üzerinden sebep-sonuç ilişkisi kurmaya çalışıyorlar ve hâlâ eski alışkanlıklara göre çıkarımlar yapıyorlar. Oysa sistem değişiyor ve SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANI gerçeğini tam idrak edemiyorlar... Bu gerçek idrak edilip denklemler buna göre sorgulanınca başta güç merkezleri dahil birçok tanımlama değişecek, değişiyor... 

Şimdilik bu kadar... Bu konuyu detaylı sorgulayacağız...

Sevgili dostlar, gelelim yeni modeli tanımlamaya...

Nasıl bir Türkiye modeline geçiyoruz?”

***

“Son fedai” Yiğit Bulut Bey’in, 20.04.2015’te Star gazetesindeki köşesinden attığı bu pası alıp ilerlemeyi deneyelim; sahiden nasıl bir Türkiye modeline geçiyoruz, hatta geçtik?

Bunun izahını bizzat Yiğit Bey’in üzerinden yapmak yerinde olabilir aslında: “Hadi oradan be!” başlıklı yazılar yazıp, dönemin başbakanı Erdoğan’a “haddinizi bilin”, “Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihinin en ağır 'bölücü, gerici, küresel' tehdidi altında olduğunu düşündüğüm bir ortamda…” diye giriştiği günlerden başdanışmanlığa kadar yükseldi (link). Aydın Doğan’ın yeğeniyle evli olduğu dönemlerden, Doğan’a esip gürleyen biri haline geldi (link). “Gülen'in attığı adımları ve özellikle 'Cihan Devleti Türkiye' modeline yarattığı katma değeri doğru analiz etmek ve siyasi bir yargılama içinde üstünden atlamamak gerekli” deyip (link) Fethullah Gülen’e selam çakmaktan “bu bir casusluk örgütüdür” noktasına vardı (link). Pek yakın zaman önce de Yiğit Bey’in iki silahı, yüzlerce kurşunu olduğunu, Erdoğan’ın kalkanı olarak Beştepe’de vuruşmaya hazır olduğunu öğrendik (link).

"Sevgili dostlar", yazıyı sadece Yiğit Bulut Bey üzerine mi kuralım? O, yeni Türkiye modelinin güzel bir prototipi, başarılı bir temsilcisi ama yalnız değil ki! Misal eski Perinçekçi Ethem Sancak’ın “aşığım, seviyorum ulennnn”i, “ona söylemeyin belki dalkavukluk zanneder, annem, babam, ben ve çocuklarım sana kurban olsun”u var (link). Misal “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı gözüne kestirenin gözü çıkartılır”ı var (link). Misal “Birlikte olunduğu zaman bal gibi tatlı bir adamsınız”ı var (link). Var oğlu var…

Erdoğan’a, -ya da inat bu ya "hâlâ klasik sistem" üzerinden gidelim- iktidara yanaşık durmanın ilk örneği bu insanlar değil. Ve tabii ki, son örneği de olmayacaklar. Çünkü Pareto’nun 1901’de yazdığı Seçkinlerin Yükselişi ve Düşüşü kitabında dediği gibi, "insanlık tarihi seçkinlerin durmadan devam eden yer değiştirme tarihidir: Biri yükselirken diğerinin alçalması gibi..." Haliyle, birileri o yeni seçkinler arasında yer almak için her şeyi göze alacak. Bunun benzerini Machiavelli -taaa diyelim- 1513’te yazdığı yazdığı Prens’te söylüyor: Düşünün ki, kitabın 23. bölümünün başlığı "Dalkavuklardan Nasıl Kaçınmak Gerektiği Hakkında"! Velhasıl, iktidar neredeyse "dalkavuklar" oradadır; ezelden beri... 

Yiğit Bey’in dediği üzere "seçilmiş cumhurbaşkanı" gerçeğini idrak edemeyen biz yetersiz faniler, denklemleri "tek adam"ın memleketi kendi çiftliği gibi görmesi olarak sorgulayınca geçtiğimiz o yeni Türkiye modelinin “bal tutan parmağını yalar”, “gemisini kurtaran kaptan”dan ötesi olmadığını görüyoruz. Tam da bu yüzden, bu "tiplerin" anlattıkları her şey aslında bir tür masal gibi geliyor. Çünkü Yiğit Bey ve türevleri bilmiyor olabilir ama biz biliyoruz ki, "Eskilerin yerine geçmek için çabalayan veya sadece gücünü arttırmak isteyen yeni seçkinler böyle bir niyetleri olduğunu açıkça kabul etmezler. Bütün bu baskının liderliğini üstlenmek yerine, kendi iyiliklerinin değil, çoğunluğun iyiliği peşinde koşacaklarını, bunun büyük bir mücadeleye yol açacağını fakat bu mücadelenin sınırlı bir sınıfın hakları için değil bütün vatandaşların hakları için yapılacağını ilan ederler."* Çünkü, biliyoruz ki, "Eski seçkinlerin düşüşü, insanî ve fedakârca duyguların yükselişi olarak gözükür. Yeni seçkinin yükselişi ise aciz ve güçsüzün, nüfuzlu ve kuvvetliye karşı haklı çıkması olarak görünür."* Çünkü biliyoruz ki, “Ona söylemeyin dalkavukluk sanır belki” aslında dalkavukluğun şahlarının cümlesidir.

Tüm bu insanların nereden, nasıl ortaya çıktıklarını tarih gösteriyor. İktidar ve nimetlerinin coşkusunun sonsuza kadar sürmeyeceğini de. Kendi ikballeri için bir halkı dolduruşa getirip, "lider için ölürüz, öldürürüz"lü cümleler kuranların yerlerinin, o çok referans verdikleri tarihin çöp sepetinden ötesi olmayacağı kesin. Ne var ki, insan rahat rahat gülüp geçemiyor da bunca şuursuzluk karşısında: Tiksinmeyle karışık bir acıma hissi, "ıstırırım, yalarım" diyenleri (link) anlama çabasına galip geliyor. "Yeni seçkin" olmaya hevesli kendini bilmezlerin en büyük kötülüğü tam da bu yarılmayı derinleştiriyor olmalarında biraz da. Yoksa "sevgili dostlar", "faiz lobisi", "telekinezi", ıvır zıvır zaten unutulmaya mahkûm. Kendileri gibi...  


* Wilfredo Pareto, Seçkinlerin Yükselişi ve Düşüşü, çev. Merve Zeynep Doğan, DoğuBatı, 3. baskı, 2013.