Seçmene Verilen Mesaj
Ömer Laçiner

Bir seçimde partilerin aldığı oyların tamamını aynı kefeye koyup  bunun üzerinden seçmen -yani toplum- şu mesajı vermiştir gibisinden ahkâmlar kesilmesini ciddiye alanlardan değilim. Anlamlı olan elbette ki seçmene partilerin verdiği mesajlar ve bunların oy oranı olarak yansıyan cevapları üzerinde düşünmektir.

'Partilerin verdiği mesajlar' derken kastettiğim  seçim bildirgeleri, vaadler, projeler, rakiplere yapılan eleştiri ve suçlamalar yığını değil. Gerçi genellikle bu malzeme ekonomik, sosyal, siyasal vb. birkaç başlık altında özetlenerek yorumlanır. Ama  ben burada -henüz oy oranına yansımasını görmemiş isek de- başka bir açıdan değerlendireceğim bu 7 Haziran seçim  kampanyası argümanlarını.

Kullanacağım tasnif ve değerlendirme ölçütü aslında gayet basit bir koordinat sistemi. Yatay çizgi birey ve ait olmayı önemsediğimiz topluluklar olarak hâlihazır özelliklerimiz ve varoluş durumumuzu işaretliyor. Dikey eksen ise yatay eksenin altı doğal varlık olarak sahip olduğumuz her tür güdü ve ihtiyacı ve bunları tatmin için gereken -fiziksel- nitelikler alanını; yatay eksenin üzeri ise salt insana özgü -bilme, anlamlandırma, yaratma, yapma gibi- nitelik ve edinimler alanını kapsıyor (İsteyen bu eksenin  diyelim sağ tarafını  maddileştirilenlere, solunu da moral-manevi, duyumsayış yönü ağır basanlara tahsis edebilir).

Kampanya yürüten partilerin hiçbiri -AKP dahil- durumumuzun pek iyi olduğunu söylemiyor. Tabii ki AKP kendi iktidarı öncesinde durumun berbat olduğunu, çok şeyi iyileştirmekle birlikte 2023’te hızını alamayıp 2071’de çok daha iyiye götüreceğini iddia ediyor. Ama dikkat çekmek istediğimiz nokta onun bu 'çok daha iyi durumda olma' projesinin hâlihazır doğal-kimliksel özelliklerimizin asla değişmemesi, bilakis pekiştirilmesi vurgusu üzerine kurulu olması. Mesajını ilettiği 'millet'inin daha güçlü, daha varlıklı olma ve çevresindekilere sözünü ve kuvvetini kabul ettirme güdüsü ile oynuyor bununla. Siyasal rakiplerinin her birini de o değişmemesi gereken  millî özelliklerimizi bozmaya yahut zayıflatmaya matuf  'tehlike'lerden birinin ya da tümünün taşıyıcısı 'iç düşman'lar diye niteleyerek yine aynı  doğal kökenli güdü ve endişeye sesleniyor. Özetle AKP’nin verdiği mesajda birey, topluluk ve toplum olarak insanî vasıf ve değerlerimizi geliştirerek dönüşmemizi özendiren hiçbir yön olmadığı gibi tam aksine Türk ve Müslüman-Sünni olmanın geçmişte teşekkül edip sabitleştiği farz edilen özelliklerinin aynen korunup tamamen doğal güdü, ihtiyaç, beklenti ve korkularla sarmalanmasından ibaret bir 'hedef' gösterilmektedir. Dolayısıyla AKP’nin verdiği mesaj koordinat sistemimizin sağ alt köşesinin diplerinden gelmektedir.

AKP’yi Türk-İslâm manevi-ahlakî değerleri üzerinden yargılayıp eleştiren SP-BBP ittifakı da eksenin sol alt köşesinin üstlerindeki bir yerden mesajını duyurmaya çalışıyor bu durumda. MHP de simetriğinden konuşmakta.

CHP’ye gelince. MHP’nin az yukarısında durmakla birlikte doğal-kimliksel varoluş ve durumumuzun korunması bahsine pek girmemesi ile ondan farklılaşıyor. Ama  bu kimliği dönüştürmek, onu insanî nitelik, edinim ve değerlerle geliştirmeyi bireysel ve toplumsal hedef olarak özendirmek konusunda dişe dokunur hiçbir şey söyleyemediği için de yatay eksenimizin üstünden konuşamamış oluyor. Toplumsal hiyerarşinin insanî yeti ve edinimleri gerçekleştirebilme düzeyine göre oluşmuş yapı ve düzenini sorgulamayan, olduğu gibi kabul eden CHP söyleminde  'alt' ve' en alt'takilere verilen mesaj 'size düşen gelir payı pekâlâ arttırılabilir'den ibaret.

HDP kampanya mottosu -‘Bizler Meclise’- işte tam da bu noktada diğerlerinden farklılaşıyor, partiyi ve mesajını yatay eksenimizin üzerinde bir yere konumlandırıyor. Çünkü bu slogan, her şeyden önce diğer partilerin olduğu gibi kabul ettiği Türkiye toplumunun kimliksel özellikleri -en başta Sünnilik ve Türklük- tarafından açık veya örtük biçimde empoze edilmiş tüm eşitsiz ilişkiler ve durumların mağduru olan herkesi kapsayan 'Bizler'in, kendilerini ve dolayısı ile toplumu dönüştürme talep ve amacını ifade ediyor. Bütün dinlerin ve milliyetçiliklerin aşağıladığı ve aforoz ettiği gay, lezbiyen ve transları bileşiminin diğer unsurları ile eşit addeden söylemi ile gerçekten tarihsel bir adım atmış olan bu parti halihazır millî ve dinî kimliksel özelliklerimizin demirbaş 'iç düşman'ı olan dinî ve etnik  azınlıkları yoksullar, emekçiler ve kadınlar yığını ile aynı  'eşitlik' talep ve hedefi yolunda birlikte yürütmenin gayet çetrefil sorunları ile baş edebilecek mi?

HDP bu çok zorlu ama asla imkânsız da denilemeyecek misyonun başlangıç adımlarını atarken anti-PKK propagandasının üzerine çökerttiği ağır yükün altında ezilmeme dirayetini gösterdiği gibi 'Bizler'in  büyük çoğunluğu oluşturma potansiyeline  dayalı bir söyleme, ezbere yaslanma kolaylığına da kapılmamıştır. 'Bizler'e sayısal/fiziksel potansiyellerini hatırlatarak değil, 'Büyük İnsanlık'ın en yüce insanî edinim ve değerlerini sosyal ve hukukî kazanımlarını sahiplenerek konuşma ve davranma yolunu açarak işe başlamıştır. 'Bizler'e insaniliğimizin diğer ve çok önemli-hayati özellik ve niteliklerini edinerek kendini ve toplumları dönüştürmeye özendirme ufkunu açacak ilk küçük ama sıhhatli adımlardır bunlar.

Dolayısı ile eğer bu seçimde HDP barajı aşar ise sadece 'millî ve dini kimliksel özelliklerimiz'e dayalı statükonun 'yeni' muhafızı AKP saltanatının o statükonun kendisi ile birlikte çöküş sürecini ivmelendirmekle kalmayacak; aynı zamanda sırf ülkemizde ve bölgemizde değil  tüm dünyada da neredeyse yarım yüzyıldır sönmüş olan, zor ama imkânsız da olmayan büyük ve görkemli insanlık idealleri için yola çıkma heyecanının ateşi de yeniden canlanmış olacaktır.