1924 Anayasası TTBS mi?
Ahmet İnsel

Yeni bir anayasa hazırlamak üzere bir daha oluşturulan komisyonun TBMM’de toplanmasından bir gün önce, muhalefet partilerinin milletvekillerine bir rapor dağıtıldı. Rapor, daha önce iktidar partisi milletvekillerine de dağıtılmıştı. “Türk Tipi Başkanlık Sistemi” (TTBS) başlıklı bu rapor, resmen AKP tarafından doğrudan hazırlatılmamakla beraber, ülkenin ve partinin fiili Başkanı’nın önerdiği tarihimize ve bize uygun siyasal yönetim modelini tarif etme iddiasında.

Aslında rapor o kadar yeni değil. 25 Aralık 2015’te, Kütahya’da, resmi adı Global Research Thinking Center olan bir kuruluşun yaptığı ilk basın toplantısında sunuldu. GRTC 2015 Ekim sonu Kütahya’da kurulmuştu. Dumlupınar Üniversitesi’nden üç kişiye hazırlattığı TTBS raporunun sunuşunda derneğin genel başkanı işadamı Mustafa Önsay, kısa bir açılış konuşması yaptı. Üç yüz yıllık Batılılaşma sürecinin sıkıntılarına işaret edip, “son 80 yıllık süreç gösterdi, Batı’dan ithal ettiğimiz gömlekler vücudumuza uymamaktadır” dedi ve altı yıldır kuruluş hazırlıklarının yapıldığını bildirdiği derneğin adını “CiArTiSi”, niteliğini de “think-tank” olarak tanımlamakta bir beis görmedi. Bu basın toplantısının ses kaydı şu adresten dinlenebiliyor: link

Önsay’a göre, TTBS’nin tam da 25 Aralık’ta, darbe girişiminden iki yıl sonra sunulması anlamlı bir yanıttı ve “TTBS bal gibi olur” diyen iradenin temsil ettiği özgüveni, “üç yüz yıldır devam eden sürecin başka bir mecraya dönmesini” ifade ediyordu. TTPS, “kendi bin yıllık tarihi üzerinden konuşan, düşünen bir Türkiye’nin” yönetim sistemi önerisiydi.

Raporu hazırlayan üç kişilik ekipte yer alan Dumlupınar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hüsamettin İnanç, önerilen TTBS’nin üç niteliği olduğunu belirtti: “özgün olması; dünyanın hiçbir tarafında gündeme gelmemiş olması ve uygulanabilir olması.” Ardından Davutoğlu tarzı stratejik derinlik örneği olan bir tarihsel perspektiften, Türkiye’nin son iki yüz yılda maruz kaldığı “üç hercümerç anını”, yani “1815 Viyana Antlaşması’nı ve kurulan Metternich düzenini, 1915-1916 Sykes-Picot Antlaşması’nı ve 2015’te kartlar yeniden dağıtılırken, Türkiye üzerinden oynanan oyunları” sayıp, 7 Haziran’da Türkiye’nin koalisyon imtihanıyla terbiye edilmeye çalışıldığını belirtti. Kısacası, TTBS, 7 Haziran felaketinin bir daha yaşanmamasının güvencesiydi. Dört partili parlamento, kırılgan bir yapı demekti ve marjinal grupların yarattığı parçalanmaya karşı korunaksızdı. Türkiye artık parlamenter sistemin sınırları içinde yönetilemeyecek devasa bir ülke olmuştu. Ama zinhar federal sisteme de şiddetle karşıydı CiArTiSi ve raporu hazırlayan Dumlupınar Üniversitesi öğretim üyeleri.

Bu derin jeopolitik değerlendirmelerden sonra profesör İnanç, Osmanlı anayasal tecrübeleri ışığında, “üç yüz yıllık aşağılık kompleksini bir kenara bırakıp”, ABD’deki saf başkanlık sistemiyle Fransa’daki yarı-başkanlık sistemini harmanlayıp, “Osmanlı’nın meclis tecrübesinden aktaracağımız, kendi geleneklerimizle” şekillenmiş Türk tipi başkanlık sistemini tanıtmayı Yrd. Doç. Can Türkcaner’e bıraktı.

Can Türkcaner, ilginç biçimde, Batı toplumlarında koalisyonların çok güzel işlediğini, çünkü bu toplumlarda karşılıklı saygının, asgari müştereklerde birleşmenin hâkim olduğunu belirtip, iki yüz yıllık demokrasi geleneğimizde bunun olmadığını belirtti. Birden bire TTBS bir hasletin değil, bir büyük toplumsal, neredeyse genetik eksikliğin, tedavisi olmayan bir zaafın telafi yöntemi haline geliyordu. Aşağılık kompleksi yoksa böyle mi tezahür ediyor sorusu akla gelirken, Türkcaner, Türkiye’de siyasetin sadece iktidar üzerine kavgadan ibaret olduğunun altını çizdi. Bu nedenle koalisyon dönemleri istikrar iyice bozuluyor, adamcılık tartışması artıyor, kamu yönetimi kötü etkileniyordu. Çare, “çok da yorucu olmayan, üzerinde çok tartışma gerektirmeyen, çok pratik, Anayasa’nın birkaç maddesini değiştirmekle olabilecek kadar basitti.” Cumhurbaşkanı’nı yürütmenin başı olarak öne çıkarmak, aktif hale getirmek yeterliydi. Üç erk arasında denge sağlıklı kurulmalı, denge ve denetleme sorununda ağırlık dengeye verilmeliydi. Hatırlanacağı gibi, bu fikri daha sonra Tayyip Erdoğan, “güçler uyumu” olarak adlandırdı.

25 Aralık’ta yapılan sunuşun en önemli anı ise, Yrd. Doç. Türkcaner’in, binlerce yıllık tecrübemizle bize özgü bir kriz çözme modeline sahip olduğumuzu söyleyip, ardından TTBS’nin “bize özgü olan 1924 Anayasası’ndan” esas olarak esinlendiğini ifade etmesiydi. Evet, 1924 Anayasası, Türk Tipi Başkanlık Sistemi’nin temelini, asli esin kaynağını oluşturuyordu. Türkcaner, belki de bu sunuşun en hakiki bilgisini verdikten sonra, önerdikleri modelin “uygulamada ve fiiliyatta varlığını sürdürüyor” olduğunu da belirtip, Tayyip Erdoğan’ın hukuki durumun fiili duruma uyması gereğini farklı biçimde dile getiriyordu. Kısacası, şu anda Türkiye’de fiilen yürürlükte olan rejim 1924 Anayasası’ndaki durumdu. Açıkça dile getirilmese de, 1924 Anayasası’nın partili cumhurbaşkanı ve Ulu Önder’inin yarattığı fiili durum, TTBS’de sadece Başkan/Şef/Önder’in beş yılda bir doğrudan seçimle meşruiyet tazeleyecek olmasıyla çok partili hayata uyarlanmıştı. Ayrıca o gün dağıtılan raporda, cumhurbaşkanının bir defadan fazla seçilebileceği belirtilirken, buna bir sınır da getirilmiyordu.

Türkcaner, sunuşunun devamında başbakanlı bir başkanlık sisteminde önerdikleri mekanizmaları anlattı. Meclis ve Başkan aynı anda seçiliyor, Başkan parti genel başkanı olabiliyor, böylece çift meşruiyet sorunu kalkıyor ve Cumhurbaşkanı kararnamesi adı altında doğrudan yasama yetkisine sahip oluyordu. Cumhurbaşkanı meclisi feshetme hakkına sahipti. Fesih sonrası meclis yenilendiğinde, atanan başbakana bir yıl boyunca güvensizlik oyu verilmesi yasak olacak ama cumhurbaşkanı seçimi de bir senenin sonunda yenilenmek zorunda olacaktı. Kısacası, Türk Tipi Başkanlık Sistemi’nde yasama, yürütme ve yargının “uyum” ya da denge noktasında yer alacak Başkan’ın yegâne denetimi beş yılda bir yapılan seçimlere bağlanmıştı. Bin yıllık tecrübeden çıkan “basit, kolay ve çabuk” çözüm buydu.

TTBS’yi önerenlere göre Türkiye’de “yasamanın yürütme üzerinde aşırı hâkimiyeti” vardı (evet doğru okudunuz!) ve bunun olumsuz sonucu 7 Haziran sonrası yaşanan krizle kendini göstermişti. Bir daha yaşanmaması için TTBS elzemdi. Kısacası meclis seçimleri cumhurbaşkanı seçiminin üçüncü turu olmalıydı. Tam bu noktada, 25 Aralık’ta Kütahya’da yapılan TTBS raporu sunuşunda, bin yıllık bize özgü geleneğin, nihayetinde 1924 Anayasası’nın referans alınmasıyla son bulmasının elbette son derece anlamlı olduğu ortaya çıkıyor. Aslında özünde tek parti anayasası olmayan 1924 Anayasası, Ulu Önder’in ebedi başkan olduğu ve yasama, yürütme ve yargı yetkilerini hukuken olmasa da fiilen elinde topladığı bir uygulama ile, tek parti rejimi olarak 1946’ya kadar yaşadı. Çok partili sisteme gerçekten geçilince, bu sefer tek parti diktatörlüğü yerini hâkim parti tahakkümüne bıraktı. Yalnız unutmamak gerekir ki, 1950’lerde hâkim parti, yani Demokrat Parti meclis grubu Başbakan’a açıkça hesap soran, Başbakan’ın gerçekten önünde gelip hesap verdiği bir yapıydı. TTBS’de ise bunun çaresi, parti genel başkanı cumhurbaşkanının tek tek seçeceği milletvekilleriyle ve cumhurbaşkanlığı seçiminin üçüncü turu olarak işlev görecek çoğunlukçu bir seçim sistemiyle mecliste Başkan’ın partisinin hâkim olması.

Önerilen TTBS’de Cumhurbaşkanı’nın Ulu Önder/Ebedi Şef’in ve ardından Milli Şef’in kısmen hukuken, kısmen fiilen sahip oldukları yetkilerin hepsine sahip olması için, ona yargı yetkisi de tanınıyor. Başkan, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve yüksek askeri yargıya atama yetkisine sahip olmakla kalmayıp, “idari ve adli dava açma yükümlülüğüne sahip” oluyor. Devlet Denetleme Kurulu aracılığıyla Başkan’ın, TSK hariç, diğer her türlü “kamu kurum ve kuruluşuna, kamu niteliğini haiz meslek kuruluşlarına ve işçi ve işveren meslek teşekküllerine ve kamuya yararlı derneklere dava açması”, TTBS’de öngörülüyor.

Raporu hazırlayanlar, ilk bölümde dünyada tesbit ettikleri dört türlü başkanlık sistemini özetliyorlar. Bunların ikisini yukarıda aktardık. Üçüncüsünü ise Orta Asya Türü Başkanlık olarak adlandırıyorlar. Nedense bunun üzerinde pek durmuyorlar. Halbuki, “kendi bin yıllık tarihi üzerinden konuşan, düşünen ve tasarlayan” zihniyetin önerdiği TTBS ile Orta Asya Türü Başkanlık sistemi arasındaki fark ister istemez akla takılıyor. TTBS’nin bu bin yıllık gelenekte siyasetin esas olarak güç ve iktidar merkezli yapılıyor olmasının doğal sonucu olarak sunulmasının ne anlama geldiği ve bu anlamın Orta Asya Türü Başkanlık sisteminden ne kadar uzak olabileceği sorusu da akıldan bir türlü çıkmıyor. Ama bütün bu endişeleri bertaraf etmek için bulunan çözüm, bütün dünyayı dolaşıp, sonunda milletimizin basit, ucuz ve kolay çözüm arayışına uygun, Kartal görünümlü Şahin gibi, seçim görünümlü 1924 Anayasası önerisini önümüze koymak olmuş.

Bir nokta eksik kalmış. 1924 Anayasası Ebedi Şef ve Milli Şef’le özdeşleşmişti. Önümüzdeki dönemde yeniden ve daha da güçlendirilmiş biçimde hayat bulursa, herhalde yeni Şef’e başka bir sıfat bulmak icap edecek. Önerilerinizi yerli ve milli bol kesimli gömleklere meraklı olduğu anlaşılan CiArTiSi Genel Başkanı’na şimdiden yollayabilirsiniz.