Kadın Ama Sağlıklı
Ela Bilgen
ABD başkanlık seçiminin Donald Trump ya da Hillary Clinton lehine sonuçlanmasına sadece altı hafta kaldı ve aylardır devam eden yarışın son günleri başkan adaylarının sağlık durumlarına ilişkin tartışmalarla geçiyor. Sağlık politikalarıyla ilgili vaatler konuşulacağı yerde Trump ve Clinton’ın öksürüklerinin, sendelemelerinin kaydı tutuluyor. Donald Trump uzun zamandır rakibinin kadın olarak güçsüzlüğünden, fiziksel ve ruhsal sağlığının “başkan olmaya elverişli” olmadığından dem vurmakta. Clinton da show programlarında kavanoz kapağı açıp gücünü kanıtlayarak Trump’ın engelli ya da “sağlıksız” insanları dışlayıcı söylemlerini pekiştiriyor.

Geçtiğimiz günlerde New York’ta yapılan 11 Eylül anması sırasında Hillary Clinton’ın “fenalaşması”yla Amerikan medyasında hararetlenen tartışmalar da bu dışlayıcı söylemi ayyuka çıkardı. İlk bakışta, başkanlık seçiminin sonucunu belirleyecek onca önemli mesele arasında adayların sağlık kapışmasının etkisinin oldukça sınırlı olduğu söylenebilir. Ancak bu atışma aslında modern toplumun son derece tehlikeli bir niteliğini açık ediyor. Kadınların ve engellilerin hakları bakımından kendini en ileri, en uygar toplum addeden “akla dayalı” toplumlarımız, konu “ulusun saygınlığı” olunca bu haklardan bir çırpıda vazgeçebiliyor.

2000’lerin başında Türkiye’de yaşanan ekonomik ve siyasi krizlerin dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in sağlık durumu üzerinden tartışılması, Recep Tayyip Erdoğan’ın kolon kanseri olduğuna ilişkin iddiaların yıllardır magazinsel merakın nesnesi olması bu durumun çok sayıdaki örneğinden bazıları. Kamuoyu ve basının ilgisi karşısında liderlerin de kamuoyunu tatmin edici açıklamalar yapmaktan kaçınması ve hastalıkları gizlenme eğiliminde olması, liderin sağlığıyla devletin itibarı arasında kurulan ilişkiyi pekiştiriyor.

Bu durumun ABD açısından da pek çok örneği mevcut. Nitekim son tartışma eski başkanlar Roosevelt, Kennedy, Reagan gibi pek çok ünlü ismin sağlık dosyalarının yeniden açılmasına neden oldu. Bu isimlerin kronik rahatsızlıklarına rağmen, hatta George Bush Japonya Başbakanı’nın üstüne kusmuşken Hillary Clinton’ın rahatsızlığının başkanlığa engel görülmesini onun kadın oluşuna verenler var. Ancak ortada, kadınlara yönelik bildik ayrımcılığın ötesinde bir sorun durmakta. Zira adı geçen erkek başkanların tamamı, (Türkiye’de olduğu gibi) hastalıklarını olabildiğince gizleme eğilimindeydi. Hatta Franklin Roosevelt yürüyememesine rağmen kamuoyunun karşısına asla tekerlekli sandalyede çıkmamıştı.

Cinsiyetçiliğin ötesine geçen sorun, toplumlarımızın kuruluş dinamikleriyle ilgili. İktidarın kaynağını göklerden yeryüzüne indirmiş olan modern/dünyevi toplumumuzda siyasi öndere meşruiyetini veren kutsallık, dayanağını ulusta buluyor. Kutsiyeti olağanüstü olandan gelen liderin Tanrı’yla/totemle/atalar kültüyle olan ilişkisinde, bedensel ve zihinsel durumu ya da sağlıklı olup olmaması önem taşımıyor. Nitekim bir eli felçli, bir ayağı da topal olan Aksak Timur’un fiziksel durumu onun lider olarak itibarına etki etmemişti. Kambur oldukları bilinen Osmanlı padişahlarının bu durumu kutsallıklarının sorgulanmasını gerektirmemişti. Bunların yanı sıra yaygın iktidarlı (topluluğun üyelerinin hemen hepsinin etkin siyasal katılımına sahne olan) bazı “ilkel” topluluklarda da kutsal olan ve kutsal olduğu ölçüde iktidardan yoksun olan önderin çocuk olması, çok yaşlı olması ya da örneğin hareket edemeyecek ölçüde şişman olması bir sorun değildi. Aksine önderin güçlenerek iktidarı tekelleştirmesini önlemek üzere oluşturulmuş toplumsal mekanizma bağlamında, arzulanan bir durumdu.

Kutsallığı bilinmeyene değil dünyevi olana, tam anlamıyla insana dayanan modern önderlerimizse olağanüstü güçlerle donatılmak yerine insanın mükemmel varsayılanının niteliklerine bürünüyor. Yani liderin, tercihen erkek ama hiç olmazsa “sağlıklı” olması bekleniyor. ABD tarihinin ilk kadın başkanı olmaya aday olduğunu gururla ilan eden Hillary Clinton’ın, kamuoyuna sunduğu doktor raporlarıyla hastalığının zatürreden ibaret olduğunu kanıtlamaya çalışması, kavanoz kapağında yaptığı güç denemeleri, yaşından duyduğu abartılı memnuniyeti ve enerjik görünme gayreti de bu beklentinin ürünü.