Diktatörlerin Servetleri
Ahmet İnsel

Diktatörlerin iktidara yapışıp kalmalarının nedenlerinden biri, kendilerinin ve yakın çevrelerinin yasadışı yollarla edindikleri servetin hesabını vermek zorunda kalacak olmaları ve bu serveti kaybetmekten korkmalarıdır. Diktatörlerin servetlerinin gerçek boyutunu, hepsi olmasa da büyük bir bölümünü, ancak iktidardan düştükleri zaman öğreniyoruz. Gerçekten de iktidardan darbe, halk isyanı gibi yöntemlerle devrilen diktatörlerin çoğunun ortaya çıkan servetleri dudak uçuklatacak boyuttadır. Son yirmi yılda, Arap ülkelerinde devrilen diktatörlerin servetleri konusunda elimizde biraz detaylı bilgi var. Lübnan’da yayımlanan Raseef22 internet sitesinde 21 Nisan’da yayımlanan yazıda, devrik Arap diktatörlerinin ortaya çıkan servetlerinin bir dökümü veriliyor. 

En son devrilen Sudan diktatörü Ömer El Beşir’in sarayında 350.000 dolar, altı veya yedi milyon avro ve yüz milyon dolar karşılığı Sudan lirası nakit para bulundu. Paralar elli kiloluk tahıl çuvallarında başkanlık sarayında saklanıyormuş. El Beşir’in ve yakınlarının yurtdışında sakladıkları servetlerinin olup olmadığı araştırılıyor. İslâmî kurallara dayanan yasaları hayata geçiren, Darfur katliamı nedeniyle Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından hakkında yakalama kararı olan İslâmcı-milliyetçi diktatörün sarayında ayrıca yüzlerce kasa viski bulunmuş.

Arap isyanları döneminde devrilen diktatörlere gelmeden önce, yetmiş altı villası olan Irak diktatörü Saddam Hüseyin’i hatırlayalım. ABD ve müttefiklerinin 2003’te Irak’a saldırmalarından birkaç saat önce, Saddam Hüseyin’in oğlu Kusay’ın Bağdat’ta merkez bankasının kasasında bulunan bir milyar dolar nakit parayı, üç kamyonla alıp götürdüğü biliniyor. Aynı anda Saddam Hüseyin’in yakın adamları da Lübnan, Hollanda ve İsviçre’deki hesapları boşaltıyordu. Bu servetin miktarı, nerede olduğu tam olarak bilinmiyor. Bir kısmının Saddam sonrası direnişi finanse ettiği tahmin edilebilir.

Mısır diktatörü Hüsnü Mübarek’in Mısır’da bankalarda olan serveti önemli değildi: iki yüz bin dolar karşılığı Mısır lirası. Buna karşılık Mübarek ailesinin, çoğu İsviçre bankalarında olan, 562 milyon dolar serveti 2011’den beri dondurulmuş durumda. Mübarek’in Londra, Kıbrıs ve ABD’deki gayrimenkulleri de “haksız elde edilmiş kazanç” soruşturmasıyla inceleniyor. Mübarek’in oğlu Ala Mübarek’in kara para aklamaya devam ettiği iddiası Panama Papers belgelerinin yayımlanmasıyla yeniden gündeme geldi.

2011’de devrilen ve 2017’de Husi isyancılarının öldürdüğü Yemen diktatörü Ali Abdullah Salih’in 1978’den 2011’e kadar iktidarda kaldığı süre içinde biriktirdiği servetin otuz iki ila altmış milyar dolar arasında olduğu, Birleşmiş Milletler’in 2015’te yayımladığı bir araştırma raporunda iddia edildi. BM Güvenlik Konseyi’nin kabul ettiği bu rapora göre, Salih’in farklı isimler altında yirmiden fazla ülkeye dağıttığı bu servetinin esas kaynağı büyük petrol şirketlerinden aldığı rüşvet ve komisyonlar. Sudan gibi Yemen de dünyanın en yoksul ülkelerinden biri.

2011 başında ülkeden kaçmak zorunda kalan Tunus diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali’nin sarayında bulunan nakit para takriben on dört milyon dolar karşılığı Tunus lirası ve dövizdi. Birkaç ay sonra, İsviçre Dışişleri Bakanı Bin Ali ve yakınlarının İsviçre bankalarına yatırdığı toplam altmış milyon dolarlık hesabı dondurduklarını açıkladı. Diğer ülkelerde var olduğu iddia edilen hesap ve yatırımlar konusunda araştırma devam ediyor.

Libya’nın diktatörü Muammer Kaddafi’nin gizlediği servet ise başka bir muamma. Kaddafi’nin 2011 Ekim’inde öldürülmesini izleyen aylarda, Libya’nın ortasında Zillah kentinde gömülü yirmi ton altın ve doksan milyon dolar nakit bulundu. Daha sonra benzer bir gömünün Hun kenti yakınlarında çıkarıldığı haberi yayıldı. 2018’de Kaddafi’nin yeğeni Ahmed Kaddaf El Dam amcasının milyarlarca dolar servetinin Batılılar tarafından çalındığını iddia etti! Ve 2018’de bu defa Güney Afrika’nın o zamanki devlet başkanı Jacob Zuma’nın evinin mahzeninde Kaddafi’nin otuz milyon dolar sakladığı ortaya çıktı! Kaddafi ve yakınlarının çeşitli ülkelerde halen saklı kalan servetlerinin miktarı bilinmiyor.

Bu Arap diktatörleri devrildikleri için, ülke kaynaklarına el koyarak elde ettikleri servetleri hakkında bir fikir edinebiliyoruz. 2008’de yayımlanan bir araştırma, geçmiş yirmi yıl içinde Afrika diktatörlerinin servetlerini yüz ila yüz seksen milyar dolar olarak tahmin etmişti. IMF’nin eski direktörü Michel Camdessus da Afrika diktatörlerinin yasadışı servetlerine yakınlarınınkini de ekleyince, “haksız elde edilmiş servet”lerinin bin milyar doları bulduğunu bundan on yıl önce dile getirmişti. Günümüzde bu boyutta servetleri yurtdışında gizlemek daha zor olmaya başlasa da, gene de ancak diktatörler devrildiklerinde, varlığı iddia edilen, bir kısmı bilinen servetlerinin gerçek boyutu ortaya çıkıyor. Buna karşılık iktidarda olan diktatörlerin, örneğin Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’in birkaç milyar dolar olduğu iddia edilen servetiyle ilgili bilgiler 2016’da Panama Papers belgeleriyle ortaya çıkmıştı. Merkezinde Bank Rossia’nın olduğu para aklama sistemiyle Karayipler’de dolaşan miktar 2009-2011 yılları arasında bir milyar dolara yaklaşıyordu. Soçi Kış Olimpiyatları hazırlık harcamaları, Kremlin’in restorasyonu gibi büyük harcamalardan alındığı iddia edilen paylar dudak uçuklatıyor. Ama bunlar bir kısmı belgelense de, diktatör iktidarda olduğu sürece “iddia” olmanın ötesine geçmiyor.

Diktatörlerin iktidardan ayrılmayı kabul etmeleri için bu tazminat ve dokunulmazlık yöntemine başvurmalarının, diktatörlükten barışçıl yollarla çıkmanın makul bir yolu olduğu düşünülebilir. Ama bunun yeni diktatör adaylarını özendirmesi ihtimali de kuvvetli. Diktatörlükten feragat etmek için pazarlık masası açma geleneğinin başlaması riski var.

Bunun en yakın örneği, otuz yedi yıl Zimbabve’yi demir yumrukla yönetmiş olan Robert Mugabe’nin 2017 Kasım’ında hem partisi, hem ordu hem de sokağın baskısıyla istifa etmeyi kabul etmesiydi. Zimbabve’nin bağımsızlığının tarihî lideri,1924 doğumlu Mugabe, iktidarı “gönüllü olarak” terk etmek için, sekiz milyon dolar tazminat, yılda 125.000 dolar maaş, mutlak dokunulmazlık garantisi, yurtdışı seyahat masraflarının, sağlık ve güvenlik harcamalarının devlet bütçesinden karşılanması ve ölünce eşi Grace’in yıllık maaşının yarısını alması üzerine anlaştı. Ayrıca başkent Harare’de oturdukları 25 odalı, değeri sekiz milyon dolar olarak tahmin edilen konakta oturmaya devam etme hakkını da bu anlaşma paketine dâhil etti. Mugabe halen Zimbabve’de yaşamaya devam ediyor ve kendisine karşı darbe düzenlendiğinden şikâyet ederek, siyasal konulara çok fazla bulaşmıyor. Bu anlaşmanın Zimbabve kamu kaynaklarına yükünün on milyon dolara patladığı tahmin ediliyor.

Mugabe örneğini günümüz diktatörleri için uygulamak aslında o kadar kolay değil. Çünkü çoğu zaman diktatörler kamu kaynaklarının yağmalanmasına dayanan çok büyük bir servete sahip oluyorlar. Bu servetlerin boyutu bir ayrılma pazarlığında üzerine sünger çekilip, unutulacak gibi değil.

Muktedirin kişisel serveti ile kamu kaynaklarının tahsis ve kullanımının birbirine karıştığı bir neopatrimonyal düzen dünyada yaygın biçimde hüküm sürmeye devam ediyor. Muktedirlerin iktidarda kalma süreleri uzadıkça iktidarı terk etmelerinin maliyeti de kendileri ve yakınları için o oranda artıyor. Hele yargı bağımsızlığının olmadığı, medyanın büyük baskı altında tutulduğu, kurumsal denetim mekanizmalarının ya olmadığı ya da etkisiz bırakıldığı, eğer bir muhalefet varsa onun da bu konularda denetim yapma olanağının olmadığı ülkelerde, Lord Acton’ın dile getirdiği iktidarla ilgili o ünlü değerlendirme bir o kadar daha geçerli oluyor: “İktidar bozar, mutlak iktidar mutlaka bozar.”

Mutlak iktidar Türkiye’sinde durum bundan ne kadar farklı?