TERF, IŞID/DAEŞ, NATO, AKP, AYOT, EYT…
Tanıl Bora


MSB Akar, YPG’nin elindeki ağır silâhların toplanması ve bölge dışına çıkarılması ile tünel, tahkimat ve mevzilerin tahrip edilmesine dikkat çekti. DİB Çavuşoğlu, Münbiç Yol Haritası benzeri bir oyalamaya izin verilmeyeceğine atıfta bulundu. ABD tarafından çıkan sesler ise farklı. DİB Pompeo, tam totoloji yaptı, güvenli bölge kurulmasının barış ve güvenlik için bir adım olduğunu belirtti. Suriye ÖT BE Jeffrey ‘Kuzey ve Doğu Yönetimi’ (KDY?) gibi bir terimi dolaşıma sokarak, bilinçli veya bilinçsiz ‘IKB Yönetimi’ çağrışımı yapmış oldu. Jeffrey, bu KDY’nin kabul etmeyeceği hiçbir şeyi dayatmayacaklarını taahhüt etti.” 


Aydın Selcen’in 11 Ağustos’ta Gazeteduvar’da çıkan bu yorumundaki kısaltma bolluğunda, fazlaca yadırganacak bir şey yok. DİB kafa karıştırabilir, aslında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kısaltmasıdır ama burada Dışişleri Bakanı’nın kastedildiğini çıkarsayabiliriz. ÖT BE (hoş olmuş tabii!) hemen anlaşılmayabilir, “Özel Temsilci – Büyükelçi” demek. KDY’yi zaten Selcen yeni teklif ediyor - belki biraz da ‘bölgedeki’ siyasî ‘oluşum’ karambolüyle hafif dalgasını geçerek. 

Uluslararası politikada bilhassa barizdir; bazen kısaltmalar, uzmanlık bilgisinin herkese malûm olmayacak çetrefilliğinin altını çizmeye de yarar. Komplo zihniyeti de kısaltmalara düşkündür; tartışmaya hacet olmayan gizli arka planlar, kısaltmalarla mühürlenir.

Bir meselenin ve ‘şeyin’ üzerini bir dehşet sisiyle örtmeye yarayabildiğini de biliyoruz kısaltmaların. “FETÖ, YPG/PDG, PKK, IŞİD/DAEŞ, DHKP-C…” diye sıralandıklarında mesela, hem aynı “terör” zincirin halkaları olarak içerikleri, her birinin ne idüğü belirsizleşiyor, ehemmiyetsizleşiyor; hem de ses olarak bir mana ifade etmeyen bu harf yığını, bizzat bir belânın tınısına dönüşüyor (“düşman kavi…”). Belâ hissini koyultmakla beraber, bir küfür tınısı da kazanıyor. 2000’lerin ilk on yılında ulusalcı dildeki “YDD-AB-ABD-BOP…” serisi gibi…

Kısaltmaların kahredici tınısını kafiyeyle güçlendirmek de mümkün: “BOB’çular, BAP’çılar, BİP’çiler”… (BOP, malûm, Büyük Ortadoğu Projesi, BİP Büyük İsrail Projesi. BAP’ın ne olduğunu gerçekten bilmiyorum.)

Kısaltma, çok defa bir kurumu tanımlıyor. Adı bir kısaltmayla damgalanınca, kurumun kurum olmaktan gelen ağırlığı artıyor, kuntlaşıyor. Ne işlevi olduğu, mesela kamu kurumuysa (“bizim vergilerimizle”) ne iş görmesinin beklendiği değil de, külçe gibi varlığı öne çıkıyor.[1] 

Tersi de doğru: Kısaltma, bir kurum olmayanı ya da derli toplu bir ‘entite’ niteliği taşımayanı da kurum gibi pekleştiriyor. YAE (Yetmez-Ama-Evetçiler), mesela. Veya iyi niyetli bir örnek verelim: EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar). 

***

Ahmet Davutoğlu ve arkadaşları, Adalet ve Kalkınma Partisi’nden kopuş/koparılışlarını, “AK Parti’nin AKP’leşmesi” diye özetliyorlar. AK Parti adlandırması, malûm, ak sıfatına tutunuşuyla, bir aklanma iddiası taşıyor, onun için muhaliflerince reddediliyor. Adalet ve Kalkınma Partililerin “AKP” adlandırmasını hakaret bellemesi, kısaltmanın bizzat bir karalama, horlama olarak algılanabilmesinin örneği. AKP kısaltmasının, sözgelimi Bahçeli’nin İYİ Parti’yi “İP” diye kısaltmasındaki gibi bir horlama içermemesine rağmen…

***

Melih Cevdet Anday, Gizli Emir romanında[2] AYOT’la (Asayişi Yerleştirme Olağanüstü Teşkilatı), bürokrasinin irrasyonelliğini, olağanüstü halin sıradanlaştırılmasını ve hayatların üzerine çökmesini simsiyah hicveder. Kısaltma, AYOT, bütün bunların tekinsiz remzidir.

***

Bir zamanlar mitoz bölünmeyle çoğalan sosyalist örgütlerin alfabenin hemen her harfine şans tanıyan kısaltmaları, acı bir alayın konusuydu – sağdaysa, sevinçli bir alayın. Sonrasında da, bir örgütü, yapıyı, platformu temsil eden harf demetlerinin, bazen bir ilişki ikamesine dönüşebildiğini düşünür müsünüz?

***

Bir de jargon meselesi var. Bir ay önce sosyal medyayı kasıp kavuran bir tartışma, TERF ve “cis” kısaltmalarıyla yürüyordu. TERF “trans exclusionary radical feminism”in kısaltması, transları dışlayan radikal feminizm. Cis, “cisgender”in kısaltması, doğuştan/biyolojik cinsiyetiyle tanımlanan veya ona ‘takılmış’ olanı tanımlıyor. Jargon-kısaltmalar, bilmeyenler için, ortam harici olanlar için, yabancı evren izlenimi yaratabilecek bir muamma. Gerçi tabii google çağında kolayca öğrenmek mümkün. Özellikle de baskıya maruz kalan muhitlere, radikal hareketlere özgü jargonlar, birincisi, bir nevi parolaya, ikincisi, bu kez onların kendi içinde dışlayıcı, tartışmayı baştan bitirici damgalamalara dönüşebiliyorlar.

***

Kısaltmalar aktüaliteye tabi. Kurum ya da olguyla beraber, kısaltma da unutulup gidiyor. Modern zamanlarda kısaltmaların gitgide arttığı da kesin. Temel nedeni, teknikleşme-uzmanlaşma; teknik rasyonalitenin derinleşmesi, hayatın her alanına yayılması. Bir yandan da kitle iletişim araçlarının teknikleşen malûmatı basitleştirme, ‘kabaca bilinir’ kılma işlevi ve ‘laf taşıma’ kapasitelerinin artması. Dünyada kısaltmalarda bariz artış 19. yüzyılda bilim-teknik ve ticaret terimleriyle başlamıştı.

***

Evveliyatına bakarsak, kısaltmalar, ilk defa kutsal kelimeler için kullanılmıştı. Hatta erbâbı, ilk kısaltma örneğinin, İbranice tanrı demek olan Yahve karşılığı JHWH olduğunu söylüyor. Hıristiyanlıkta, yine kutsal sayılan varlıkların adları kısaltılmış: Deus/tanrı DS, Iesus/İsa IHS, spiritus/ruh SPS, sanctus/kutsal SCS… Latince Nomina sacra, yani “kutsal isimler” terimi, fiilen, “kısaltmalar” anlamına gelmiş uzun süre. Müslüman dünyasında da, önce, dinî şahsiyetlerle ilgili saygı ve dua ifadeleri kısaltılmış; SA, SAS (Sallallahu aleyhi ve sellem), RA (Radıyallahu anh), KS (Kuddise sırrıh, kaddesallahu sırrah)… Kubbealtı Lügati’nden, Osmanlıcada kısaltmalara menhût dendiğini öğreniyoruz. “Birkaç kelimeden bir kelime yapmak” demek oluyor, düz anlamıysa: “yontulmuş, traş edilmiş”… 

Osmanlı’nın son döneminde telgraf terimlerinden başlayarak, kısaltmalar modernleşiyor ve çoğalıyor. Şemseddin Sami’nin 1901’de çıkan Kamus-ı Türkî’sinde 111 kısaltma yer almış; Bilâl N. Şimşir’in 2005’te çıkan Türkçe Kısaltmalar Sözlüğü’nde yaklaşık 20 bin…   

Kutsal sayılan kelimelerle başladığını aklımızda tutalım; kısaltmanın, kutsallaştırıcı demeyelim de, dokunulmazlaştırıcı etkisine dair bir ikaz sayalım bunu.

***

George Orwell’in 1984’ünde, totaliter rejimin bütün anlamları tarûmar eden Yenikonuş lisanı da kısaltmalardan yararlanır. Resmî ideoloji INGSOS’tur (“İngiliz sosyalizmi”). Kısaltmalar, kelimelerin içini boşaltmaya ve kelime hazinesini daraltmaya hizmet ediyordur. Orwell bu yapay dili, Nazilerin (NS, SA, SS, SD, Gestapo, DAF, HJ…) ve Stalinizmin (NKWD, Gulag, WSHW, Proletkult…) kısaltmalara düşkünlüğünü yermek için kullanmıştı. İlk işitene bir anlam ifade etmeyecek olan, kimisi absürt kısaltmalar, Orwell’e göre zaten ahaliyi budalalaştırmaya hizmet ediyordur.

***

Herbert Marcuse, kısaltmanın, “sözdizimini, katı ve aşina bir yapı halinde lehimleyerek, çelişkilerin uzlaştığını haber verdiğini” yazmıştı.[4] Ona göre de kısaltmaların çoğu elbette pekâlâ mantıklıdır ve isimlerin uzunluğu hesaba katıldığında, şüphesiz lüzumludur. Ama bazılarında “aklın hilesi”ni fark ediyoruzdur. “İstenmeyen soruları bastırmaya” yararlar bunlar. Mesela “North Atlantic Treaty Organization”dan (Kuzey Atlantik Antlaşma Örgütü”) hep NATO diye bahsettiğinizde, Yunanistan ve Türkiye gibi Kuzey Atlantik’le alâkası olmayan devletlerin burada ne işi olduğunu sormazsınız. SSCB kısaltması, sosyalizm lâfından ‘tasarruf’ etmeyi sağlar. Marcuse’yi dinleyelim: “Kısaltmalar, aşkın (burada bağlamın, alanın dışına çıkan anlamında – T.B.) yan anlamları kesip atacak şekilde kurumlaştırılmış olanı tanımlarlar sadece. Anlam sabitlenir, istendiği gibi kırpılmış olur, yanlış hale gelir. Bir defa genel konuşmalarda kullanılarak sürekli tekrarlanan, entelektüellerce de ‘onaylanmış’ resmî bir kelime haline geldi mi artık, bütün bilgi değerini kaybeder ve ondan sonra sadece tartışılmaz bir olgunun kabul edilmesine hizmet eder. Bu tarzın, ezici bir somutluğu vardır.” Devamında, böylece kısaltmanın, “düşüncenin kısaltılması” haline geldiğini söyler Marcuse.[5]  

***

Evet, kısaltmaların kolaylık sağladıkları (KS) kesin, ama bazen de düşünceyi kısaltmamaya (DK) dikkat etmek lâzım. Bazen, harflerin vekâlet ettiği kelimeyi söylemeye üşenmemeli; bazen, kısaltmayı kullanmak yerine kendi kelimelerimizle anlatmalı…



[1] Birkaç on yıl önce, kısaltılan kelimenin sonuna bir nokta konurdu: T. B. M. M. gibi. Bu, orada kısaltılmış bir kelime olduğunu daha fazla belli eden bir yöntem. Noktalar kalkıp harfler omuz omuza verince, kısaltmanın özerkliği artıyor!

[2] Everest Yayınları, 2011. İlk basımı 1970.

[3] http://www.sosyalarastirmalar.com/cilt9/sayi42_pdf/1dil_edebiyat/erkan_mustafa.pdf
Anlaşılmış olmalı; bu yazıda “kçib, slm” cinsinden sosyal medya kısaltmalarını konu etmiyorum.

[4] Herbert Marcuse: Der Eindimensionale Mensch. Luchterhand, Berlin 1967, s. 54.

[5] [Türkçesi: Tek Boyutlu İnsan. Çev. Aziz Yardımlı. İdea, 2008. Burada bu çeviriyi kullanmadım.]
ay., s. 57-58.