Haftalık
Derviş Aydın Akkoç
29 Haziran 2025 Pazar
Suç, güvenlik ve yasa: Demirtaş’ın çizdiği negatif sokak imgesi Hobbes’un “herkesin herkesle savaşı” olarak formüle ettiği “doğa durumu” fikrine de dolayımlanır. Öldürme de dahil olmak üzere zarar vermede herkesin herkesle eşit olduğu, yaşamın kısa sürüp ölümünse aniden gerçekleştiği bir savaş hali olarak bu “doğa durumu”; medeniyetin geride bıraktığı bir evre ya da Yasa’nın engellediği bir potansiyel olmak şöyle dursun, mevcut toplumsal ilişkilerin tamamına yayılmış ve sirayet etmiş organik bir gerçekliktir. Yığınla yasaya ve araca rağmen sadece bedenlerin değil, “cüzdanların” ve “çantaların” ve dahi esnaf tezgâhlarının –pazarın–, bu durumda özel mülkiyetin de dokunulabilir ve risk altında olduğu huzursuz bir düzendir bu. Bu düzen ve huzursuzluk muktedirlerce dikkatle ve ince ince yönetilir, mütemadiyen toplumsal dokuya hasar veren, Freud’un tabiriyle “saldırganlık içgüdüleri” ise ne ıslah edilir ne de ötelenir, yalnızca türlü şekillerde –hukuki ve ahlaki cambazlıklarla- maskelenir.
Kenan Erçel
27 Haziran 2025 Cuma
New York şehri belediye başkanlığı yarışında sürpriz bir isim önseçimlerde son düzlüğe, New York eyaletinin on sene valiliğini yapmış, Andrew Cuomo ile başabaş girdi. 33 yaşındaki Zohran Mamdani, Trumpizm’in öcüleştirmeye, ötekileştirmeye çalıştığı herşeyin vücud bulmuş hali. Uganda doğumlu Müslüman bir sosyalist olarak Trump’ın tam zıt kutbu. Fakat önseçim sürecinin gözler önüne serdiği üzere Mamdani’nin tek düşmanı Cumhuriyetçi Parti değil, aynı zamanda Demokratik Parti’deki müesses nizam bekçileri, liberal ideolojinin siyaset, iş dünyası ve medyadaki neferleri.
Tanıl Bora
25 Haziran 2025 Çarşamba
1950’lerden 1990’lara dek birkaç İslâmcı kuşağa hiza veren rol modelleri, Beşir Atalay’ın anılarında da zuhur ediyor. Öncelikle, tabii hep “Üstad” diye andığı Necip Fazıl. Onun misyonunu, “dinamik, diri, dik,” veya başka bir yerdeki tarifle “cesaret, özgüven, dik duruş”la tarif ediyor. Zamanla, hiçbir yere sığmayan “Ben”inden ve siyasî savrulmalarından ötürü daha eleştirel yaklaşmış, ama hep hürmetini korumuş. Öteki kutup olan Sezai Karakoç’a atfettiği misyon ise –bermutad- “İslamî tefekkürde derinleşme, içte derinleşme…” Kutup yıldızı olarak Nuri Pakdil var bir de; Atalay onu –sanırım kalıp kırıcılık anlamında- “devrimci” diye vasıflandırıyor. Pakdil’in 1990’larda kendi arkadaşlarıyla bile konuşmayan, son yıllarında ise sosyalliğe iştahla açılan huy dalgalanmasına ilişkin gözlemi, Pakdil biyografilerinde rastlamadığımız bir dikkattir.
Cuma Çiçek
24 Haziran 2025 Salı
CHP etrafında mobilize olan sivil toplum, medya ve akademi camiasının tutumundan farklı olarak İmamoğlu barış sürecini meşrulaştırıyor. PKK’nin feshini ve silah bırakmasını destekliyor. Çözüm adresi olarak Meclisi işaret ediyor. Yeni barış süreci kapsamında gündeme gelen meclis komisyonunu CHP Cumhurbaşkanı adayı olarak destekleyeceğini gösteriyor. Bununla birlikte, sürece dair şeffaflık ve demokratik denetim vurgusunu yapıyor. Son olarak, İmamoğlu söyleminde Kürtleri içermeyi ve devlete bağlamayı amaçlıyor.
Mete Çubukçu
18 Haziran 2025 Çarşamba
Ancak tüm bunlar İsrail’in İran’a saldırması için gerekçe oluşturmuyor. Dünyanın İsrail’deki dinci/faşist Netanyahu koalisyonunun saldırganlığı karşısındaki pozisyonunu, desteği ya da sessizliğini uzun süredir biliyoruz. Bu durumu normal karşılamamakla birlikte İsrail’in küstahlığı aşan, kural tanımaz tavrının hiçbir şekilde durdurulmaması, bu ülkenin cesaretini arttırdığı gibi, kendi meşruiyeti, mağduriyeti ve geleceğini de sorgulanır hale getirdi.  İsrail’ın kendi varlık/tehdit nedeni olarak gördüğü önce Irak ardından Suriye ve şimdi de İran’ı hedef seçmesi karşısındaki sessizlik, verilen açıktan ya da örtülü destek bugün İsrail’i İran karşısında askerî açıdan üstün kılsa da kendi geleceği açısından daha fazla tehdit altına almış durumda.
Murat Belge
16 Haziran 2025 Pazartesi
İlk ağızda son günlerde sık sık karşımıza çıkan “düşman hukuku” etkeni var. Siyaset dünyasının aktörleri birbirlerine “canım, cicim” diyerek sarılmazlar. Ama siyasi rakibe düşman ülkenin askeri muamelesi çekmek de normal görülmez. Siyaset kırıcı, inciti olabilir, çok zaman öyledir. Ama her türlü ahlaki ilkeyi çiğneyerek rakibi (“düşmanı”) yok etmek demek de değildir. AKP epey bir süreden beri bu ikincisini, düzenli bir biçimde, dozunu artırarak uyguluyor. Normal olarak rakibin mümkün olan her türlü zaafından yararlanarak toplumun desteğini almaya çalışırız. Ama “buradan öteye geçilmez” diye bellediğimiz sınırlar da vardır.
Erdoğan Özmen
5 Haziran 2025 Perşembe
Belki de tam farkında olmadan, kurgusundan çekim tekniğine (tek plan çekim) kadar dizinin tüm yapısına sinen, dahil olan başka bir şeye yönelmiş yazan ve yöneten ekip sanki. Günümüzde ergenler hakkında düşünmenin, ergenlik dönemini merak etmenin doğrudan ergenlerle sınırlı bir çerçevede mümkün olamayacağını başka bir düzeyde kavrayan, sezen bir hikâye ortaya çıkmış.
Osman Özarslan
22 Mayıs 2025 Perşembe
Diriliş-Kuruluş-Fetih, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Kurtlar Vadisi gibi dizilerle hem dünya tarihini, hem güncel siyaseti, hem de diplomasiyi hem de muvazzaf kontrgerilla faaliyetlerini yeterince deruhte ettikten sonra, İstanbul’dan Kudüs’e kadar, önüne çıkan bütün devletleri yalın kılıç terbiye edebileceği yönünde beyanatlarıyla, Tik-Tok gündemini meşgul eden ‘Reyusum’cular ile; üniversite görmüş, birkaç dili, muhtar gibi öksürmeyi ve hakim unsurun mağrur ses tonuyla “ama ben sizin sözünüzü kesmedim” nezaketiyle, “son teröristin kellesine” kadar savaşmayı arzulayan ve sürekli olarak “ama şehitlerin yavrucakları ve gazilerin emeklerini” hatırlatan kamusal figürler de jingoizm korosunun zamane çığırtkanları.
Orhan Koçak
18 Mayıs 2025 Pazar
Şu var ki Bilgi’nin sahibi Ahmet Küflü de en az onun kadar Kemalist, onun kadar “Atatürk milliyetçisi”ydi. İthaki’nin hafif solcu bir şirket olduğuna ilişkin bir izlenim kalmış bende. Son on yıl içinde kurulmuş Ketebe ise AKP ve Tayyip Erdoğan’a yakın (ama “modernist” kitaplar da çıkaran) bir yayınevi olarak biliniyor. Bu da gösteriyor ki belli bir siyasal veya ideolojik engelden önce, bir kalitesizlik sorunu var karşımızda: bir ahlaki yetersizlik kadar, düpedüz bir beceri eksikliği. Herhangi bir işi layıkıyla yapma anlayışının son kırk yılda kolayca aşınabilmiş, çünkü hiçbir zaman tam yerleşmemiş olmasıyla ilgili bir durum belki. Belki de gazeteciliğin her türlü kültürel çalışmanın modeli haline gelmesiyle ilgilidir…
Güncel
İzmir’e Uygulanan Sessiz Kuşatma
5 Temmuz 2025 Cumartesi
Geçmiş sandığımız şeyler bazen bugünün aynasına dönüşür. Türkiye’de yerel yönetimlere dönük baskı politikaları da tam olarak böyle. Dün HDP üzerinden kurulan “iç düşman” siyaseti, bugün yönünü CHP’li belediyelere çevirmiş durumda. Yerel demokrasi, sadece kayyumlarla ya da toplu tutuklamalarla değil, kaynakları keserek, projeleri durdurarak ve halkın seçtiği temsilcileri etkisizleştirerek kuşatılıyor. İşte bu yeni dönemde İzmir, adeta cezalandırılan şehir olarak konumlanmış durumda. 2023 yılı yatırım programına baktığınızda durum daha da netleşiyor. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, kendi yürüttüğü metro projelerine Ankara’da 15,8 milyar TL, İstanbul’da 19,3 milyar TL ayırırken, İzmir’e 0 TL destek veriyor.
Kahraman Sokak Fetişizmi Haysiyetsiz Uzlaşıya Karşı!
3 Temmuz 2025 Perşembe
19 Mart sonrasında bir muhalif mücadele yöntemi olarak sokağın; uzun süredir istirahatte olduğu hasta yatağından kalkmış ve gerilip gözlerini ovuşturarak etrafa bakınmakta olan mahmur bir seçenek olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kabaca bir isimlendirmeyle Saraçhane protestoları, artık aynı rejimi dahi paylaşmadığı Gezi olaylarından beri baskılanan muhalif duygu birikiminin tabii ve yerinde bir tezahürü idi. Halbuki aradan geçen zamanda hükumet içerisinde ciddi yolsuzluklar peyda olmuş, nabzı düşen iktidar partisi o esnada hakim olunan devlet mekanizmaları vasıtasıyla akla hayale gelmeyecek korkunç yollarla beş ayda hayata döndürülmüş, ülkenin anayasası ve dolayısıyla rejimi bir gecelik bürokratik cambazlıkla ham hum şaralopa getirilerek değiştirilmiş ve bunlara benzer şekilde bir meşru-alternatif yol olarak sokağı işaret edecek birçok olay yaşanmıştı.
Kaburgadan Bir Kafes
29 Haziran 2025 Pazar
Salt Beyoğlu bugünlerde adını ve duygusal ilhamını Güney Afrikalı yazar John M. Coetzee’nin “The Lives of Animals/ Hayvanların Yaşamı” adlı kitabından alan bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Sergi kitabın kurduğu eleştirel perspektiften yola çıkarak bizi türler arasında kurduğumuz hiyerarşinin “Karanlık Ekoloji”ye doğru açılan kapısından içeri bakmaya davet ediyor. Bir arada yaşama becerisini edinememiş, kibirli ve kategorize etmeye hevesli bir türün üyesi olarak sergiyi yüzümüz kızarmadan gezmek pek mümkün olmasa da türler arası uyumu nihayet kuracağımız o oyunbaz ve neşeli geleceğin vaadine inanmak istiyoruz. Aksi halde türümüze ve “iyi” olmaya dair inancı tümden kaybedebiliriz ki bu dünyanın sadece kendisi için yaratıldığına inanan bir türün üzerine titrediği kibrini epeyce zedeleyebilir. Oysa buna henüz hazır değiliz.
Zamanın Ruhuyla Yüzleşmek: Robert Musil ve Niteliksiz Adam
27 Haziran 2025 Cuma
Her büyük edebî yapıt, yalnızca bireyin iç dünyasını değil, aynı zamanda ait olduğu çağın içsel yarılmalarını da görünür kılar. Robert Musil’in Niteliksiz Adam’ı, yalnızca bireysel bir yabancılaşma romanı değil, bir çağın ruhuyla hesaplaşmadır. Bu yazının başlığı olan “Zamanın Ruhuyla Yüzleşmek”, tam da bu yüzleşmenin hem bireysel hem de tarihsel yönünü ifade eder: Çünkü Musil’in romanı, yalnızca karakterlerin değil, bir imparatorluğun, bir düşünsel geleneğin ve bir etik sistemin çözülüşünü dile getirir. “Zamanın ruhu” kavramı, burada Hegelci anlamıyla yalnızca tarihin düşünsel izdüşümünü değil, aynı zamanda insanın tarihe karşı duyduğu derin çaresizliği de barındırır.
İnsanlığı Bekleyen Dipsiz Uçurum
23 Haziran 2025 Pazartesi
Bölgede fiilen nükleer silahlara sahip olan ülke İsrail’dir; üstelik İsrail hem Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nı imzalamayı reddediyor hem de Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun denetimlerini kabul etmiyor. İran ile ABD arasında yürütülen nükleer müzakerelerde ilerleme sağlandığı sırada, İsrail İran’ın başmüzakerecisini hedef almış ve onunla birlikte bilim insanlarını, ailelerini, sayısız sivili –aralarında çocukların, bir sporcunun, bir öğretmenin, bir pilates eğitmeninin de bulunduğu çok sayıda insanı– ortadan kaldırmıştır. İsrail başbakanı, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlediği gerekçesiyle hakkında tutuklama emri çıkarılmış bir kişidir.
Dünyanın Kumaşını Yeniden Dokumak
23 Haziran 2025 Pazartesi
Tek cümleyle ifade etmek gerekirse, Alain Badiou siyasal düşüncesini “kopuş” fikri üzerine kuran bir filozoftur. Ona göre, başka bir dünyayı siyasal olarak kurmanın ön koşulu mevcut dünyanın dokusuna nüfuz etmiş olan kapitalist mantığın kesintiye uğratılmasıdır. Düzenin kumaşının sökülmesi ve yeni bir hakikatle yeniden dokunması onun temel siyasal motivasyonudur. Onun felsefesi, bu radikal kesintiyi “olay” kavramı üzerinden kurar. Olay, verili durumun yasalarından çıkarsanamayan, öngörülemez bir kopuştur. Bu kopuş, yeni bir olanaklılığı ortaya koyar. Mustafa Demirtaş, bu yeni olanaklılığı ve ona giden yolu, Badiou’yu takip ederek radikal bir yenilik umudu olarak görüyor. 2023’te yayınladığı “Radikal Bir Yenilik Umudu Badiou ve Siyaset” kitabında bizi Badiou felsefesinin giriftliklerini çözümleyebilecek manivela olarak “olay” kavramı üzerine bir tartışmaya sokuyor.
Siyasal Narsisizm ve Yaşlı Siyaset: O Koltuğu Bırakmanın Zorluğu
22 Haziran 2025 Pazar
“Ben değil, milletim istiyor”, “Bize gösterilen teveccüh çok başka”, “Görevden kaçamazdım, halkın çağrısına kayıtsız kalamam” gibi ifadeler, liderin bir “biz” anlatısı kurmasına hizmet eder. Buna şu yüzden ihtiyaç var: “Ben” anlatısı lider için fazlasıyla çıplak kalır; “biz” diyen lider aslında “biz benim” der. Seçmenin ilgisini kendi kişiliğine yönlendiren ama bunu “milletin teveccühü” gibi sunan siyasetçi, narsistik eğilimlerini kolektif onayla pekiştirmiş olur. Siyasetçilere toplumuzda her zaman bir meraklı ilgi ve saygılı bir yaklaşım olur. Birçok siyasetçi, gittiği yerlerde gördüğü ilgiyi kişisel bir teveccüh olarak algılar ve bunu şöyle dile getirir.
Avi Shlaim ile söyleşi: “Netanyahu, ABD’yi İran'la savaşa çekmek istiyor”
20 Haziran 2025 Cuma
Unutmamak gerekir ki Hamas, salt bir terör örgütü değildir. Parlamenter yoldan iktidara gelen bir siyasi partidir. Ocak 2006’da, özgür ve adil geçen bir seçimde mutlak çoğunluğu kazandı; ama İsrail ve Batılı müttefikleri bu hükümeti tanımayı reddetti. Hamas diplomatik bir yol izlemeye çalıştı, ama bu yol ona kapatıldı. FKÖ (Filistin Kurtuluş Örgütü), İsrail’le Oslo Anlaşmaları’nı imzaladı; tarihsel Filistin’in beşte dördü –yani %78’i– üzerindeki hak iddiasından vazgeçti, karşılığında tarihsel Filistin’in %22’sinde bir Filistin devleti kurulmasını kabul etti. Ama bu da İsrail için yeterli olmadı. Yerleşim yerlerini genişletmeye devam etti.
Netanyahu Durdurulmalı
15 Haziran 2025 Pazar
Netanyahu, içerideki bölünmelerle başa çıkabilmek için dış düşmanlara ihtiyaç duyuyor. İran’a yönelik bu saldırganlığı başlatmasından sadece bir gün önce, koalisyonu parlamentonun feshedilmesine dair bir oylamayı kıl payı atlattı. (Oylamanın temelinde, ultra-Ortodoks erkeklerin zorunlu askerlik hizmeti meselesi vardı.) Artık İran’la savaş gerçek bir ihtimal haline geldiği için, Netanyahu’nun kırılgan koalisyonuyla ilgili tartışmalar geri plana itilecek. Yıllar boyunca bir Filistin devletinin kurulmasını engellemek için Hamas’ı destekleyen aynı Netanyahu’dan bahsediyoruz. Mart ayında Gazze’deki ateşkesi bozan da aynı Netanyahu. Son dönemde Gazze’deki ateşkes görüşmeleri sırasında, Hamas’ın yönetimden çekilmesine bile razı olmadığı bildirilen –çünkü varlığını dış düşman üretmeye ve onları diri tutmaya borçlu olan– aynı Netanyahu.
Bir Diaspora Uzamı Olarak Memleket ya da “Bu Atlı Karıncanın Bayım, Jim Crow Kısmı Nerede?”
13 Haziran 2025 Cuma
İstanbul Ansiklopedisi’nin Nesrin’ine dönelim yine. Onun veda etmeye hazırlandığı yer de yaşama umudu ve enerjisini tüketen, mutsuz eden, güven ve huzur vermeyen bir memleket algısıyla ilgili olduğu kadar, verili “vatan” kavrayışına daha yakın. Birinin gelirken diğerinin gittiği, bedel ödemeksizin kabul damgası taşınmasına izin verilmediği, birinin bırakmak üzere olduğu boşluğa diğerinin bin bir heves, beklenti ve heyecanla dolmaya çalıştığı, şair Sükrü Erbaş’ın “Biz bir kentten gideriz kent boşalır, bir evden koparız ev küçüldükçe küçülür, bir insandan ayrılırız dünyanın en büyük yabancısıdır” dediği anlamda, sanki var olmadığımız zamanların oyuğunda beliren bir dünyada, bir kopuş ve yeniden bağlanış biçimi hayata.