İstanbul Seçmeninin 50 Yıllık Tercihi

1980 sonrası, özellikle de 1990’larda Türkiye’nin dış dünya ile ilişkilerinde yaşanan entegrasyon sürecinin, küreselleşmenin etkilerini birinci derecede yaşayan, dışa açılmanın kapısı İstanbul oldu. 1990’larda hızlanan bu süreç, ülkenin millî gelir yapısında, aktif nüfusunun bileşiminde, dünya pazarı ile olan ilişkilerinde önemli değişimler yaratırken, İstanbul’un demografik yapısını da etkiledi ve seçmen kitlesinin politik tercihlerinde de bazı yeni yönelimlere yol açtı.

Bilindiği gibi, 1980’lerden günümüze Türkiye, küreselleşen dünyaya üretici karakteri ağır basan bir ülke olarak katılamazken artan ölçüde üretici kimliği, rantçı kimliği ile yer değiştirdi. Tarımı gerileyen, sanayisi duraklayan ve bileşim olarak tüketim malları üretiminde yoğunlaşan, yatırımları sanayiden sanayi dışına yönelen, savurgan devlet harcamalarının da kamçıladığı bir borçlanma, dolayısıyla rant ağırlıklı, spekülatif faaliyetlerin, mafyatik yöntemlerin başatlık kazandığı bir ülke haline gelen Türkiye, dünya ekonomisine de bu nitelikleriyle eklemlendi.

Ülke geneline hakim olan bu görüntüye hükmeden renk ise İstanbul’a aitti. Dış dünya ile kurulan ilişkilerin merkezi olan İstanbul, küreselleşme sürecinin yarattığı etkileri birinci derecede yaşarken uç veren yeni hayat eğilimlerini de dalga dalga Anadolu’ya yaydı ve oralarda geçerli yaşam tarzları haline getirmeye çalışırken reaksiyonlarla karşılaştı, yeni kutuplaşmalar da yarattı.

İstanbul, Türkiye’nin dış ticaretinde olsun, sanayi faaliyeti, finans hareketlerinde olsun, geleneksel bir merkez olma özelliğini 1980 sonrası yıllarda da korurken iç ve dış koşullardaki değişimlerle yeni bir kimliğe, bir “dünya kenti” olma iddiasıyla yol aldı.

İstanbul, 1980 sonrasında ülke millî gelirinde yüzde 22 dolayındaki payını, birkaç puan daha arttırdı. Göçe niyetli nüfusu yine çekti, iç ve dış sermayenin yine çekim merkezi oldu. Rantları hızla büyüyen ve bu rantın paylaşımı için uğruna büyük kavgalar verilen İstanbul, bağrında yeni eğilimler, yeni yapılanmalar da geliştirdi. Bütün bu değişim süreci hem İstanbul’un kendi içinde hem de İstanbul ile Anadolu arasındaki ilişkileri yeniden yapılandırdı. Küreselleşme süreci İstanbul’daki sınıf kompozisyonlarında belli değişimlere, denge değişikliklerine yol açarken İstanbul’un Anadolu -daha çok Orta, İç ve Karadeniz bölgeleri- ile bölgesel eşitsizlik farkını da büyüttü, yeni göç dalgaları yarattı. Bu kesimin tüm toplumsal sınıf ve katmanlarının statükosunda değişikliklere yol açtı.

Bu değişimin, bu alt-üst oluşların politik tercihlere yansıma biçimine, Türkiye genelindeki politik eğilim grafiği ile İstanbul’unki arasındaki benzerlik ve aykırılıklara gelince...

İstanbul’da 1970’ler ve 1980 sonrası dönem kıyaslandığında genel seçim sonuçlarından ortaya çıkan ana eğilimler için şunlar söylenebilir.

İç pazara dönük birikim yıllarının olgunluk aşamasının yaşandığı, popülist politikaları uygulama lüksünün de olduğu 1970’lerde İstanbul, merkez sol parti olan CHP’nin adeta kalesiydi. 1973 genel seçimlerinde, yani 12 Mart döneminin hemen sonrasında, Türkiye genelinde yüzde 33.3 oy alan merkez solun partisi CHP, İstanbul’dan daha güçlü çıkmış, yüzde 49’a yakın oy toplamıştı. Ekonomik krizin arifesi sayılan ve toplumsal kutuplaşmanın arttığı bir döneme denk gelen 1977 genel seçimlerinde CHP’nin oy oranı daha da arttı. Türkiye genelinde yüzde 41.4 oy alan CHP, İstanbul’daki oyunu yüzde 58.2’ye çıkardı. Aktif nüfusunun yüzde 70-75’i ücretlilerden oluşan İstanbul’un, 1970’lerde ücretliden yana programlara sahip olan ve olabildiğince işçilerden yana politikalar izleyen merkez soldan yana oy kullanmış olması beklenen bir gelişmeydi. Hele ki, özel sektörde örgütlü DİSK’in etkili bir sendikacılık yaptığı ve seçimlerde merkez solu desteklediği, yerel yönetimlerde yine “popülist belediyeciliğin” icra edildiği 1970’lerin İstanbul’undan, merkez solun bu sonuçları alması sürpriz değildi.

Öte yandan, merkez sağı temsil eden AP, 1973 ve 1977 genel seçimlerinde İstanbul’da yüzde 28’lik oy oranını aşamadı ve tarihinin en düşük oylarını almış oldu. Oysa aynı AP, 1977’de Türkiye genelinde yüzde 37’lik oy oranına ulaşmıştı.

12 EYLÜL SONRASI

12 Eylül, İstanbul’un hem ekonomisini hem de siyasetini yeniden yapılandıran bir müdahale oldu. Sermaye birikimi merkezi olan İstanbul’dan dış dünyaya köprüler kurulur ve dış dünya ile bütünleşilirken, bu yeniden yapılanmanın önündeki engelleri 12 Eylül faktörü açtı. Müdahale, genel olarak solu, hattâ sağın bazı liberal unsurlarını demokratik yarışta zayıflatınca, 1980 sonrasının Türkiye’sinde önce merkez sağın güçlendiği, merkez solun ise gerilediği görüldü. Ancak 1990 sonrasında, merkez soldaki gerilemeye merkez sağ da katıldı. Buna karşılık 1990’ların ikinci yarısında FP ve MHP’den oluşan merkez dışı sağın İstanbul’da ciddi bir yükselişe geçerek oy oranlarını yüzde 35’lere çıkardıkları görüldü.

Bir ücretli metropolü olması, dolayısıyla emek yandaşı politikalara sahip olduğu varsayılan merkez sol partilerin birinci parti olması beklenen İstanbul’da, beklenen olmadı.

• Merkez sol, 1980 sonrası seçimlerde, İstanbul’da 1970’lerdeki parlak günlerini tekrarlayamadı ama yine de Türkiye genelinde aldığı sonuçların üzerinde oylar aldı. Merkez solun İstanbul’da 1977’de yüzde 58 olan oy oranı 1987’de yüzde 40 dolayına düştükten sonra 1995’te yüzde 32.6’ya geriledi. Merkez sol, (DSP’nin atılımıyla) oylarını 1999’da toplayarak yüzde 41 dolaylarına çıkardı. Merkez solun Türkiye genelinde 1987’de yüzde 33.3 olan oy oranı 1991’de yüzde 31.6’ya düştükten sonra, 1995’te yüzde 25.4’e geriledi, ancak 1999’da tekrar yüzde 30.8’e çıktı. Dolayısıyla merkez solun İstanbul’daki gerileme ve toparlanma eğrisi, Türkiye geneli eğrisinin daha üstünde seyretti diyebiliriz.

• Merkez sağ ise, İstanbul’da 1977’de yüzde 28 olan oy oranını, Özal dönemi ANAP’ının atılımıyla 1987’de yüzde 52’ye kadar çıkarmış, fakat 1995’te yüzde 41’e gerilemişti. Bu düşüş 1999’da daha da şiddetlendi ve ANAP ile DYP’den oluşan merkez sağ, İstanbul’daki oyların ancak yüzde 23,5’ini alabildiler. Dört yılda yüzde 41’lik oy oranından yüzde 23.5’lik oy oranına düşüş merkez sağ için büyük çöküştü.

Merkez sağın İstanbul’daki 1980 sonrası yükseliş ve gerileyiş grafiği, Türkiye genelindeki grafiğiyle örtüşmüyor. Merkez sağ, Türkiye genelinde 1987’de yüzde 45 olan oylarını, 1991’de yüzde 51’e çıkardı, ama 1995’te yüzde 39’a, 1999’da da yüzde 26.5’e düşmeyi önleyemedi. İstanbul’da ise son dört genel seçimin ilk üçünde merkez sağ, yüzde 52, yüzde 46 ve yüzde 41 şeklindeki düzenli, ancak yavaş bir düşüş sürecinden sonra, dördüncüde yüzde 23.5’e varan keskin bir gerileme yaşadı. .

Merkez sağın “tepetaklak” düşüşü ve merkez solun, önce düşüş son genel seçimde toparlanma şeklindeki grafiklerine karşılık, merkez dışı partilerin, özellikle de RP-FP’nin İstanbul’da oylarını yükselttiği görülüyor. Merkez-dışı, 1987’de yüzde 9.5 olan oy oranını 1995’te yüzde 26’ya çıkardı. Türkiye genelinde başını RP’nin çektiği merkez dışı partilerin oy oranları 1987’de yüzde 9.5’ten 1995’te yüzde 26’ya, 1999’da da yaklaşık yüzde 35’e çıkmıştı. Bu, ilk elde merkez-dışının İstanbul’da daha hızlı büyüdüğü izlenimi veriyor. FP-MHP oylarının toplamının yüzde 31.5’i bulduğu İstanbul’da, aynı oranın 1995’te yüzde 27 olduğu görülüyor. Ancak, Türkiye genelinde büyük sıçrama yapan MHP’nin, İstanbul oylarını 1995’e göre yüzde 3,7’den yüzde 10.1’e çıkarsa da, Türkiye genelindeki temposunu İstanbul’da yakalayamadığı görülüyor. Yine de 1995’ten 1999’a merkez sağda görülen oy kaybının FP yerine MHP’ye ve DSP’ye yöneldiği açık.

Özet olarak, 1980 öncesinde merkez solun kalesi sayılan İstanbul 1980’ler ve 1990’ların ilk yarısında merkez sağa yöneldikten sonra, son seçimlerde merkez sağı hızla terk ederek dinci-faşist partilere ve milliyetçi sol DSP’ye yönelmiş görünüyor. Bunu İstanbul seçmeninin bir tür kutuplaşmaya gitmesi olarak yorumlamak da mümkün . 1995 seçimlerine kadar merkezde kalma eğilimleri Türkiye geneline göre daha güçlü görünen İstanbul’un, son dört yılda tercihlerini merkez sağı boşaltmak yönünde kullanarak yeni bir yönelim belirlediğini söyleyebiliriz.

İLÇELERE GÖRE

Nüfus büyüklüğü ve daha başka kriterler açısından başlıbaşına bir ülke görünümünde olan İstanbul’daki seçim sonuçlarına ilçe bazında bakmak da anlamlı sonuçlar vermektedir.

İlçeler için yapılan değerlendirme 1965-1999 dönemini kapsıyor. Söz konusu 35 yılda yapılan genel seçim sonuçları incelenirken, ilçelerin seçimin yapıldığı tarihteki sınırları esas alındı.

İkinci olarak, ilçelerin gelişme düzeyleri ile seçmen davranışı arasında bir ilişki olup olmadığını araştırmak amacıyla DİE’nin yaptığı, ancak yayımlanmamış bir çalışmadan yararlanıldı. DİE çalışmasında ilçelerin 1995’teki sınırları esas tutulmuş ve mahalleler yoksul 1, orta 2 ve gelişmiş 3 olmak üzere sıralanmış. Her ilçede nüfusun hangi oranda yoksul, hangi oranda orta, hangi oranda yüksek gelir düzeyinden ailelerden oluştuğu belirlenmiş. Buradan yola çıkılarak her ilçe için ağırlıklı ortalamalar hesaplanmış. Buna göre ağırlıklı ortalaması 3’e yaklaşan ilçeler en gelişmiş, 1’e yaklaşan ilçeler ise en yoksul ilçeler olarak kabul edilmiş. Bu değerlendirmeye göre ilçeler en varlıklı Adalar’dan en yoksul Zeytinburnu’na kadar şöyle sıralanıyor.

Adalar 2,687

Beşiktaş 2,384

Bakırköy 2,194

Kadıköy 2,070

Bahçelievler 1,881

Üsküdar 1,845

Sarıyer 1,741

Şişli 1,737

Eminönü 1,727

Maltepe 1,712

Avcılar 1,688

Güngören 1,605

Beykoz 1,570

Beyoğlu 1,546

Kartal 1,538

Fatih 1,483

Ümraniye 1,388

Bayrampaşa 1,282

Pendik 1,273

K.Çekmece 1,254

Tuzla 1,187

Gaziosmanpaşa 1,182

Eyüp 1,141

Kağıthane 1,122

Bağcılar 1,047

Zeytinburnu 1,000

1999 genel seçimlerinde oyların ilçelere göre dağılımına bakıldığında, İstanbul’un “varoş”larında oyların DSP ile FP’de toplandığı görülüyor.

Milliyet’ten Nedim Şener’in derlediği bilgilere göre, MHP’nin 1999 milletvekili genel seçiminde Türkiye genelinde yarattığı fırtına İstanbul’da aynı şiddette olmadı.

İstanbul’un ilçeleri arasından, düşük refah seviyesinde olan Gaziosmanpaşa, Bağcılar, Sultanbeyli, Esenler, Tuzla, Ümraniye’de en fazla oyu Fazilet Partisi alırken, DSP bu yerlerde FP’nin hemen arkasından ikinci oldu.

• DSP, Maltepe, Beykoz, Avcılar, Beyoğlu, Fatih, Bayrampaşa, Pendik, Eyüp, Zeytinburnu gibi düşük gelirli ilçelerde en çok oyu alan parti olurken bunların çoğunda da FP hemen arkasındaydı. DSP, refah düzeyi daha yüksek ilçelerden Kadıköy’de de birinci parti oldu. DİE’nin İstanbul’da refah düzeyi sıralamasında en üst sıraya koyduğu Adalar’da ise ANAP yüzde 28.3 oranında oy alarak birinci parti oldu.

• Seçim sonuçlarına göre DSP, İstanbul’un ilçelerinin genelinde yüksek bir oy oranına sahip olmasına rağmen, FP’nin soluğu şehrin genelinde ensesinde oldu. Özellikle Sultanbeyli, Gaziosmanpaşa gibi yoğun göç alan ilçelerde Fazilet Partisi oyların dörtte birinden fazlasını aldı. Bu ilçeler aynı zamanda refah düzeyi olarak İstanbul’un en kötü durumdaki yerleşim bölgeleri niteliğinde.

• MHP’nin, Türkiye genelinde aldığı yüzde 18 dolayındaki oy ortalaması İstanbul’da neredeyse yarıya kadar düştü. Birçok ilçede MHP’nin oyu yüzde 4 ile 10 arasında değişti. MHP ancak Pendik ve Sarıyer’de yüzde 11 oranına ulaşabildi. Oysa FP, Sultanbeyli’de yüzde 38.6’ya çıkarken, DSP, Çatalca ve Silivri’de yüzde 30’a, üst gelir gruplarının da bulunduğu Kadıköy ve Bakırköy’de yüzde 32’ye ulaştı.

• CHP, Türkiye’nin genelinde olduğu gibi İstanbul’da da kan kaybetmiş durumda. CHP, yalnızca Kartal, Maltepe, Tuzla, Ümraniye ve Eyüp’te yüzde 10’un üzerine çıkarken, diğer tüm ilçelerde bu oranın altında kaldı. Düşük refah düzeyinde olan ilçelerde ise bir zamanlar umut olan CHP’nin oyu yüzde 4 ile 8 arasında kaldı. Önceki seçimlerde CHP’ye giden oyların DSP’ye kaydığı görülüyor.

• DYP’nin oyları ise birçok ilçede yüzde 3 düzeyinde. Yalnızca Çatalca’da yüzde 10 oy alan DYP, 11 ilçede yüzde 4’ün altında oy alabildi.

Belediyelerde ise FP, üstünlüğünü 1999 seçimlerinde de korumuş görünüyor. FP, Büyükşehir’in yanısıra şu ilçelerde belediyeleri aldı: Kartal, Pendik, Sultanbeyli, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar, Bağcılar, Esenler, Zeytinburnu, Bayrampaşa, Beyoğlu, Eminönü, Eyüp, Fatih, Gaziosmanpaşa, Kağıthane, Güngören, Sarıyer.

Genel seçimlerin İstanbul birincisi DSP, aynı başarıyı belediyelerde gösteremedi. DSP, ancak şu belediyeleri alabildi: Küçükçekmece, Beykoz, Avcılar, Şişli.

ANAP, İstanbul genel seçimlerinde, 1995’e göre beş puanlık kayba uğramasına karşılık, Adalar, Maltepe, Bahçelievler, Bakırköy, Büyükçekmece, Çatalca, Beşiktaş, Şile belediyelerini kazandı.

Seçimin baş mağlubu CHP ise ancak Silivri ve Kadıköy belediyelerini elinde tutabildi.

NEDEN SAĞA KAYIŞ?

İstanbul’un 1970’lerde solun kalesi iken 1980 sonrasında önce merkez sağa, sonra da dinci-faşist partilere savrulması ile ilgili ne tür yorumlar yapılabilir? 1980 sonrası dönem, tüm ülkenin ve tüm sosyal sınıf ve grupların politik olarak sağa savrulduğu ve burjuva ideolojisinin devlet gücü desteğiyle yayılan savlarının etkilediği bir dönemdir.

1980 sonrasının iktisadî politikaları, ideolojik bir bombardımanla desteklendi. Uygulanan politikaların ve sonuçlarının “alternatifsiz” olduğu teması tüm medya gücü, devlet olanakları kullanılarak işlendi. 1970 sonlarında yaşanan kuyrukların, yoklukların temel sebebinin devletçi, sol politikalar olduğu, bolluğun ise ancak serbest piyasacı politikalarla sağlanacağı savı işlenerek soldan kitlelerin soğuması için çabalar yoğunlaştırıldı. Sol partiler bu savlara etkin bir biçimde karşı koyamadılar. Özellikle sosyalist sistemin çöküşü, sol ideolojinin toparlanmasının önünü ayrıca kesti denilebilir. Giderek, sol içinde piyasacı eğilimlere sıcak bakışların artması da sola yönelişleri yavaşlattı.

1980 sonrasında faizin, dövizin serbest bırakılmasının ücretli, dar gelirlileri bile olumlu etkileyeceği savı işlendi. Küçük birikimlerine, faiz ve dövize yatırım yaparak eskisine göre daha iyi bir nema alanlar, borsa oyunlarından arîzi kazançlar sağlayanlar, gecekondu yapımına yakılan yeşil ışıktan yararlanma fırsatı bularak İstanbul rantından küçük kırıntılar alma fırsatı bulanlar, merkez sağa ait bu savlara ikna olmaya açık göründüler.

Prof. Dr. Korkut Boratav ve arkadaşlarınca 1990 başlarında Kartal bölgesinde yapılan bir araştırmaya göre, bu “savrulma”nın hem politik hem de ideolojik olarak en az etkili olduğu kesim, aykırı ve sol tavırlarını en çok koruyabilen sanayi işçileri oldu. Kentli küçük burjuvazi ideolojik olarak ANAP’a en yakın grup olarak saptandı. Beyaz yakalılar ve emekliler arasında ise gerek ideolojik ve politik temalar arasında, gerekse ideolojik ve politik tavırlar arasındaki uyum bakımından istikrarsızlık gözlenmiştir. Niteliksiz işçiler ise politik olarak merkez soldan uzak durmakta sağın merkezi ve uç kesimleri arasında kaymalar göstermişlerdir. Özellikle RP’ye yönelenlerin niteliksiz işçiler, işsizler arasında çoğunlukta olduğu gözlenmektedir.

1995 ve 1999 seçimlerinde önce RP-FP, sonra da MHP’ye kayan seçmenlerin sosyolojik kökenleriyle ilgili yapılmış özel alan çalışmaları henüz yapılmamakla beraber, bu partilere oy verenlerin çoğunluğunun yine İstanbul’a, Orta Anadolu ve İç Karadeniz’den göçmüş, ancak küresel kent İstanbul’da iş bulamayıp ya işsizler ordusuna katılmış ya da gecekondu istihdamı da denilen marjinal sektörde geçimini sağlamaya çalışan kesimler ve onların ikinci kuşağı olduğu söylenebilir. Yine “sanayileşme” yerine “rantiyeleşme” özelliği önplana çıkan İstanbul’da, ayakta kalma mücadelesini daha çok efor sarf ederek veren küçük girişimci ve tüccarın FP-MHP cenahında ısrar ettiğini söyleyebiliriz. 1990 başlarına kadar merkez sağa oy veren kesimlerin 1995’te “Adil düzen” vaad eden RP’ye kaydıklarını, ancak bunların bir kısmının “devletle kavgalı”duruma gelen RP-FP çizgisini terk ederek MHP’ye yöneldiğini eklemeliyiz.

(*) Bu makalenin ilk versiyonu 1950-1995 dönemindeki seçimleri analiz etmekteydi ve Ahmet Demirel ile birlikte yazılan bu makale Mustafa Sönmez’in İstanbul’un İki Yüzü kitabında yer almıştı.