Ejder Yılında Göç

Çin'de bu yıl ay takvimine göre Ejder yılı. On iki farklı hayvanla ifade edilen ay yılları içinde belki de en "havalı"sı. İyi şansı simgeler ama en önemlisi tarihsel olarak imparatorluk gücünü temsil eder. Ejder yılında doğan çocukların da güçlü ve şanslı olacaklarına inanılır.

Çin'de yılbaşlarının değişmeyen ritüeli bu yıl da devam ediyor, yeni yıl ile birlikte "kavimler göçü" başlıyor. Büyük şehirler boşalırken insanlar tren garlarına, havaalanlarına akın ediyor. Çin yeni yılında 200 milyondan fazla insanın seyahat edeceği öngörülüyor.

Bu kadar insan nereye mi gidiyor?

Baba ocağına, memleketlerine dönüyorlar. Çin, Deng Xiaoping'in "taşları hissederek nehri geçmek" düsturu ile başlattığı reformlar çerçevesinde ilk olarak temkinli olarak sanayileşme hamlesine girişti. Güney Çin'de açılan serbest ticaret bölgelerine özellikle Tayvan ve Hong Konglu firmalardan büyük talep geldi. Sermaye ve "know-how" vardı. Eksik olan işgücü de kırsal kesimlerden göç başladı.

Sanayi hamlesinin kısa zamanda hız kazanmasıyla birlikte şehirlere göç, insanlık tarihinde bir benzeri olmayan boyutlara ulaştı. Öyle ki 2020 yılında Çin İstatistik Kurumu'nun resmî verilerine göre kırk yıl içinde başka şehirlere göç edenlerin sayısı 400 milyona yaklaşmıştı. Başka bir ifadeyle nüfusun yüzde 40'ı "taşı toprağı altın" şehirlere gelmişti.

Türkiye gibi sanayileşme ve şehirleşmeyi Batı’ya göre geç devrede yaşamış ülkelerde yaşayanlar için aslında bu çok şaşırtıcı bir olay değil. Biz de taşı toprağa altın İstanbul'a Anadolu'dan göçüp gelmiştik. Orhan Pamuk'un Kafamda Bir Tuhaflık’ı, bu göç ve şehrin değişim hikâyesini çok güzel anlatır.

Çin'de ise bu göç dalgasını bizden de daha geç, ama çok hızlı yaşandı. Üstelik durumu biraz daha karmaşıklaştıran bir parametre söz konusuydu: "Hukou" sistemi.

Hukou'yu dilimize hane kişi kaydı diye çevirebiliriz ("kou" Çince de ağız demek, evde aş bekleyen kişi de denilebilir). 1949'da Çin Halk Cumhuriyeti'nin (ÇHC) kurulmasının ardından uygulamaya konulan hukou sistemiyle nüfus, kırsal ve kentsel olarak ikiye ayrıldı. Ana hedef emek gücünün yoğun kullanıldığı tarımda istihdama ağırlık vermek için, kırsal kesimden şehirlere göç hareketlerini engellemekti. Tarımsal üretimden elde edilecek "fazla (surplus)" ile sanayi büyümesinin desteklenmesi hedefleniyordu. Bundan dolayı da tarlada çalışacak işgücüne ihtiyaç vardı.

Bu 1980'lere kadar uygulandı, kısmen de başarılı oldu. 80'lerde ise Doğu ve Güney Çin'de fabrikalar artınca işgücünün artık tarımda değil, sanayide ikame edilme gereği arttı. İnsanlar yeni diyarlara yolculuklarına başladılar fakat kayıtları hâlâ kırsal "hukou"larda kaldı. 2020'de yayımlanan verilere göre şehirde yaşayan nüfusun toplam nüfusun yüzde 64'üne ulaşmasına rağmen, toplam nüfusun sadece yüzde 45,4'ünün "hukou"su şehirlerde kayıtlıydı.

Bunun dışında kayıtlı oldukları şehirlerde yaşamayan şehirli nüfusu da hesaba katarsak yaklaşık 360 milyon kişi "hukou"sunun olduğu şehirlerde yaşamıyor. Bu kişiler yaşadıkları şehirlerde devletin sağladığı eğitim, sosyal güvenlik ve sağlık gibi hizmetlere ulaşmakta zorluklarla karşılaşıyorlar, yaşadıkları şehirde emlak alamıyorlar.

Yönetim de bu sorunun farkında ve 2016'dan 2020'ye kadar hedeflediği gibi 100 milyon kırsal "hukou"yu, şehir "hukou"su yapma çabasındaydı. Bunu belirli kriterler çerçevesinde yaptı, önceliği iyi eğitimli, özellikle teknoloji alanında çalışan kişilere verdi. Birçok şirket ise işe alım sırasında hukou garantisi vererek kaliteli iş gücü çekmeye çalıştı. Devletin beş yıllık planda önceliklendirdiği sektörlerde çalışanlar hukou’ya ulaşmakta çok zorlanmadılar.

Bu gelişmeye rağmen, aynı dönemde gerçekleşen yüksek göçten dolayı, şehirde yaşayıp şehir hukou’su olmayan nüfusta artış görüldü. "Hukou"suz bu yeni kesim genellikle hizmet sektöründe çalışan düşük eğitimliler.

Çin'de artan emek maliyetlerinden dolayı düşük katma değerli birçok sektör ya daha küçük şehirlere ya da Güneydoğu Asya'daki daha düşük iş gücü maliyeti olan ülkelere taşındılar. Hizmet sektörü büyük şehirlerdeki istihdam artısının ana taşıyıcısı oldu. Bu alanda da özellikle dijital platform çalışanları başı çekiyor. Özellikle Türkiye'deki Getir ve Yemek Sepeti benzeri hizmetler sunan Meituan, Elema gibi platformlarda kurye olarak çalışan milyonlarca genç, kendi şehirlerinden büyük şehirlere göç edip sosyal güvenceye sahip olmadan tek başlarına yaşıyorlar. Güçlükle kazandıkları paraları da yine platform üzerinden kullandıkları mikro krediler ile aldıkları ürünlere ödüyorlar.

Şehirlere göçün yarattığı başka bir toplumsal sorun da "Geride Kalan Çocuklar (留守儿童)". Hukou'nun getirdiği tüm bu zorluklardan dolayı birçok göçmen, ailesini en azından çocuklarını büyük şehirlere getirmiyor. Geride kalan çocuk sayısının 70 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor. Çocuklara dedeler, anneanne, babaanneler bakıyor. Ebeveynler ise çocuklarını ancak yeni yıl tatillerinde görebiliyor. Geride kalan çocuklarda yüksek oranda depresyon görüldüğü ve okul başarısının diğer çocuklara göre daha düşük olduğu biliniyor.

İşin ne kadar vahim boyutlara ulaşabildiğini sanırım şu örnek daha iyi açıklar: Geçenlerde yıllardır gittiğim berberimle muhabbet ederken 2 yaşına gelmiş çocuğunu doğumundan bu yana sadece iki kez gördüğünden bahsetti. Eşi ile beraber büyük şehirde yaşarken çocuklarının doğumu sonrası eşi memlekete dönmüş. Kendisi daha iyi kazanacağını düşünerek büyük şehirde kalmış. Ama artık canına tak etmiş, memleketine geri dönüp orada berber dükkânı açmak istiyor.