Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi: Bazı İzlenimler
Aybars Yanık

21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye’de muhalif kesimler açısından ana akım siyasi partilerden/düzen partilerinden ümidin kesilmesini besleyen en önemli gelişme neydi sorusuna sonraki yıllarda muhtemelen Mayıs 2023 seçimleri ve sonrası birtakım gelişmeler yanıtını vereceğiz. Mart 2024 belediye seçimleri bazı kesimlerde politik adrenalini güçlü tutmaya yetecekse de toplumun büyük kesimi ceket kravatlı, tuhaf sloganlı ve görselli afişlerden eskisi kadar heyecan duyacağa benzemiyor.

Siyaseten bir elini kolunu nereye koyacağını bilememe, refleksif hamle ve tepkilerle ne yapacağını, düşüneceğini kestirememeye benzer belirsiz, adı da pek koyulamayan, sadece ümitsizlik ve umutsuzlukla da izah edilemeyecek bir Mayıs sonrası sendromu içindeyiz sanki. Buna bağışıklık geliştirmiş olanlar, zaten hiç umursamayanlar, bütün bu durumu anlamlandırmaya vakti, takati dahi olmayanlar vardır kuşkusuz.

Bu tür toplumsal durumlar, kendisini “düzen” dışında konumlandıran politik faillere hemen her zaman kapı aralar. Onları daha önce olmadığı kadar bir “seçenek” haline getirebilir, cazipleştirebilir, alternatif olarak düşünülmelerini sağlayabilir.

10 Aralık’ta Kocatepe Kültür Merkezi’nde “Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi” buluşmalarının Ankara ayağının toplantısı bana kalırsa biraz böyle bir sürecin de ürünüydü. Zaten Halk Temsilcileri Meclisi de amacını mevcut “umutsuzluk iklimini” dağıtmak diye tanımlıyordu.

Toplantıda konuşanların ne söylediğini, nasıl söylediğini[1] aktarmaktansa sadece birkaç izlenimimi paylaşacağım.

Kocatepe’ye giderken Olgunlar tarafından çıktım, belirli belirsiz bir kalabalık vardı, insanlar bir yere gidiyor gibiydiler fakat bu toplantıya gittiklerini düşünmemiştim. İçeri girince kalabalıktan anladım, oraya gidiyorlarmış. Evet, muazzam bir kalabalık vardı. Şehir dışından küçük çocuklarıyla gelenler, liseli olduklarını tahmin ettiğim gençler, üniversiteliler, yaşlılar ve grup olarak geldikleri belli insanlar doldurmuştu. İlk oturum başlamadan birkaç dakika önce salonun tamamı dolmuştu, merdiven boşluklarına oturanlar dahi vardı. Kemal Okuyan’ın konuşması epey alkış aldı. İnsanların buraya çaresizlikten değil, ortaklaşmaya geldiklerini vurguladı. İlk oturumda konuşan akademisyenler ortaklaşa şu üç vurguyu yaptılar: “cumhuriyet fikri”, “siyasal İslâmcı sermaye rejimi” ve “tarikatlar”. Cumhuriyet savunusu, tam da diğer ikisinin tarihte hiç görülmediği kadar semirmesinin sonucunda bugün için anlamlı bir çözüm olarak sunuldu.

İkinci oturumda, adaylar meclis için adaylık başvurusu yaptı ve bu yüzden kısa bir ara verildi. Daha sonra başvuran 32 adaya söz hakkı tanındı. Her adaya ikişer dakika verildi. Doktor, avukat, öğrenci, öğretmen, doktor, motokurye, emekli memurlar vardı adaylar arasında. Yanılmıyorsam 26 kişi konuştu -elbette bazıları süreyi biraz aştı- diğer 6 aday çeşitli gerekçelerle kürsüye çıkamadı fakat kurul diğer altısını da temsilci olarak kabul etmeyi önerdi ve 32 adayın 32’si de temsilci seçildi. Daha sonra meclise de seçilen ve emekliler adına konuşan birinin (Ulus’ta yaptıkları bir eylemden yeni geliyordu) harareti dikkat çekiciydi. Emekliler, hakikaten bildiğimiz sefalet koşulları içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar ve anladığım kadarıyla kendi sorunlarına diğer kesimlerin sorunları kadar önem verilmediğini de düşünüyorlar. Bu yüzden olacak, halk temsilcileri meclisi içinde faaliyet yürütmenin önemini vurguladıktan sonra ilk oturumda konuşanlara tatlı sert sataşmaktan da kendini alamadı.

Bunun yanında toplantıdaki gençler arasında kurucu cumhuriyet fikrinin bir heyecan yarattığı açık. AKP’li yıllar içine doğmuş olmak, başka türlüsünü bilse de buna hiç şahit olmamak, üniversitelerin yaklaşık on yıldır üniversite dışında hemen her şeye benzemesi, kamusal alanın normunun İslâmi referanslara bağlanması ve bunun sonucunda gerici politikaların bundan farklı düşünen gençlerin yaşamına doğrudan etki etmesi, “İslâmcı despotik sermaye rejimi”nden epey rahatsız bir gençlik üretiyor. Bilhassa gençlerin ana akım partiler içinde değil de kendisini “düzen” yapıları dışında konumlandıran parti ve yapılara kabaca son on yılda olduğundan daha çok yönelebileceğini düşünüyorum.

Son olarak şunu da not edeyim. Bence temsil fikrinin değil, temsilî kurumların epey işlevsizleştiği bir tarihsel moment söz konusu. Seçilmiş hükümetler, en az onlar kadar meşruluğu olan temsilî kurumları neredeyse tümüyle gayrimeşru görüyor (bu büsbütün yersiz bir görüş değil gerçi); bunun yanında meclis, belediyeler ve benzeri kurumların toplumsal sorunlara müdahil olma ve ortak iyiyi tedarik etme (kamusallık) kapasiteleri hayli aşındı, aşınıyor. Böyle bir toplumsal durumda temsil fikrine sadık, halkın katılım mekanizmalarını genişletmeyi en azından denemeye talip alternatif “halk meclisleri”, “temsilciler meclisleri”, “halk toplantıları” daha çok rağbet göreceğe benziyor. Bunların elbette cari Cumhuriyet’ten öte, cumhuriyet fikriyle, cumhuriyetçilikle sıkı bağları var. Bu tartışmalar seçim gündemi dışında, alternatif bir politik gündeme dair bir ipucu da veriyor.


[1] Toplantının ilk oturumunda Fatih Yaşlı, Oğuz Oyan, Kemal Okuyan ve Burçak Özoğlu’nun konuşmalarının özetine şuradan bakılabilir: https://haber.sol.org.tr/haber/turkiye-halk-temsilcileri-meclisi-ankarada-temsilcilerini-secti-387629. Ankara’daki toplantıdan önce İstanbul ve İzmir’de halk toplantıları yapılmış, temsilciler belirlenmiş. Temsilcilerin seçileceği tek tek şehir toplantılarından sonra Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi 7 Ocak 2024’te tüm bileşenleriyle toplanacak.