Haksız Tahrik, Meşru Müdafaa
Aksu Bora

25 Kasım, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele günü. Bu yıl kadınlar tam anlamıyla “can havliyle” sokaklara çıkacaklar. Meclisi, hükümeti, Adalet Bakanlığı'nı, Sosyal Politikalar Bakanlığı'nı göreve çağıracaklar. “Kadın cinayetlerini engelleyin” diyecekler.

Biliyorsunuz, toplum olarak fıtraten her türlü şiddete karşıyız. Sadece tahrik edildiğimizde elimizden kazalar çıkabiliyor. Ki buna da şiddet değil, olsa olsa “tatsız hadise” denebilir. Tatsız hadiseleri hatırlayıp ağzımızın tadını bozmanın gereği yok. Nitekim “kaşınanı kaşırlar” diye latif bir deyişimiz de vardır.

Bu latif deyişin hukuk dilindeki karşılığı, “haksız tahrik”. “Bir kimsenin dıştan gelen haksız eylemler sonucu kışkırtılarak suç işlemesi”. Haksız tahrik, bünyede bir “gazap veya şedit bir elem” doğruyor, bünyenin bu hisler altında işlediği suçun cezalandırılması da ona göre oluyor haliyle. Kadınları öldürmeye niyetlenen adamlar, ceza indiriminden haberdarlar ve tahrik altında işlenen cinayetin “yatarı”nın on- on bir yıl civarında olacağını biliyorlar[i]. Mesela bir kadın bir adama (ki bu adam genellikle kocası ya da eski kocası oluyor) “sen de erkek misin” derse, adam büyük bir gazap ve şedit bir elem duyuyor. Ya da kadın geç saatlere kadar dışarılarda gezerse. Ya da adama onu aldattığını söylerse. Açık saçık giyinip adamın onaylamadığı kişilerle görüşürse. Herkes bilir ki erkeklik hassas bir mevzudur, tahrik edilmeye gelmez. Hakim de bilir, yasa koyucu da (hukukun kaynaklarından biri, kültürdür). Tahrik altında tatsız hadiselere karışmış kader kurbanına şefkatle ve anlayışla yaklaşır.

Bir de “meşru müdafaa” var. Bu da müessir fiilin uğranılan saldırı altında kendini ya da bir başkasını korumak amacıyla işlenmesi durumuna işaret ediyor. Bir fiilin meşru müdafaa sayılabilmesi için, saldırının halen sürmesi gerekiyor. Yani intikam, meşru müdafaa kapsamında değil.

Bir kadın, kendisini yirmi yıl boyunca dövmüş, başka erkeklere satmış, tecavüz etmiş ve aşağılamış olan adamı öldürdüğünde mesela, cinayet anında adam fiilen ona saldırmakta değilse, bu meşru müdafaa kapsamında değil. Olsa olsa intikam sayılabilir. Bir yirmi yıl daha dövecek, satacak, tecavüz edecek ve aşağılayacak olması durumu değiştirmiyor. Çünkü acil ve yakın bir tehdit yok. Kadın, adamın bizatihi varlığının acil ve yakın bir tehdit olduğunu söylesin dursun. Haksız tahrik için devreye giren bütün o kültür bilgisi, meşru müdafaa söz konusu olduğunda uçup gidiyor, yerini pozitif hukukun ince eleyip sık dokuyan tanımları geliyor. Sanki dayak molasında kadın bir koşu karakola gidip canını kurtarabilirmiş, hazır adam uyumaktayken boşanma davası açıp yeni bir hayata başlayabilirmiş (ki bunları gerçekten becerip karakolda ve boşanma duruşmasının kapısında öldürülen kadınları hiç hatırlatmayalım, ağzımızın tadı bozulmasın).

Geçenlerde, feminizmin erkek düşmanlığı olarak anlaşıldığını, o yüzden kendimize feminist demesek daha iyi olacağını söyleyen bir kadınla karşılaştım. O feminist değilmiş, insan haklarından yanaymış. Kadın düşmanlığının bunca güçlü ve yaygın olduğu bir dünyada erkek düşmanlığından bahsetmenin ayıp olduğunu söylemeliydim herhalde. Bunu yapmadım. İnsan haksız tahriklere kapılmamalı. Ama bu yazının başlığını “hepinizi kesicez” koymamı öneren arkadaşıma “aman, zaten hâlâ erkek düşmanı yaftasıyla uğraşıyoruz, iş çıkarma” diyecek gücü de bulamadım. Belki de onun dediğini yapmalıydım.

 

[i] Ölü Kadınlar Memleketi (2014) Burçe Bahadır. Ayizi Yayınları.