Aşna Fişne Bahçesi
Metin Solmaz

Bu ‘nostalji’ konusu ne fenadır. Nasıl ki 18 ay boyunca hakaret işitmiş, aşağılanmış tokat yemiş insanlar askerlik anlatırken ballandırırlar. Bugünkü Türkiye’yi değerlendirirken geçmişten özlemle bahsedenler de öyle yapıyor bence.

Ben ve yaşıtlarım, kendimizi iyi hissettiğimiz, hatta zafer kazandığımız bütün her şeyi Recep Tayyip Erdoğan zamanında ve biraz da onun hesap bilmezliği, kurnazlığı, aceleciliği, pragmatistliği sayesinde yaşadık. Gezi’yi, HDP zaferini ne bileyim Gay Pride’ları…

O yüzden bırakın enseyi karartmayı hayatımda ilk defa umutluyum. Hepimiz bütün oyunun CHP, MHP, RP, MHP, AP, ANAP filan gibi harflerle anılan sağ partiler arasında geçtiği bir ülkede büyüdük. Abilerim de bana zafer diye hep yüzde 3’ün altında kalan Türkiye İşçi Partisi’ni filan anlattılar.

Neyse ki ‘90’larda, o beter, devlet terörünün tavan yaptığı, alçaklığın diz boyu olduğu yıllarda bu ülkede gençlik hayatında bir devrim yaşandı. Recep Tayyip Erdoğan bunu hesaplayamadı.

Memlekette 1980’lerde durum yaklaşık olarak şöyleydi:

Bırakın Rainbow Toplantıları’nı uzun saçlı ve erkek olmak çok acayip bir şeydi. Çocuklar annelerinin eteklerini çekiştirir gösterirlerdi uzun saçlı erkekleri.

Bırakın Hayko Cepkin’i küpeli bir erkeğin küpesi hemen adı, en azından sıfatı olurdu: Küpeli yahut Küpeli Ahmet gibi.

Bırakın kürtaj hakkını, aşna fişneyi gençler arasında evli olmayan bir kadının bakire olmaması haberdi. Ve müthiş bir haberdi. Sürekli cinsellikle ilgili şehir efsaneleri anlatılırdı.

Bırakın onur yürüyüşlerini eşcinseller külliyen kast dışıydı. Eşcinsellik insanlığın beş alt mertebesiydi.

Müzik yoktu. Ama hakikaten yoktu. Yıllar sıfır konser, sıfır albümle geçiyordu. Mozaik, Ezginin Günlüğü filan vardı. İyilerdi hoşlardı ama bolca şan numaraları yapıyorlardı. Dinlemesi çok kolay değildi. Baskı zamanlarında hep olduğu gibi elit kendine yer bulmuştu. Arabesk, halk müziği hor görülüyordu. Ben Led Zeppelin’den yıllar sonra ‘keşfettim’ Cem Karaca’yı, Neşet Ertaş’ı.

‘90’lardan itibaren bütün bunlar hızla değişti. Hepsi birden.

Çehov'un yazdığı müthiş oyun Vişne Bahçesi ilk olarak 1904’te sahnelenmiş.

Soylu bir geçmişi olan Ranevskaya ailesi geçim sıkıntısı ve şaşkınlık içindedir. Üretmeyen, yiyen, çok yiyen, hayatta ne olup bittiğini fark etmeyen, umursamayan bir aile aniden hayatla karşılaşınca ellerini nereye koyacağını şaşırır tabii.

Toprak aristokrasisinin sonu yaklaşmaktadır. O toprakların köleleri yeni efendiler olma turlarındadır filan falan. Ayaklar baş olurken gelen gideni aratmıştır. Tanıdık hikâye.

‘80’ler, ‘90’lar bitti. Çocuklar büyüdü. Küçük Emrah dede olmuştur belki. Küçük İbo bile büyüdü. Yollar köprüler binalar her şey büyüdü. Küçük bir tek şey kalmadı neredeyse memlekette. Vişne bahçesi duruyor neyse ki. Hep beraber kullanmayı öğreniriz belki.