Akademisyenler Bildirisi
Murat Belge
“Akademisyenler Bildirisi” üstüne kopan –kopartılan– fırtına, o bildirinin çıkmasına sebep olan olayın üstüne tırmandı. Yani Diyarbakır’da, Cizre’de, Şırnak’ta ve başka yerlerde sürmekte olan vahşeti bastırdı.

İktidar korosunun sık sık tekrarladığı şey, bu bildiride “tek-taraflı” bir suçlama olması (başka birçok suçlama var da, en tutarlı görüneni bu). Diyorlar ki “PKK geliyor, ‘özerklik’ ilân ediyor, hendek kazıyor, buna bir şey demiyorsunuz, devleti ve hükümeti suçluyorsunuz. Ne yapsaydık?”

PKK’nın ne yaptığına ve nereye varmak istediğine ben pek akıl erdiremez oldum. Yalnız, şu nokta üstünde biraz durmanın gereği –ve yararı– olduğunu düşünüyorum. Şimdi, PKK için söylenen, bu örgütün aslında “ayrılıkçı” olduğu. Hükümetin stratejik önem taşıyan siyaseti öncelikle HDP’yi hedef alıyor: “PKK ayrılıkçı, HDP de ayrılıkçı. ‘Türkiye partisi’ laflarına bakmayın. Bunlar bir arada yaşamaktan yana değil. Onun için de bu ortamı yarattılar.” Böylece, Türk çoğunluğun yanısıra, ayrılık istemeyen Kürtler’i de HDP’den uzaklaştırmak istiyorlar.

Bunun doğru olduğunu kabul edelim. En azından kısmen doğru olduğunu ben de düşünüyorum. Yalnız, bunu böyle kabul ettiğimizde, PKK’nın yaptığı eylemle varmak istediği yer arasında bir uyum olduğunu görüyoruz. Olmayacak şey, –ve şu anda olmakta olan şey– bunun üreteceği tepkileri, daha uzun vadede gerçekleşecek bir ayrılığın psiko-sosyal temeli, malzemesi haline getirmek. Bütün bu sokağa çıkma yasakları, öldürülen siviller (başta çocuklar), bu bombardımanla bu işlerin olduğu yerde “dost” mu kazanıyorsunuz?

Devam edegelen çarpışmayı kazanabilirsiniz, muhtemelen kazanacaksınız. Bu dünyada insanın karşısına çıkacak her durumun Yunan mitolojisinde hikâyesi vardır. Sizin bu kazanacağınız şeyin de hikâyesi vardır ve adı da “Pirus Zaferi”dir. Varolan silâh v.b. dengesizliği sonucunda kazanacağınız “askerî zafer” sorunun kendisini büsbütün çıkmaza sokacaktır. Kürt kentlerinde yüzlerini örterek küçük çapta “gerillacılık” yapan 12-18 yaşları arasında delikanlılara yenileri katılacaktır. “Bu ülkede bu iş olmuyor. Bu böyle yürümüyor” diyen insanların sayısını çoğaltacaktır.

“Kurt dişine kan değdi” diyen, “kanında duş yapacağım” diyen müttefiklerinizle, “Türk-Kürt kardeşliği”nin geleceğine nasıl bir katkıda bulunuyorsunuz?

Bu ortamı sizi daha bir süre iktidarda tutacak çare olarak gördünüz. Sizin bu parlak stratejinizin sonuçlarını bütün Türkiye yaşayacak, zaten yaşıyor.

Eğer maksat “ayrılmak”sa, PKK bunun için gerekeni yapmış durumda. Peki sizin maksadınız ne? Herhalde “ayrılmak” değil. Değilse, bu yaptığınız ne? Haziran’dan beri yaptıklarınızla, iki halkın dostluğunu mu perçinliyorsunuz?

“PKK’nın yaptığına bak” falan demeyin. Onların ayrılmak istediğini, söyleyen sizsiniz. Ayrılmak isteyen böyle yapar. “Ayrılmak istemeyen” olarak sizin yaptıklarınızın rasyonalitesi nedir?

Hele bir iki yıl bütün toplumu “Barış Süreci” diye bir sloganla meşgul ettikten sonra, bu dönüş (Tayyip Erdoğan’ın “masa devirme” eylemiyle başlayan) o barışı bekleyenleri nasıl bir hayal kırıklığına uğratmış olmalı. O “politika”yı güderken söylenmiş iddialı sözlerden bugünkü söyleme geçiş, hayal kırıklığının yanısıra ne tür bir güvensizlik yaratmış olmalı.

Şimdi üzerinde fırtına kopartılan bildiri bütün bu siyasî zigzagların ve bunların katastrofik sonuçlarının bu toplumda yarattığı tepki ortamında üretilmiş bir şey. Akademisyenlerin oturup PKK’ya hitaben bildiri yazmasını bekliyorlar anlaşılan. Burada hukukun, teamülün ve sağduyunun gösterdiği sorumlu, yetkilerin resmî sahibi olan hükümettir. Eleştirilecek merci de odur.

Ama hükümetin başı olmaya devam eden Tayyip Erdoğan ne olursa olsun eleştirilemiyor. Dolayısıyla bu bildiriyi yazanlara karşı saldırıyı o başlattı ve “alçaklar” diyerek, saldırganlık dozunu yükselterek devam ettiriyor.

Bu da genel politikasına uygun. Sürekli gerilim olacak, sürekli bir “millî” dava olacak. Dava “millî” olacak ki kendisiyle aynı şekilde düşünmeyenleri “millî olmamak”la suçlayabilsin. Arkasında %49 oy desteği, yanında muhtarlar, yalnızca bu çoğunluğun verdiği meşruiyetle her şeyi yapabileceğinden, bu hakkın kendisine verildiğinden emin, toplumda sesi çıkan herkesi susturma girişiminde. Dolayısıyla öyle bir bildiri çıkmış olması da işine geliyor. Onu mahkûm ederek, ettirerek (örneğin muhtarlarına) benzeri her türlü itirazın, protestonun önünü kesmeyi planlıyor.

 

Durum bu.