ABD’de Yeni, Sol bir Partinin İmkânları, İmkânsızlıkları
Kenan Erçel

2020 ABD Başkanlık aday belirleme yarışı, 2016’dakine çok benzer bir biçimde, Demokrat Parti içindeki merkez/sağ kanat ile sol kanat arasındaki fay hattını gözler önüne serdi: Eski Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın adaylığı üzerinde mutabakata varan konformistler bir yanda, demokrat sosyalist Bernie Sanders’ı destekleyen değişiklik taraftarları öte yanda. Gidişata bakılırsa emekçi sınıfların ve gençlerin muazzam ilgisine rağmen Sanders delege yarışında yeterli toplamı yakalayamayıp adaylığı Biden’a kaptıracak. Gerçi Koronavirüs bütün dengeleri altüst etti, kapitalizmin sürdürülebilirliğini sorgulatır oldu ama panik ortamı seçmende Obama ve dolasıyla Biden yıllarıyla özdeşleştirdikleri bir istikrar nostaljisini de tetiklemişe benzer.

Gel gelelim parti-içi yarışta “kazanan her şeyi alır” prensibi geçerli olduğundan solcuların partinin hatırı sayılır bir kesimi tarafından kucaklanması sonuca tesir etmiyor. Örneğin, Sanders’ınkine benzer bir başarıyı 1988 yılında yakalayan siyahi siyasetçi Jesse Jackson, kurduğu Gökkuşağı Koalisyonu (Rainbow Coalition) ile Demokrat Parti aday adaylığı yarışında oyların %30’unu toplamıştı. Ve fakat Jackson ikinci geldiği halde, birinci gelen Michael Dukakis kendisinin Başkan Yardımcısı adaylığı teklifini geri çevirmişti. Keza Sanders 2016’daki önseçimlerde delegelerin %46’sını toplamış olmasına rağmen galip gelen Hillary Clinton parti birliği adına sol kanada tek bir zeytin dalı uzatmamış, sembolik bir uzlaşı hamlesine dahi yanaşmamıştı. Sanki partinin öteki yarısı yokmuşçasına ya da onlar başka bir partiye aitmişçesine alabildiğine dışlayıcı bir tutum takınılmıştı. Adaylığı alırsa Biden’ın da farklı bir yaklaşım göstereceğine dair ortada herhangi bir emare yok. [1] Dolayısıyla %50+1 barajına takılıp duran sol Demokratların önlerinde iki seçenek var: Ya dışlanmayı sineye çekip Demokrat Parti çatısı altında mücadeleye devam etmek ya da isyan bayrağını çekip yeni bir parti kurmak. O zaman yeni bir partinin ortaya çıkmasının mümkünlük koşullarını tartalım.[2]

İmkânlar

2016 aday adaylığı yarışmasında Sanders’ın sergilediği başarıyı gelip geçici bir parlama olarak azımsamaya çalışanlar 2020 önseçimlerinde ortada münferit bir vaka diye geçiştirilemeyecek kalıcı bir hareketin olduğunu teslim etmek zorunda kaldılar. Hatta öncesinde, 2018 ara seçimlerinde Sanders hareketiyle irtibatlı Devrimimiz (Our Revolution) Adalet Demokratları (Justice Democrats) ve Amerikan Demokratik Sosyalistleri inisiyatiflerinin desteklediği 8 kişinin Temsilciler Meclisi’ne seçilmesi 2008 finansal krizinden beri büyüyen sol dip dalganın başka bir dışavurumuydu. Partideki kurulu düzenin dahili ve harici hamilerinin tüm engellemelerine, ayak oyunlarına, ellerindeki maddi imkânların bolluğuna rağmen sol/sosyalist bir dünya görüşünü sahiplenen adayların tabandan gördüğü ilgi yeni bir parti adına yüreklendirici.

Partinin merkez/sağ kanadının düşmansı tavrı, ironik bir biçimde, Sanders’ın başını çektiği muhalif kanadı kendi ayakları üzerinde durmaya mecbur ederek onu güçlendirdi ve parti mekanizmasının desteğinden özgürleştirdi.[3] Bu sayededir ki Sanders 2016’da sadece tek bir Demokrat senatörün desteğini alabilmiş olmasına rağmen neredeyse diğer tüm senatörlerin etrafında kenetlendiği Clinton’a kafa tutabildi. Keza 2020 önseçimlerinde Demokrat Parti’nin hemen hemen bütün ağır topları Joe Biden ardında hiza almışken, Sanders tüm yalıtılmışlığına karşın kitlesel bir destekle takdire şayan bir performans sergiliyor (“onurlu yanlızlık” dediğin böyle olur.) Tabandan gelen her biri ufak ama çok sayıda bağışla finanse edilen örgütlenme modeli hareketi ekonomik olarak da bağımsızlaştırıyor; diğer adayların önlerinde el pençe divan oldukları zenginlerden, şirketlerden, çıkar gruplarından ricacı olunmadan da etkili siyaset yapılabileceğini gösteriyor.

Demografik gidişat da sola meylediyor. Nasıl 2019 Büyük Britanya seçimlerinde 40 yaş ve altı seçmen açık ara Jeremy Corbyn’nin liderliğindeki İşçi Partisi’ni tercih ettiyse benzer şekilde ABD’li genç seçmen de Bernie Sanders’a rağbet ediyor. “Millenial” ve “Gen Z” denilen[4] bu kuşaklar neoliberalizmin toplumsal, ekonomik ve ekolojik tahribatı karşısında çareyi demokrat sosyalizmde arıyor. Bu kuşağın toplam nüfus içerisindeki oranı arttıkça sol siyasetin zemini genişleyeceğe benzer. Yaşlandıkça bu kuşak da muhafazakarlaşacak denilebilir ama ebeveynlerinden (“boomers”) farklı olarak genç nüfusun özlem duyacakları bir kapitalizmin Altın Çağı deneyimleri yok ve bilegeldikleri kapitalizm onlara içaçıcı bir gelecek vadetmiyor.

Demografi demişken, Demokrat Parti önseçimlerinin yapıldığı eyaletlere bakıldığında Latin Amerika kökenli seçmenler arasında Sanders’ın daha çok tutulduğu görülüyor. Bunun başlıca sebepleri arasında “Latino”ların ekseriyetle düşük ücretli, güvencesiz işkollarında (tarım, inşaat, ev işçiliği, vs.) çalışıyor olması ve Biden’ın sekiz senelik Başkan Yardımcılığı döneminde rekor sayıda kaçak Meksika ve Orta Amerikalı göçmenin sınırdışı edilmiş olması sayılabilir. Bu bakımdan Latin Amerikalılar’ın ABD nüfusu içindeki artan oranı sol siyaset için önümüzdeki yıllarda daha elverişli bir ortam sağlayacağa benzer.

Özetle, bardağın dolu yarısına bakıldığında Demokrat Parti’den kopacak yeni, sol bir parti için koşullar gayet müsait. Gelelim öteki yarısına.

İmkânsızlıklar

İlginçtir ki yeni, sol bir partinin kurulması önündeki engellerden biri Sanders’ın bizzat kendisi. Sanders, başkan adaylığı yarışı dönemleri hariç “bağımsız” bir vekil olmasına ve uzun yıllardır ABD siyasetinde üçüncü bir partinin hayalini kurmasına rağmen Demokrat Parti’ye sarsılmaz bir sadakat sergileyegeldi. 2016’daki önseçimlerde adaylığı kaybettikten sonra Hilary Clinton’ı –karşılıksız bir vefayla– Trump’a karşı can-ı gönülden destekledi ve gerekirse aynısını “arkadaşım” diye hitap ettiği Biden için de yapma sözünü verdi. Hatta Mart ayında taraftarlarını kızdırma pahasına Biden’ın Trump’ı yenebileceğini söyledi. Trump karşısında safları sıklaştırmak ve en azından görünüşü kurtaracak kadar sırt sıvazlamak anlaşılır bir taktik belki ama Sanders’ın Demokrat Parti’ye karşı engin hoşgörüsü, ondan ayrılmayı göze alamayacağı endişesi yaratıyor. Sanders’ın geçkin yaşı yüzünden yeni bir parti herhalükârda onsuz da ayakları üzerinde durabilmeli ama partinin Sanders’sız kurulması çok talihsiz ve güç olur.

Yeni bir parti ihtimali önündeki daha ciddi bir engel marjinalleşme tehlikesi. Sanders liderliğindeki demokratik sosyalist örgütlenmenin Demokratik Parti şemsiyesi altından çıkıldığında şimdiki kitleselliğinin ne kadarını muhafaza edebileceği belirsiz. Mevcut desteği firesiz korumak gerçekçi bir beklenti değil ama kaybın ne kadar büyük olacağını kestirmek zor. Örneğin, yukarıda bahsi geçen 2018’de Temsilciler Meclisi’ne seçilen 8 sol siyasetçi nihayetinde Demokrat Parti adayları olarak kampanya yürüttü ve oy pusulasında yer aldı.

Marjinalleşme riski bakımdan emsal teşkil edebilecek bir vaka olarak Yeşil Parti’yi hatırlatmakta fayda var. 1996’dan beri genel seçimlere katılan Yeşil Parti siyasi yelpazede Sanders’ınkine yakın bir yerde durmasına rağmen bugüne kadar en fazla %2.7’lik bir oy oranına ulaşabildi. Gerçi Demokratlar ve Cumhuriyetçiler seçimlerde çoğunlukla başabaş gittikleri için %5-10 civarı bir oy oranını koruyabilen bir üçüncü parti –kötü bir teşbih olacak ama MHP misali– temsiliyetini aşan bir pazarlık gücü kazanabilir ve Demokrat Parti’yi pazarlık masasına oturtabilir. Ne var ki Cumhuriyetçiler lehine oyları bölme suçlamasına direnmek de zor olacaktır. Demokrat Parti’ye gözdağı verebilmek için hem gerekirse Cumhuriyetçi adayların seçilmesini göze alabileceğine karşı tarafı inandırabilmek hem bu stratejiye parti tabanını ikna edebilmek gerekiyor. Bu hassas dengeyi tutturmanın zorluğu yüzündendir ki ABD siyaset yelpazesinin her iki ucunda da kalıcı, kitlesel bir kopuş olamadı bugüne dek; iki partili sistem çok dirayetli çıktı.[5]

Sol bir partinin dikkate alması gereken bir diğer risk ise devletin güvenlik aygıtları. Sistem-karşıtı siyasi programına rağmen Demokrat Parti bünyesinde seçimlere giriyor olması demokratik sosyalist harekete kalkan işlevi görüyor. Bu kalkan aradan çekildiğinde yeni parti devletin hışmına uğruyabilir, istihbarat ve polis tarafindan sıkı markaj altına alınabilir, zamanında Siyah Panterler’e uygulananlara benzer yöntemlere maruz kalabilir.

***

Yukarıdaki bilançoda artıların daha ağır bastığını düşünenler için Demokrat Parti vesayetinden sıyrılıp sol/sosyalist bir programı sahiplenen yeni bir parti için kolları sıvamanın artık zamanıdır. Eksilerin ağır bastığına kani olanlar içinse Demokrat Parti gemisinde kalıp onun rotasını yavaş yavaş sola kırmak için mücadeleye devam etmek daha akılcı bir strateji olsa gerek. İlkinde sönümlenme, ikincisinde soğurulma tehlikesi var. Peki, ne yapmalı?


[1] Biden, Elizabeth Warren’ı Başkan Yardımcısı adayı seçerek partinin sol kanadının gönlünü bir nebze alabilir ve bu minval söylentiler ortalıkta dolanmakta ama ben buna pek ihtimal vermeyenlerdenim.

[2] Bu yazıdaki görüşlerin şekillenmesindeki katkılarından dolayı Haydar Çelik’e teşekkür ederim.

[3] Demokrat Parti’nin Bernie Sanders’ın ayağını kaydırma çabalarına dair bir yazı için bkz.

[4] “Millenial” (ya da “Generation Y”) 1980 ile 1994 yılları arasında doğan kuşağa verilen isim; “Generation Z” ise 1995 ile 2015 yılları arasında doğanlara.

[5] Sağ cenahta Libertaryen Parti ve Reform Partisi gibi oluşumlar var ama bunlar da iki parti sistemine kafa tutabilecek istiktarlı bir başarı gösteremediler. 2009 yılında güçlü bir çıkış yapan Tea Party (Çay Partisi) hareketiyse Cumhuriyetçi Parti’yi içeriden dönüştürmeye çalışıyor ve bunda epeyi başarılı olduğu söylenebilir.