Had
Tanıl Bora

Bülent Ecevit’in 1999’da Meclis’e başörtülü gelen milletvekili Merve Kavakçı’ya “Bu hanıma haddini bildiriniz” diye çıkıştığı sıradaki gerginliği, 1977’de Şiran’da kurşun yağmuruna tutulduğu anlarla yarışabilir. Asabı çok bozulmuştu.

Haddini bil! bir hiddet narası. Bir “son uyarı” alarmı. Bir sınır çizme ikazı (“orada dur!”). “Herkes haddini bilecek,” makrosundan mikrosuna, bir iktidar diklenmesi.

Had bildirmek, şüphesiz, zamanın kelimelerinden, sözlerinden biri. Sık sık kullanılıyor, herkes birilerine had bildiriyor.

Herkes: hem muhalifi hem muvafıkı. Yakınlarda Özgür Özel, Volkan Konak’ın ardından çirkin çirkin konuşan müftüye “haddini bileceksin” uyarısında bulundu. Özel, bir aralar Süleyman Soylu’yu “Hadsiz Süleyman” diye anıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, yakınlarda “klavye soytarılarının hadsiz mesajlarına” savlet etmişti. İletişim Başkanı Altun yine yakınlarda “Her alanda ülkemize çağ atlatan Recep Tayyip Erdoğan, sizin hadsiz tehditlerinize prim vermez” ayarı vermiş. TÜSİAD’ın ekonominin durumuyla ilgili kovuşturmaya uğrayan açıklamaları, iktidar medyasında “TÜSİAD’ın hadsiz açıklamaları” standart başlığıyla verilmiş.

Herkes: magazin ‘özneleri’, spor yöneticileri… Üç yıl önce Gülşen’in imam-hatiplilerle ilgili şakalı sözleri iktidar medyasında bir ağızdan “hadsiz” damgası yemişti. Birkaç ay önce Futbol Federasyonu Başkanı, Galatasaray kulübü başkanınca “hadsiz açıklamaları” nedeniyle suçlandı. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, bir ara Ekrem İmamoğlu ve Şenol Güneş’e “hadsizler!” demiş.

Herkes: Bir ay önce Erzurum Valisi, oğlunun kullandığı çakarlı aracın tahsis belgesi soran polisten sicil numarasını istemesine gelen tepkiler üzerine özür beyan ederken “Sahipsiz sokak hayvanlarının dahi hakkını-hukukunu savunur görünen mütecaviz ve hadsiz güruhun, aynı hassasiyeti (hata yapmış) bir genç delikanlıdan neden esirgediklerini de aziz milletimizin takdirine” bıraktı. Hadsiz güruh…

***

Osman Nihat Buharalı imzalı Hadsizlik adlı bir kitap yayımlanmış 2021’de (Dorlion Yayınları). Üst başlığı, hadsizliğin “Çağımızın en büyük sorunu” olduğunu duyuruyor. Alt başlık: “Çözersek kurtuluruz, çözemezsek yok oluruz.” Tanıtımından, yetinerek mutlu olmayı yani haddimizi bilmeyi telkin ettiği anlaşılıyor.

***

Had, (esası hadd) kelimesinin ilk anlamları: Sınır, uç; değer, oran; derece, mertebe; iki şeyin birbirine karışmasını önleyen şey… Genel olarak sınır çizmek, sınırını-mesafeyi-değeri-ölçüyü bilmek anlamına geliyor. Buna bağlı, sonsuz ilâhî varlık karşısında yaratılmışların sınırlılıklarını bilmesini anlatan, tevazu öğütleyen özgül dinî anlamı da var.

Kelimenin ikinci anlamı da dinîdir. Fıkıhta, helâl-haram sınırlarının ihlâlinin, “Allah hakkı” sayılan hukukun çiğnenmesinin gerektirdiği ceza yaptırımlarını belirtir. Özel hukuka dair kısas cezalarının aksine, “had” cezaları kamuyu ilgilendirir. (“Haddin düşmesi” terimi var: ceza gereğinin kalkması demek. Tövbe etmenin, sanık lehine şüphenin veya ağır sarhoşluk gibi mazeretlerin haddi düşürüp düşürmeyeceği, fıkıhta tartışma konusu.)

Had bildirme ediminde de, bir suç atma (bir kamu suçu) niyeti kendini gösteriyor zaten.

***

Kelimenin ilk anlamına dönelim. Had bildirmek, hadsizlikle itham etmek, sınır çizmekle, mesafe ayarlarıyla, “kendini bilmek”le, “değer ve ölçü bilmek”le ilgili bir işaret ediyor. Bu ithamın ortalığı kaplaması, açık ki, bunlarla ilgili bir soruna işaret ediyor. İnsanlar, -böyle bir sorunları varsa tabii ve ölçüler ve değerler her ne olursa olsun-, bir ölçü yitimi, bir değer yitimi karşısında olduklarını düşünüyorlar. Dekadans denen hal... Tabii, herkes kendisinin değil de ötekilerin ölçü ve değer bilmez hale geldiğini düşünüyor.

Ne çare ki, değer ölçülerinin, bütünüyle değerler fikrinin, sahih anlamıyla otoritenin[1] gerçekten aşındığı koşullarda, dekadans halinde yuvarlanırken; ölçüleri-değerleri gözetecek bir kamu âlem yoksa eğer, gündelik ilişkilerin hukukuna sinmiş, meslek etiklerine sinmiş, kurumlara sinmiş bir ölçü-değer dizgesi eğer tarûmar olduysa… o zaman ölçünün-değerin hükmünü kim yürütecek, kıymetini kim bilecek, bunların referansı, ‘güvencesi’ ne olacak?

Bu vasatta, had uygulayacak, yani yaptırımla sınır çizecek, suç atacak iktidara sahip olanların had bildirmesi, bir değer-ölçü ikamesidir. Başta elbette büyük harfli iktidar - ama mikro ve mezo-iktidarların da yaptığı budur. Olmayan değerlerin-ölçülerin yerine, muktedirlik jesti koymaktır. Güç teşhirinin, bizzat değer-ölçü haline gelmesidir.

Had bildirmek, “haddini bil!” ünlemeleri, “hadsiz” ilenmeleri, değer fikrinin heder olduğu vasatta, genel olarak, değer ikamesidir. Hükmü kalmamış, içi boşalmış değerlerin yerini tutan bir jest... Kabul; iyi ihtimalle, değerlere bir çağrı…


[1] https://birikimdergisi.com/haftalik/10079/otorite