Orhan Koçak
15 Nisan 2020 Çarşamba
Ne olursa olsun, analiz ve yorum yeteneğine sahip kuşaklar peş peşe gelmeye devam etti. Bulabildikleri ölçüde kamusal mecralarda yaymaktan da vazgeçmediler düşüncelerini. Son yirmi yılda elektronik medyanın ve ardından da “sosyal”inin yaygınlaşması elbet bir kalite düşmesine, bir kolaycılığa yol açacaktı. Her krizle, irili ufaklı her “olayla” birlikte kanallar derhal bir yorum taşkınına uğruyordu. Bir alışkanlığa, belki bir bağımlılığa dönüşmüş gibiydi “görüş beyanı”, her olaydan sonra ilgili bakanın basın toplantısı yapması gibi. Sadece alışkanlık olarak da görmemek gerek: bir işti, geçimini buradan sağlayan “analizci” az değildi.
Aksu Bora
14 Nisan 2020 Salı
Ekonomik daralma ve işsizlik. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde sık sık dile getirildiği gibi, sömürülmek bile bir ayrıcalık halini alacak yani. Kapitalizmin ne işgücü ordusuna ne de yedek işgücü ordusuna ihtiyacı kalacak. Dolayısıyla, çalışmanın reddi, iş saatlerinin kısaltılması talebi, çok eskilerde kalmış, bulanık bir anıya dönüşecek. Dönüştü bile. Home ofis denen çalışma düzeninin nasıl bir “ev kadınlığı” haline geldiğini, mesai kavramının çalışan aleyhine ortadan kalktığını hızla gördük.
Menderes Çınar
12 Nisan 2020 Pazar
Bu tür siyaset “mücadele kişisel” diyerek sorumluluğundan kurtulmaya çalışırken, salgının ciddiyetini idrak ederek kendi çaplarında sorumluluk alan yerel yönetimlerin salgınla mücadele kapsamında aldığı inisiyatifleri yalnızca takip/taklit etmiştir. Gerçeklikten kopan siyaset biçimi başarıyı çözümler üretmekte değil, kendisini her şartta başarılı ilan edebileceği siyasal/kamusal tartışma ortamı (gerçeklik rejimi) kurmakta arar. Ne var ki virüs salgını, toplumsal/siyasal olaylarda yaptığı gibi söylemle yeniden kurulamayacak, çarpıtılamayacak kadar kendini dayatan olgusal bir gerçek.
Arzu Yılmaz
11 Nisan 2020 Cumartesi
‘Aman ellerinizi sık sık yıkayın’ denilirken, temiz suya erişimi olmayan dünya nüfusunun üçte birinin de, pekala bu korunması için seferberliğe girişilen insan hayatı kategorisine dahil edilmediğini varsayabiliriz. Zira her yıl 1.200.000 insan sadece temiz suya erişemediği için ölüyor, ama koronavirüsün tehdit ettiği ‘insan hayatı’ kadar dikkat çekmiyor. Bu arada koronavirüsün havadan da bulaştığı gerekçesiyle, ‘Vahşi Batı’ usulü korsanlığa tevessül edecek ölçüde bir maske tedariki yarışına girenlerin, zaten her yıl zehirli hava soluduğu için ölen 7 milyon insanın hayatını ‘insan hayatı’ndan saymadığı anlaşılıyor.
Kemal Can
10 Nisan 2020 Cuma
Yakın gelecekte yaşanacaklar üzerine söylenenler, meşrebine ve kapasitesine göre reaksiyonlar veren, paketler açıklayarak sonrayı yönetmeye çalışan, bilgiyi farklı biçimlerde kontrol ederek ilerleyen, hakim ekonomik ve politik aktörlerin yazgısına dair. Bozulan ezberlerden veya çöken kapasitelerden bahsedilirken de, bildik yolların fırsatlarından ya da karanlığın koyulaşmasından söz açılırken de hep “onlar” sahnede”.
Murat Belge
9 Nisan 2020 Perşembe
Marx’ın 19. yüzyılda kurduğu Enternasyonal mi, aradığımız, yoksa Soğuk Savaş’ın bitimi o Enternasyonal’i ve onu izleyen öbür üçünü geçersiz kıldı mı? Soğuk Savaş’ı izleyen “Sıcak Barış” döneminde Gellner’in formüle ettiği “misyon sahibi olmayan tüketiciler enternasyonalizmi”ne mi ihtiyacımız var yoksa? Benim gönlüm birinciden yana ama varolan koşullar bunun gelecekte fazla belirleyici olmayacağını haber veriyor sanki. Öte yandan ikincisi de pek umut vermiyor.
Tanıl Bora
8 Nisan 2020 Çarşamba
Zaten cesaret, ancak korkuyu tanıyarak mümkün değil mi? Cesaretin ergence korkusuzluktan, veya kollanıyor kayırılıyor, arkalanıyor olmanın verdiği cür’etkârlıktan farkı, korkulacak şeyi bilerek, ‘tanıyarak’ iradî tavır geliştirmek, korkulan şeye karşı öyle veya böyle bir şey yapmak, Yine psikanalizin tarifiyle: “Umutsuzluğa rağmen ilerleyebilme yetisi.”
Erdoğan Özmen
4 Nisan 2020 Cumartesi
Demek en önce, bizi beklediğini varsaydığımız eski/normal hayatlarımıza dönmeyi ummaktan vazgeçmeliyiz. Şimdi, derhal ve hiç ertelemeden mevcut varoluş biçimlerimiz üzerine, sürdüregeldiğimiz hayat tarzlarımız üzerine, toplumlarımızın biçimleri ve alışkanlıklarımız üzerine, şimdiki insanlık durumumuz üzerine enine boyuna düşünmeye başlama zamanı çünkü. Hep birlikte ve aynı ortak merakla.
Erdoğan Özmen
2 Nisan 2020 Perşembe
Sadece zaten içinde bulunduğumuz konumları daha da sağlamlaştırma, mevcut yerlerimizi ve ilişkilerimizi tahkim etme, çıplak/biyolojik hayata, saf hayatta kalmaya indirgenmiş hayatlarımıza sıkıca yapışma anlamına gelen söz konusu korku/kaygı tepkilerimizdeki asıl şey, daha ötesini, geleceği düşünmek istememe, gelecekteki zihinsel durumlarımızı iptal etme çabası değil midir?
Ahmet İnsel
31 Mart 2020 Salı
Müştereklerin piyasa ekonomisi tahakkümü dışına çıkarılması, iktisadi küreselleşmeden üretimde yeniden yerelleşmeye dönülmesi, kamunun düzenleyici gücünün sadece yasayla sınırlı kalmayıp, üretim ve dağıtımda da yeniden aktif hale gelmesi gibi önlemlerin salgın sonrasında kalıcı olma ihtimali var. İnsanların evlerine haftalarca, belki birkaç ay kapalı kalmaları kendilerinin her şeyden önce sosyal bir varlık olduklarını...
Derviş Aydın Akkoç
31 Mart 2020 Salı
Bu düşlerde özne ölümün ve yaşamın sınır hattında durup bakıyor, türlü şekillerde intiharı, protesto vasfını kaybetmiş bile olsa kendi ölümünü belli belirsiz aklından geçiriyor, hayaller kuruyor, suskunluk duvarına çarpıp yitecek bir varoluşu her durumda hayatın değeri meselesi üzerinden söylem alanına taşımak istiyordur.
Derviş Aydın Akkoç
29 Mart 2020 Pazar
Can Binali Aydın öykülerinde Albert Camus’nün radikal jestine benzer bir tavırla, edebiyat dolayımıyla siyaset düşüncesini ve pratiğini intihar mefhumuyla yüzleşmeye çağırmak ister gibidir. Yazar öznenin de, yer yer karakterlerin de bir sessizlik alanına çekilerek ifade etmek istedikleri bir sözleri, kısık sesli bir itirazları var bu hususta: bugün siyasetin en mühim meselelerinden biri, belki de en yakıcısı intihar olgusudur...