Acaba Demokrasiye Ulaşabilir miyiz?
3 Nisan 2025 Perşembe
Örneğin eğer Hitler II. Dünya Savaşı'nı kazansaydı, 1946’da çok partili yaşama adım atacak mıydık? Keza 21. yüzyılın hemen başında eğer Avrupa Birliği bir demokrasi ve insan haklarına saygı odağı olarak çevresindeki ülkeleri etkilemeseydi, anadilde yayın hakkının tanınması, düşünce özgürlüğünün, toplantı ve gösteri hakkının genişletilmesi, askerin siyaset üzerindeki vesayet yetkilerinin daraltılması, ölüm cezasının kaldırılması, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kapatılması, azınlık haklarının genişletilmesi gibi reformlar muhtemelen gerçekleşmeyecekti. Halen içinde bulunduğumuz, güçlü ülkelerin hak-hukuk tanımadığı, tehcir ve ilhak politikalarının yeniden canlılık kazandığı bir dönemde, dış etkilerin Türkiye demokrasisini desteklemeyeceği de çok açık sanırım.
Kurtuluş Yok Tek Başına: CHP’nin Çoğulluk Karnesi (4): Bir Yanlış İki Doğruyu Götürür mü?
31 Mart 2025 Pazartesi
Asıl mesele, ilk yazıda tartıştığımız üzere, Erdoğan’ın dost-düşman ayırımına dayalı, kutuplaştırıcı, lider odaklı siyaset tarzı. Dolayısıyla bizim meselemiz Erdoğan’a değil, bu tarza bir alternatif bulmak —kapsayıcı, çoğulcu, eşitlikçi bir alternatif. Bu alternatif de Erdoğan’ın kurduğu lider odaklı, kutuplaştırıcı siyaset zemininin içinde kalarak bulunamaz. 2015’te HDP’nin, 2019’da Ekrem İmamoğlu taşıyıcılığındaki CHP’nin yaptığı gibi, o zeminin dışına çıkmanız, tabana inmeniz, tabandaki “örtüşen görüş birliğinin” diliyle konuşabilmeniz gerekir.
Kurtuluş Yok Tek Başına: Türkiye’de Siyasi Muhalefetin Çoğullukla İmtihanı (5): 19 Mart Darbe Girişiminden Sonra Muhalefetin Çoğulluk Karnesinde Son Durum
1 Nisan 2025 Salı
Geçmişte İmamoğlu destekli Özel yönetimine muhalif tavır almış CHP’lilerin yapabilecekleri en büyük hata, dışarıdan gelmesi muhtemel kongre iptali gibi saldırıları CHP içi bir politik hesaplaşma uğruna araçsallaştırmaları olur. Bunu yapmak, politik güç ile şiddet arasındaki bir karşılaşmada şiddetten yana tavır almak anlamına gelir ki, Türkiye’nin içinde bulunduğu bu kritik kavşakta bunun hesabı meydanlarda ifade bulan milyonlarca aklın ve vicdanın hiçbirine verilemez.
19 Mart ve Kürtlerin Yeniden Konumlanışı Üzerine
31 Mart 2025 Pazartesi
Newroz’un getirdiği iyimserlik, Rojava’da büyük çatışmalardan sonra edinilen kazanımlarla birlikte ulusal bilincin daha da gelişmesi, Irak ve Iran, Rojava ve Avrupa’daki Kürtler arasında dışa vurulan bu yeni coşkunun ve gelecek umudunun Türkiye’deki Müzakere Süreci ile pekişmesi ve barışçıl bir Newroz geçirme arzusu da Kürtlerin bu süreçteki davranışlarını belirleyen önemli faktörler arasında yer almıştır. Bu etkenlerin hepsi, Kürtleri protestoları üçüncü bir taraf olarak ‘temkinli bir sempati’ ile izlemeye sevk etmiş gibi görünüyor.
Ekonomik Boykot: Tüketici Bilincinin Sivil İtaatsizliğe Dönüşümü
29 Mart 2025 Cumartesi
Ekonomik boykotlar, demokratik kanalların daraldığı ortamlarda, yurttaşlar için güçlü bir sivil direnç aracıdır. Bugün, iktidar-sermaye ilişkilerinin olağanüstü görünür hale geldiği, bazı şirketlerin doğrudan iktidarın uzantısı gibi davrandığı, demokratik hakların sistematik biçimde kısıtlandığı bir ortamda, tüketicilerin ekonomik tercihleri politik bir anlam kazanmaktadır. Ekonomik boykotlar, işbirliği yapmayı reddetmenin, rızayı geri çekmenin, sessiz ama güçlü bir protestonun ifadesidir. Sandıkta oy vermek önemlidir, ancak demokrasi sadece dört yılda bir sandığa gitmek değildir.
İstanbul Barosu Yönetiminin Görevden Alınması
25 Mart 2025 Salı
İstanbul Barosu’nun kapısı daha önce 12 Eylül darbe döneminde Sıkıyönetim Komutanı emriyle mühür vurularak kapatılmıştı. Ama o zaman hukuk Askeri Cunta’nın 1 numaralı bildirisiyle askıya alınmıştı, hukuk yoktu. Şimdiki biraz farklı. Bahse konu baro yönetimini görevden alan ve seçimlerin yenilenmesine hükmeden karar bir mahkeme tarafından verilmiştir. Bu niteliği itibariyle ilktir. Üstelik yargılamanın üç kurucu unsurundan ikisi (savcılık ve hâkim) yargılamanın üçüncü kurucu unsuru savunmanın örgütü hakkında karar vermektedir…
Kurtuluş Yok Tek Başına: Çoğulluğun Politik Gücü veya İmamoğlu Neden Hedef Alındı?
20 Mart 2025 Perşembe
Bu sabah itibarıyla CHP yönetimi, böylesi çoğul bir politik gücü tabandan seferber etmek konusunda kararlı görünüyor. Ekrem İmamoğlu’nun adaylığında ısrar etmeleri, İmamoğlu’nun tek aday olduğu pazar günkü ön seçimlere CHP üyeleriyle birlikte tüm vatandaşları davet etmeleri, bu kararlılığın göstergesi. Tek yapmamız gereken, “kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” diyerek, meşruiyetini akıllarımız ve vicdanlarımız arasındaki örtüşen görüş birliğinden, gücünü ise uyum içinde birlikte hareket etmemizden alan politik güce katılmak. Seçme hakkımızı, dolayısıyla demokrasiyi savunmak için yola düşenlerin yoldaşı olmak.
Mickey 17: Bir Gezegenler-Arası Yeni Sömürgecilik Alegorisi
21 Mart 2025 Cuma
Son filmi Parazit’le Cannes’dan Oscar’a yarıştığı ödül sezonunu alt üst eden Bong Joon-ho, altı yıllık bir aradan sonra yine kapitalist gerçekçiliğin kara ufuklarında dolaştığı yeni filmi Mickey 17 ile izleyiciyle buluştu. Güney Koreli yönetmenin önceki filmlerine aşina olanlar için toplumsal meseleleri ele alışındaki tematik süreklilik devam ediyor. Yeni filminde, kapitalizmin dünyamızda yarattığı yıkımı sinemasına taşırken daha önce başvurduğu alegori, komedi, distopya ve hiciv gibi anlatı biçimlerini koruyor; bunlara bilim kurguyu da ekleyerek kendi filmografisinin bir sentezini sunuyor. Bong Joon-ho mümkün olan her yolla, kanıksadığımız ekonomik ve toplumsal yapıların sebep olduğu çürümeyi ve varabileceği dönüşü mümkün olmayan noktaları kendine has üslubuyla işaret etmeye, filmleri aracılığıyla tabiri caizse bir ‘dur levhası’ oluşturmaya devam ediyor.
Kurtuluş Yok Tek Başına: Türkiye’de Siyasi Muhalefetin Toplumsal Çoğullukla İmtihanı (3): CHP’nin İlk Doğrusu: 2019 İstanbul Belediye Başkanlığı Seçim(ler)i
27 Mart 2025 Perşembe
Velhasıl, 2017 referandumunda Erdoğan’ı İstanbul’da yenen şey, farklı siyasi partilerin lider kadroları arasında “Erdoğan karşıtlığı” temelinde, politik pazarlıklarla tavanda kurulmuş konjonktürel bir çıkar ittifakı değildi. Erdoğan’ın önerdiği “Tek Adam Rejimi,” tabandaki çeşit çeşit seçmenin, farklı farklı işleyen akılları ve vicdanları —daha doğrusu, bu akıllar ve vicdanlar arasında oluşmuş bir “örtüşen görüş birliği”—tarafından reddedilmişti. Tabandaki bu görüş birliği, referandumda “hayır” için ayrı ayrı kendi kampanyalarını yürüten politik partiler tarafından kurulmamış, tam aksine, bu partiler kendi farklı meşreplerince, toplumsal tabanda zaten var olan bu görüş birliğinin bir nevi “eş taşıyıcılıklarını” üstlenmişlerdi. 2017’de İstanbul’da Erdoğan’ı yenen politikacılar değil, tabandaki seçmenler — daha doğrusu, onların arasındaki “örtüşen görüş birliği”ydi.
Kurtuluş Yok Tek Başına: Türkiye’de Siyasi Muhalefetin Toplumsal Çoğullukla İmtihanı (2) Başarılı bir Çoğul Muhalefet Örneği: 7 Haziran 2015 Seçimlerinde HDP
24 Mart 2025 Pazartesi
HDP’nin 2015 yılındaki başarısının kamuoyu önündeki taşıyıcılığını dönemin eşbaşkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ yapmıştı. CHP’nin 2019 yılında İstanbul Belediye Başkanlığı’nı AKP’den bir değil iki defa seçim kazanarak almasına vesile olan ‘İstanbul İttifakı’nın taşıyıcısı ise Ekrem İmamoğluydu. İmamoğlu, ayrıca, Kılıçdaroğlu’nun yerine Özgür Özel’i CHP genel başkanı seçilmesine ve Özel başkanlığındaki CHP’nin  2024 yerel seçimlerinden “Türkiye İttifakı” kurgusuyla birinci parti olarak çıkmasına en çok katkı koyan isimlerden biriydi.
Franz K. Âşıkları ve Max Brod’un İhaneti
22 Mart 2025 Cumartesi
Nihayetinde Franz K. Âşıkları’nı güçlü çağrışımlara rağmen Kafkaesk bir eser olarak değerlendirmek yerine, Sönmez’in kendi tarzı içinde ele almak daha doğru olur. Sönmez burada sadece Kafka’nın edebi mirasını değil, gerçek ile kurgu arasındaki çizginin ne kadar bulanık olabileceğini de sorguluyor. Bu yaklaşım, edebiyatın tarihsel olayları nasıl yeniden yazabileceği ya da bozabileceği üzerine bir tartışma başlatıyor. Bu, aslında edebi otorite ile okurun ve yayıncının müdahale hakkı arasındaki sınırları sorgulayan bir mesele. Yazarın isteği mi kutsaldır, yoksa edebiyatın kendi başına yaşayan bir varlık olduğu mu kabul edilmelidir? Bu konuda kendi kanaatimi belirtmem gerekirse bana göre, Max Brod’un yaptığı etik olarak tartışmalı olsa da edebi miras açısından paha biçilmez bir hamle olarak kabul edilmelidir.
Kurtuluş Yok Tek Başına: Türkiye’de Siyasi Muhalefetin Toplumsal Çoğullukla İmtihanı (1) - Kutuplaşma Kıskacında Türkiye
22 Mart 2025 Cumartesi
2013 yılındaki Gezi Eylemleri'nden itibaren ise, Erdoğan’ın odağı artık iyice yerleştiği iktidar koltuğu ile bu koltuğu borçlu olduğu seçmen çoğunluğunu muhafaza etmeye kaydı. 2016 yılındaki başarısız darbe girişiminin ardından “iktidarı muhafaza etme” kaygısı Erdoğan açısından daha da akut bir hal aldı. Dolayısıyla bu dönemde Erdoğan’ın politik aidiyet farklılıklarına yaklaşımının “kapsayıcı” yüzü silikleşti, dışlayıcı yüzü öne çıktı. Ancak 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinde bir kez daha seçilmek için bir araya topladığı Cumhur İttifakı bileşenlerinin ve seçimlerden sonra muhalif partilerden yapmış olduğu belediye başkanı ve milletvekili transferlerinin çeşitliliği gösteriyor ki, Erdoğan politik aidiyet farklılıklarına geçmişte göstermiş olduğu pragmatik kapsayıcılığı tümüyle rafa kaldırmış da değil.
Yaren Leyleği Neden Severiz?  Bir Haberin Dramatik Yapı ve Mitoloji Açısından Analizi
19 Mart 2025 Çarşamba
Yaren yabani bir kuş olmasına rağmen sadakati ve masumiyetiyle insanın içindeki sevgiyi ortaya çıkaran bir sembole dönüşür. Zaten kültürel olarak leylekler bahar ile bereketin habercisi kabul edilir. Yine fabllarda yeni doğan çocukları getirdiği inancı, bir çok kişinin küçüklük anıları kadar saf ve temiz algılanır. Ayrıca Yaren’in bir yenilenme tavrına sahip. Onun her yıl gelişi aynı zamanda yeniden doğuşu anlamına gelir. Her gelişinde köye baharın geldiğini müjdelemesi, kolektif bilinçdışında “hayatın yenilenmesi” temasını harekete geçirir. Tıpkı antik çağda ölüp, her baharda tekrar dirilen tanrı Diyonisos gibi.
Yeni Suriye’nin Normalleşmesi Mümkün mü?
18 Mart 2025 Salı
Ankara, yeni Suriye’ye kendi idare şeklini dayatmak için hiçbir fırsatı kaçırmadı. İbrahim Kalın, 9 Aralık sonrasında alelacele Şam’a gönderildi ve Şara ile görüştü. Ankara’nın, Geçici Hükümet ile Özerk Yönetim arasındaki diyalogdan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi.  Buna rağmen Şara 31 Aralık’ta ilk kez SDG yetkilileriyle Şam’da görüştü. 2015’ten beri Ankara’nın vetosu nedeniyle Suriye konulu bütün uluslararası toplantılardan dışlanan Özerk Yönetim, işler çok zor ilerlese de artık dışlanabilecek bir kurum değil. Türkiye’nin Şara üzerindeki etkisi sınırlı. İsyan sürecinde HTŞ’ye verdiği hayati destek Ankara’ya bir kredi sağladı, ancak 9 Aralık’tan bu yana, aşırı vesayetçi tavrı Şam’da, yalnız Geçici Hükümet’te değil, bütün diğer Suriyeli unsurlar arasında da huzursuzluk yaratıyor.
Faşizmin Mekânları
16 Mart 2025 Pazar
Mussolini’nin Roma vizyonu, mimari eserler dikmenin ötesinde, kenti baştan aşağı bir propaganda aracı olarak yeniden inşa etme girişimiydi. Faşist ideolojinin güç, disiplin ve itaati simgelemesi için antik Roma’nın mirası kendi anlatısına uygun biçimde düzenlenirken, bu mirasın faşizme hizmet etmeyen kısımları yok edildi. Bugün hâlâ ayakta kalan bu yapılar, Mussolini’nin kendisini zamansız bir lider olarak yüceltme çabasının taşlaşmış yankıları olarak Roma’nın sokaklarında yaşamaya devam ediyor.
Depresyon ve Benjamin’in Tarih Meleği
13 Mart 2025 Perşembe
Kaygılarımızın, korkularımızın yersiz olduğunu ve bizim onları hayata yaydığımıza gelirsek, yani öğrenilmiş çaresizliklerimize, zihnime Lars Von Trier geliyor. Farklı bağlamlarda eleştiri de alan Antichrist (Deccal) filmi ile ilgili verdiği bir röportajda korkularımızın sadece bir düşünce olduğu görüşüne bir göndermede bulunur. Bu söyleme karşı bir cevap olarak bu filmi çektiğini ima eder. Çaresizliğimizin her zaman bizim abartımız olduğunu söylemek ideolojik bir söylemdir. Ne de olsa egemen düzen tam da kendi açmazlarını, sıkıntılarını bireylerin ruhsal dünyasına havale etmekte ustadır.
Türkiye'de Nefretin Psikanalizi
9 Mart 2025 Pazar
Klinik açıdan paranoyak olan veya paranoyak bir savunma geliştiren kişiler, ayna evresinin belirli bir noktasına takılmıştır. Bu kişiler için, kendileri ile diğerleri arasındaki fark ne kadar büyürse, ilişkilerindeki imgesel tansiyon da o kadar artar. Fazlasıyla farklılaşmış olan kişi, benliğe yönelik bir tehdit olarak algılanır. Bu “tehdit,” benliğin yok olmaması için karşı tarafın yok edilmesi gerektiği inancına dönüşebilir. Böyle inançların, şiddet içeren eylemlere dönüşmek gibi acı sonuçları olabilir. Aynı mantık, toplumdaki nefret suçlarına da genellenebilir.
Trump'ın Zelenski ile Oval Ofis Hesaplaşması ve Diplomasinin Ölümü
6 Mart 2025 Perşembe
Bu tür eylemlerin yarattığı dehşet sadece ekonomik zorbalık ve diplomatik normların ihlalinden ibaret değil. Bir kişi hukuka uygun hareket ettiğinde, dışsal eylemleri hiçbir yasal yasağı ihlal etmez. Ancak nezaket, görgü kuralları, incelik, kibarlık vb. yalnızca hukuka uygun davranmaktan daha fazlasıdır. Bunlar, yapılması katı bir zorunluluğa dayanmayan (ama beklenen) toplumsal kuralların flu alanıdır ve tarihsel olarak şekillenmiş sosyal normlarımızın bir parçasıdır. Dile getirilmeyen adetlerimizin ve beklentilerimizin bir parçasıdır; toplumsal ahlak kurallarının devralınmış özüdür.
Serap Yazıcı Olayı: Anayasal Gelişmelerimizde Bir Fikrin Tükenişi
3 Mart 2025 Pazartesi
Eğer ulusal ve uluslararası anayasal gelişmeleri değerlendirirken yanılgı içerisinde değilsem, Serap Yazıcı olayının Türkiye’de muhafazakâr-liberal anayasacılığın ölümünün ilanı olduğunu söylemem abartılı bir yorum olmayacaktır. Özellikle 1990’larda merkez sağ siyasetlerin gölgesinde gelişen, AKP iktidarının ilk 10 yılında büyük bir coşkuyla yeni dönemin hukuk paradigması olarak kesin zaferini ilan eden, ne var ki oksimorondan öteye geçip tutarlı bir anayasa politikası geliştirmekten uzak bir görünüm arz eden muhafazakâr liberalizmin iflası ile karşı karşıyayız.
Sırbistan'da Yolsuzluk Karşıtı Protestolar Tarih Yazıyor
28 Şubat 2025 Cuma
30 Ocak'ta yüzlerce öğrenci Belgrad'dan Novi Sad'a kadar 50 mil yürüyerek tren istasyonu faciasının üçüncü ay dönümü için düzenlenen ablukaya katıldı. Yürüyüşteki atmosfer barışçıldı. Yüzlerce genç çadırları ve köpekleriyle yürüdü; bir öğrenci kaykayını getirdi. Vatandaşlar pencerelerinden sarkarak kalabalığa el salladı. Köylerde yaşlılar yürüyüşü izledi ve bazıları ağladı. Vatandaşlar öğrenciler için meyve suyu, su ve domuz eti ve tatlı gibi ev yapımı yiyecekler hazırladı. Novi Sad yolu üzerindeki Stara Pazoda'da bir kadın “Öğrenciler o kadar çok yiyecekler ki Novi Sad'a şişman varacaklar” diye espri yaptı.
Feroz Ahmad’ın Ardından
24 Şubat 2025 Pazartesi
Feroz Ahmad 1938 yılında Delhi’de Müslüman bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Nuruddin Ahmad ülkenin önde gelen avukatlarından biri olmasının yanı sıra 1960-1965 arası dönemde Delhi valiliği yapmıştı. Ahmad’ın hayatının ilk yılları Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesi verdiği döneme denk geliyordu. 1947’de yaşanan Hindistan/Pakistan bölünmesi ailenin hayatında önemli bir dönüm noktasıydı. Hindistan alt kıtasının kuzeyinde yer alan ve Müslüman nüfusun yoğunlukta olduğu bölgelerde Pakistan devletinin kurulması, güneyde yaşayan Müslüman ailelerin göçe zorlanması anlamına geliyordu. Hindu çeteler tarafından evinin yakılacağını erken gelen bir ihbar sonucu öğrenen baba Nuruddin Ahmad ailesini bir gemiye bindirerek İngiltere’ye yollamayı başarırken, kendisi Pakistan’a gitmeyi reddediyordu.
Kemal Aydoğan’la Genet’nin Hizmetçiler’i Üstüne Söyleşi
23 Şubat 2025 Pazar
Oyun seyircinin bu bedensel seğirmelerini harekete de geçiriyor, bedenimizdeki bu bilgiyi seğirmeler, kasılmalar olarak bir şaman gibi geri çağırıyor Genet. Oyunu seyreden birçok kişiden benzer bir bedensel reaksiyon yaşadıklarına dair geribildirimler duydum. Genet’nin seyircinin bedeninde harekete geçirmek istediği bu rahatsızlığın gerçekleşebilmesi elbette bir oyunculuk meselesi. Oyuncuyla seyirci arasındaki enerjetik eşduyum kanalının oyuncunun duyumsama kapasitesine ve sahnedeki mevcudiyet yoğunluğuna bağlı olduğunu düşünüyorum. Bu vesileyle Dilan Düzgüner (Hanımefendi), Yılmaz Sütçü (Claire) ve Kerem Fırtına’ya (Solange) şükranlarımı sunmak isterim; kelimelerle anlatamayacağım, yaşanması gereken bir mevcudiyetleri var sahnede.
Modern Mimari ve Pencereler:  İçerisi, Dışarısı ve Benlik Tasarımı
21 Şubat 2025 Cuma
Ranciére’e değinmişken onun için görmenin ne anlama geldiğini yeniden hatırlayabiliriz. Görmek kendi bakışının sınıfsal mesafesi ve tembelliğinden sıyrılmak, verili gerçekliğin hakimiyetinin kırılması ve her karşılaşmayı önceleyen çerçeveden kurtulmakla mümkündür. Terapötik iletişimin değinilen bütün özellikleri, mesela duyguları yönetmek için bir dizi yöntem ve onların yerine konacak uygun ve standart konuşma kalıpların kullanılması her karşılaşmayı önceleyen bir çerçevedir. Pencere bir iletişimse terapötik iletişim Bell’in dediği cımbızlayarak pencereyi oluşturan çerçevelerdendir. Terapötik iletişimin karşılaşmaları önceleyen bir çerçeve olmasına değinmişken duyguların bedenden koparılmış olmasının karşılaşma ihtimalini tamamen ortadan kaldırıp kaldırılmadığının da tartışılabileceği ifade edilebilir.
İç Düşmanını Arayan Bir Başka Ülke Daha
19 Şubat 2025 Çarşamba
AfD’nin Nazilerle olan benzerlikleri bununla sınırlı değil elbette. Almanya’da Naziler ve Hitler ile ilgili her türlü söylem suç sayılmasına rağmen AfD seçim çalışmasında gayet cesur bir şekilde Nazileri işaret eden bir siyasi dil geliştiriyor. Örneğin Nazilerin siyasi propaganda araçlarından biri olduğu için bugün Almanya’da yasak olan ve suç sayılan “Alles für Deutschland” (Her Şey Almanya İçin) sloganı AfD tarafından yeni bir formda dolaşıma sokuldu: “Alice für Deutschland” (Almanya için Alice). Bu slogandaki “Alice” AfD’nin lideri Alice Weidel’dan başkası değil. Nasyonal Sosyalistlerin propaganda geleneğini sürdürme gayretleri seçim çalışmalarında da karşımıza çıkıyor.